Teknoloji mi insanı kötü yapar ? Yoksa insan çıkarları için teknolojiyi kötüye kullanır?
Sonuncu buzul çağı olarak adlandırılan M.Ö. 13 bin yılı civarında dünyamızın bazı alanlarında teknolojik bazı aletler icat edildiği bilinmektedir. Bu aletlerin farkı daha önceden kullanılan daha ilkel olan taş aletler yerine metal olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu metal aletleri üreten toplumlar veya topluluklar daha sonradan bölgelerini geliştirmişler ve okur yazar toplumlar olarak ortaya çıkmışlardır.

Teknolojik gelişmelerde geri kala ve teknolojik olarak metal kullanımına geçen topluluklara ayak uyduramayan topluluklar ise okur yazar olmayan topluluklar olarak anılmaktadır. Bu topluluklar genellikle basit çiftçilik, yaban yiyeceklerin toplanması ve basit taş aletler ile saf odundan yapılan aletler ile avcılık yapmaktaydı.

İlkel zamanlar olarak adlandırılan bu zamanlarda bile günümüz toplumlarına örnek teşkil eden gelişmeler vardır. İlkel toplumlarda yenilikleri üreten, bunları kullanan ve bunlar ile kendini geliştiren topluluklar diğer topluluklara üstün gelmiş ve onları ya asimile etmişler ya da tamamen yok etmişlerdir. Bu tarihsel eşitsizlik olarak gözüken durum aslında teknolojik gelişmelere ayak uydurmak çağı yakalamak ve insanlığın bilgi birikim tecrübesini her zaman bir üste koyarak ilerlemesinden kaynaklanmaktadır.

Tarihi olayların birkaçına bakıldığında bu açıkça gözükmektedir. Teknolojik olarak daha gelişmiş durumda olan Avrupalıların Amerikan yerlileri yok etmeleri, yakın bir tarihe kadar sömürü olan Afrika ülkelerinin yine Avrupa ülkeleri tarafından bir materyal gibi kullanılmaları bu duruma örnek olarak gösterilmektedir.

Peki teknoloji mi insanı kötü yapar ? Yoksa insan çıkarları için teknolojiyi kötüye kullanır? Bu soruya tam bir cevap bulmak oldukça zordur. 1972 yılında Yeni Gineli’ Avustralya yönetimi altında aslında Birleşik Krallığın bir sömürüsü durumunda idi. Yeni Gine de o yıllarda çokça sevilen bir siyasetçi olan Yali bazı sözleri ile kendi toplumlarına olan kendi bakışların ve diğer insanların bakışlarını dile getirmiştir;

“ hala Yontma Taş çağını yaşadığımız düşünebilir. Bunun nedeni ise Avrupalılar burayı sömürü olarak kullanmadan önce ihtiyaçlarımızı taş ile yaptığımız aletler ile karşılıyorduk. Bunun karşılığında Avrupalılar hammaddelerimizi sömürürken bize yeni aletler ve yeni yaşam standartları öğretti. Bizlere ‘ilkel’ diyorlardı ve hala bizler onlara ‘efendiler’ diyorduk.”

Sözlerini kullanan Yali aslında sorunun cevabına ışık yakmaktadır. Teknolojik gelişmeler insanlığın başlangıcından beri var olmuştur. İnsanlar sürekli gelişmeleri ve evrimsel süreçlere ayak uydurmalarının yanı sıra kendileri yeni evrimsel süreçler yaratmıştır. Şehir hayatı, uzay teknolojileri gibi bu gelişmeler ilkel teknoloji üreticisi toplumlar ile kıyaslandığında çok büyük uçurumdur. Bu uçurum gibi gözüken durum insanlığı bu gelişmelere getirmiştir.

Günümüze kadar toplumlar sadece topluluksal düşünmüştür. Teknolojik gelişmeler, bilimsel gelişmeler sadece kendilerine ait olmalı diye düşünmüşlerdir. Günümüzde artık toplumlar teknoloji üreten, teknolojiyi kullanan ve insanlığın gelişimine katkı sağlayan fikirleri evrensel olarak kabul etmekte ve onları evrensel toplumun içerisinde almaktadır. Günümüz teknoloji üreten, bilim üreten, insanlığın gelişimine fikri katkı yapanların günüdür. O yüzden gelişime sadece ayak uydurmak değil onun bir parçası olmak gerekmektedir.

Teknolojik aletlerin gelişimi, insanlara ve toplumlara etkileri oldukça uzun ve tartışmalı bir konudur. Bu konu sadece dünün ve bugünün değil, geleceğin de konusudur. İlkel taş aletlerden, metal aletlere geçen ve oradan günümüz toplumlarını şekillendiren atalarımıza bazıları ne gerek var ? Ya da hiçbir şey söylemeyip yerlerinde saymışlardır. Gelecek harekette olanlarındır. Teknoloji üretenlerin ve fikri olanların yanındadır.