70’li yıllar müzik ve politikada gençliğin ülkenin gündemine damgasını vurduğu bir dönemi simgelemesi bakımından çok özeldir. Şehir işçi sınıfının bilincini çarpıtan, umutsuzluğu aşılayan ve şikâyeti kör bir feleğe yönelten arabesk müzik de bir tür gecekondu/dolmuş müziği olarak çalışan/işçi (lümpen) gençliği etkisi altına alabildi, nihayetinde işçi kesimini evcilleştirdi. Ancak başta Cem Karaca olmak üzere, Zülfü Livaneli, Aşık Mahsuni, İhsani, Ali Ekber Çiçek ile birlikte halk müziğinin devrimci ideallerle birleştiği bir moment de gelişti. Buna pek çok Alevi halk ozanı da dahil edilebilir. Nihayetinde 70’li yılların, varsa eğer, ruhu en çok müzik ve politikada dile geldi, cisimleşti ve kimi zaman devrimcileşti. Kuşkusuz bütün bir “Türk Pop Müziği” politikleşmedi; halkın sorunlarına eğilmedi, iyimser cevaplar vermedi ama bütün bir dönemin ruhu, en azından yarınlara dair umutlu bir beklentiyi içerdi. Şenay’ın “Sev Kardeşim”, Melike Demirağ’ın “Arkadaş” gibi şarkıları pop müzikte yönelimi daha iyimser kılabildi. Bu dönemin ağır sorunlarını, çatışma ve çelişkilerini pek çok şarkıcı dile getirdi. Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı” bu konuda en anlamlı örneklerden biridir. Gündelik hayatın dertlerini emek, sömürü ve bilinç üzerinden anlatan nice şarkıda (örneğin Selda’nın, Edip Akbayram’ın, Livaneli’nin şarkılarında) temel mesaj hep, halkın dertlerine tercüman olup bir çıkış aramak üzerinde temelleniyordu. Arabesk müzik çıkışsızlığa teslim olurken Anadolu Rock tarzındaki pop ise Anadolu halklarının geleneksel mirasını bir tür politik dil ve mesajla yeniden harmanlıyordu.

Bu konuda Zülfü Livaneli’nin devrimci türküleri elbette bir numaradır; onun yanı sıra Sadık Gürbüz, Rahmi Saltuk gibi isimler de “devrim ve türkü”yü yan yana getiriyordu. Kuşkusuz en büyük usta Ruhi Su’nun önderliği altında. Başta Nazım Hikmet olmak üzere usta şairlerin şiirlerinin bir bir şarkılaşıp bayrak olduğu bu dönemde, devrimci protest kültür hızla mahallelere yayıldı; marşlara aktı, meydanlarda inledi. 70’ler gençliği bir “feda kuşağı” olmaya hazırdı; bu feda müzikle kendi yolunu da buldu. 1 Mayıs Marşı bu açıdan bir dönüm noktasıdır. Sarper Özsan’ın bestelediği ve geniş kitleler tarafından Ruhi Su ve Dostlar Korosu’yla tanınan 1 Mayıs Marşı’nın 1977 1 Mayıs’ında İstanbul’da meydanda inlemesi çok önemlidir. Anılar, geçmiş ve yitirilenler değil sadece ve fakat aynı zamanda kardeşlik, dayanışma, hal ve hatır sorma, sevgi, üzüntü, özlemler, doğa, hayvanlar ve bir sürü konusuyla pop müzik 70’lerde aslında bir başka dünyanın arayışını seslendiriyordu. En özel aşk şarkılarında bile böyleydi bu.

70’lerin sembolleri eğer daha çok giyimde yani İspanyol paça pantolon, mini etek, apartman topuk ayakkabı, uzun yakalı ve bağrı açık gömleklerde vb. görülmüşse de bu giyim, eda ve tavır kendini müzikte de gösterdi. Hatırlayalım, “Anadolu Rock” akımının ünlü şarkıcıları (Moğollar, Cem Karaca, Edip Akbayram, Ersen ve Dadaşlar, Barış Manço, Üç Hürel, Erkin Koray vd.) geleneksel giysileri modern biçimle (uzun saç ve favori, sarkık bıyık, gür sakal vb.) harmanlarken yeni bir tarz oluşturdular. Tabii bu dönemde sosyalist gençlerin giyim tercihi (yeşil parka, askeri bot vb.) ile popçu kimi şarkıcılarınki aynı noktada bulaşabildi. Kuşkusuz 70’lerin popu, popüler müzik olarak bireyin aşk, yalnızlık, kırgınlık, terk edilmişlik, neşe ve sevgi arayışının ifadesi olarak geleneksel toplumun içe dönük, törelere teslim olmuş ve feodal kültürüne zıt bir arayışı da ifade ediyordu. Ama sentez boyutu daha öndeydi. Batı’da Pink Floyd, Joan Baez veya Bob Dylan gibi usta protest şarkıcıların/grupların siyasi mesajlarını halk anlatıları, şiir ve şansonlarda ifade etmelerine benzer biçimde bizim Anadolu Rockçular da Yunus, Aşık Veysel gibi halk ozanlarının dörtlüklerini şarkılaştırdılar. Bu anlamda Türkiye’nin 70’leri, devrimciliğin ve protestonun müzik sanatı üzerinden halkın şikâyet, itiraz ve dileklerine tercüman olup evrildiği ve geliştiği bir dönem olarak, halkın umudu solda aradığı bir büyük uyanış dönemi oldu. Yine bu dönemde okullarda ve derneklerde halk oyunlarına artan ilginin, sadece sanatsal değil, devrimci kaygılar içerdiğini de görüyoruz; devrimci gençlik için halkın geleneği modern formlarda (kent, gençlik, yarışmalar, mitinglerde gösteriler vb.) hayat bulup sürüyordu.