Müminin nazarında değerli zamanlar vardır değerini ilahi kaynaktan alan. Bu gecelerden biri ve en kıymetlisi Kadir Gecesi’dir. Bu öyle bir an ki yaradılış bilgisini insanlığa ders kitabı olarak sunan Yaradan’ın “Biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik.” (Kadir, 97/1.) kelamının öznesi Kur’an-ı Kerim’in, indirilmeye başlandığı zaman dilimidir. Rahman’ın merhamet yağmurlarını kullarının üzerine sağanak sağanak yağdırdığı gecedir.

Kur’an’ın beytülizzeden levh-i mahfuza indirildiği, hilkatin bütün varlığıyla dünya semasını kapladığı o gece, mübarektir. Allah “Biz onu mübarek bir gecede indirdik.” (Duhan, 44/3.) buyruğu ile hayatın ağırlığını kendinde toplayan o biricik gecenin kadrini kullarına da öğretmiştir. Peygamber Efendimize (s.a.s.) risalet görevinin verildiği; Yaradan’ın bir tek o gece için kendi adıyla Kur’an’da müstakil bir sure inşa ettiği; kadrinin, mahiyetinin ancak ezelî ve ebedî bilginin sahibi olanın bildirmesi ile anlaşılabileceği ulvi ve sırlı bir gecedir Kadir Gecesi.

Allah’ın bu geceye Kadir Gecesi ismini vermesi ise varlık âleminde bütün mekânlar ve zamanlar içinde Kur’an’ın vahyedilmesi ve Hz. Muhammed’e (s.a.s.) peygamberlik görevinin verilmesinden daha önemli ve büyük bir hadisenin olmadığını takdir etmesidir. İçerisinde Kadir Gecesi’ni barındıran ramazanın on bir ayın sultanı olmasının müsebbibi de bu takdir ve değer değil midir? Bu gece Allah’ın bu takdiri uygulamak için meleklere emir verdiğini “O gece bizim katımızdan bir emirle hüküm ve hikmet konusu olan bütün işler ayrılır.” (Duhan, 44/5.) buyruğu teyit etmektedir.

Bütün mevcudatın sevinçle beklediği, hürmetle anılan Kadir Gecesi’nde yeryüzüyle Mele-i a’la mutlak manada birleşmektedir. Olup bitenin insan idrakinin çok ötesinde olduğunu Cenab-ı Hak (c.c.), “Kadir Gecesi’nin ne olduğunu bilir misin sen?” (Kadir, 97/2.) sorusu ile zihinlere nakşederken yücelik ve azamette benzerinin görülmediğini Kur’an-ı Kerim’in olağanüstü şeylerin anlatılmasındaki o muciz üslubuyla ortaya koymaktadır.

Bir ömür Allah için yaşayan kulun, içerisinde Kadir Gecesi’nin olmadığı bütün gecelerine denk olan Allah’ın müjdesi ile “bin aydan hayırlı gece” (Kadir, 97/3.) Kadir Gecesi’dir. Bu gecede yapılan amelin bin yıllık amelden daha hayırlı ve efdal olduğunu söyleyen müfessirlerin yanı sıra, bu ifadenin değer ve kıymeti anlatmak için söylenmiş kesretten kinaye yani çokluk

anlamında olduğunu söyleyen de mevcuttur. (Mevdudi, Tefhimu’l Kur’an, 7/187.) Allah Resulü (s.a.s.) ise bu gecede yapılan amel hakkında “Kim faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Kadir Gecesi’ni değerlendirirse geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman, 25.) buyurmaktadır. İnsan olmanın zafiyetiyle yanlış yapan, günaha giren, nefsine uyan, doğrudan ayrılanların Rablerinden her sene tekrar tekrar affedilme ve ilahi rahmete kavuşabilme fırsatı kendiliğinden gelirken ancak ihlas, samimiyet ve tevazu ile Rabbine yönelenler bu mağfiret treninde kendilerine yer bulabilirler.

Her şeyin olduğu gibi gecelerin de imamı vardır. Gecelerin imamı, müminin ruhuna şifa, rahmet ve hidayet kaynağı Kur’an’ı kalbinde taşıyan Kadir Gecesi’dir. Bu gecede erişilen nimetler ve rızıklar için çöllere düşmek gerekseydi düşülür, dağları aşmak gerekseydi aşılırdı. Fakat kullarını herkesten daha iyi tanıyan, yarattığı insana şah damarından daha yakın (Kaf, 50/16.) olan Cenab-ı Hak böylesine bir zaman dilimini bütün bunlara gerek kalmadan kullarına kendiliğinden bağışlıyor.

Allah’ın selam sıfatının tecellisiyle selamet nuru tüm âlemi maddi manevi nimetlerle bezemektedir. Öyle nimetler ki gönül gözünün gördüğü, ruhun ihtiyacı olan her şeyi yerine getirmek için “Onda melekler ve ruh sabaha kadar Rablerinin izniyle her iş için iner de iner.” (Kadir, 97/4.) Öyle bir iniştir ki o gece arz melekleri istiap edemez de dünya dar gelir. O yüzden bu gece için “darlık gecesi” de denilmiştir. (Fahrettin er-Razi, Mefatihu’l Gayb, 23/281.) Bölük bölük inerek yeryüzünü dolduran melekler, ibadetlerin yapıldığı evleri, o evlerde yaşayan gönülleri ruhaniyetleri ile sarıp sarmalar, mümin kullar için duacı olur, onların affı için yalvarırlar Allah’a. Yatsı namazından fecrin doğuşuna kadar sürecek olan “O, tanyeri ağarıncaya kadar bir selamdır.” (Kadir, 97/5.) buyruğundan hareketle bu selam gecesinde meleklerin verdiği selamı alabilen kullar selametin serinlik ve ferahlığına nail olabilirler. Rabbine yakın olmak ve onun rızasını kazanmak isteyen, salih amel işleyen, samimi bir kalp ile ona yönelerek seccade başında namaz kılan, bir köşeye çekilmiş Kur’an okuyan, tespih elinde Allah’ı anan, elleri göğe açılmış gözyaşları ile için için yalvaran, af dileyen, tövbe eden Müslümanların evlerine misafir olur melekler. O evin ruhaniyetine, bereketine, maneviyatına ortak olurlar...

Kadir Gecesi, rahmet yağmurlarıyla kalbini yıkamak isteyenler için gizlidir. Gözlerden, zihinlerden gizli olduğu hâlde kalbini Rabbine bağlayanların gönüllerine aşikâr bir gecedir. Çünkü onlar Kadir’in kıymetini bilerek her gecenin Kadir Gecesi olduğu kabulüyle yaşarlar ramazan gecelerini. Özellikle Peygamber Efendimizin (s.a.s.) “Kadir Gecesi’ni ramazanın son

on gününde arayın.” (Muvatta, İtikaf, 6.) buyruğundaki gibi onu arayanlar ramazanın sonlarına doğru yorulmak yerine iştiyaklarını daha da arttırırken o zamana kadar tuttukları oruçla gönüllerine yaptıkları kalkanla ruhlarını arındırırlar. Belki de son on günde gizli olan Kadir Gecesi’ni bulmanın hazırlığıydı bunlar. Allah Teâlâ’nın diğer şeyleri gizli tuttuğu gibi bunu da saklı tutmasının elbette sebebi vardı. Çünkü Cenabı-ı Hak (c.c.) herkes rağbet etsin diye rızasını taatlerde; günah sayılabilecek şeylerden sakınsınlar diye gazabını masiyetlerde; herkese saygı duysunlar, iyi gözle baksınlar diye evliyasını insanlar arasında; bütün dualarda alabildiğine çaba sarfetsinler diye kabul ve icabetini dualarda; bütün isimlere saygı duysunlar diye ism-i azamını; namaza devam etsinler diye salat-ı vüstayı (orta namaz); her çeşit tövbeye devam etsinler diye tövbenin kabulünü ve her mükellef sakınsın diye de ölüm vaktini gizli bıraktığı gibi ramazanın tüm gecelerini tazim etsinler diye de Kadir Gecesi’ni saklı tutmuştur. (Fahrettin er-Razi, Mefatihu’l Gayb, 23/282.)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ramazanın son on gününde itikâfa girmekle dünya işlerinden uzaklaşarak Allah’a ibadetle meşgul olurdu. Allah af ve bağışlama kapılarını sonuna kadar açıp bu nimeti kullarının önüne uçsuz bucaksız sererken ona erişmek için nasıl uğraşıp çabalanması gerektiğinin örneğini bize göstermektedir Allah Resulü. Kalplerdeki iman hakikatinin hayatın içine yansıtılması nebevi metottu ve biz ibadet ile imanı aynı çerçevenin içine koyarak bu metodu uygulayabilirdik.

Ramazanın bu son dönemecinde gündüzleri tutulan oruç, zihinlerin ve ruhların arınmasını sağlayacak ve geceleri o güne kadar yapılan yanlışların pişmanlığıyla yanan gönüllerin Rablerine yönelişiyle ilahi yardım tezahür edecektir. Rabbimizin “Ey iman edenler, sabırla ve namazla Allah’tan yardım dileyin. Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.” (Bakara, 2/153.) buyruğundaki gibi samimi bir kalple Yaradan’ın divanına duran, değişimin sancılarını çeken, hatayı, günahı geride bırakmaya hazır kullar tövbe kapısından içeri buyur edilirler.

Kadir Gecesi’nde dillerden dökülen duaların, niyazların özel bir yeri vardır Peygamber Efendimizin sünnetinde. Hz. Peygamber (s.a.s.) önemli gün ve geceler arasında bir tek Kadir Gecesi için yapılacak duayı öğretmiştir. Hz. Aişe Allah Resulü’ne “Kadir Gecesi’nde nasıl dua edeyim?” diye sormuş, Peygamber Efendimiz de “Allah’ım! Sen affedicisin, ikram sahibisin, affetmeyi seversin, beni de affet.” (Tirmizi, Deavat, 84.) duasını öğretmiştir. Yaradan’dan niyazımız, kulluk mertebemizin yükseldiği bir ramazan ve Kadir Gecesi yaşamayı bizlere nasip etmesidir