Çok kıymetli okurlarım, bugün bir sosyal meseleye dikkatinizi çekmek istedim; dilenmek meselesine, daha doğrusu hastalığına…
“Dilenci” ve “dilencilik” toplumsal yaşamın değişmeyen, fakat ayrıntıda kalan özelliklerinden birisidir. Hemen herkesin haberdar olduğu bu olgu, çok farklı biçim ve içerikte açığa çıkabilmektedir.

Burada temel soru “Dilenci gerçekten muhtaç olan fakat ihtiyacını karsılayamadığı için dilenmek zorunda kalan kimse midir?” sorusudur. Bu araştırma yazım ile, dilencinin kimler olduğu ve dilenciliğin niçin/nasıl yürütüldüğü tespit edilmeye çalışılmıstır.
Dilenci veya dilencilik, hemen herkesin, hakkında kolaylıkla görüş bildirmesine karşılık, fakat, maalesef -tespit edildiği kadarıyla- Türkiye'de bilimsel bir yaklaşımla ele alınmamış bir konu olma özelliğini halâ devam ettirmektedir.

Konu, gazetelerin genellikle magazin sayfalarında ve çoğu zaman da dolgu haber niteliğinde ele alınmaktan öteye gitmemistir.
Zabıta görevlileri tarafından yakalanan bir dilencinin üzerinden çıkan büyük miktardaki para veya yüklü banka hesabını gösteren bir cüzdan ise, söz konusu haberlerin hemen her zaman değişmeyen konusu olmustur.
Gazete haberleri dışında, konuya iliskin tespit ve açıklamalara sahip ilk ve hatta tek kitap, Reşat Nuri Güntekin'in “Miskinler Tekkesi” dir ve o da bir romandır.

Türkiye'de, dilenciler ve dilencilik konusu, toplumsal neden ve sonuçlarıyla tartısılan/ araştırılan bir konu niteliğine sahip olamadığı için, toplumsal bir sorun olarak yasalarda da son derece dar anlamda ele alınmış ve sorunu çözmeye yönelik gerekli yasal düzenlemelere gidilmemiştir.

Hatta, sorunun resmi muhatabı dahi belli degildir. Belediyeler “dilencilikle mücadeleyi” bir anlamda gönüllü olarak kendi ilgi/görev alanlarına dahil etmişler ve sorunla ilgilenmeye başka yasal bir muhatap da çıkmamıştır. Belediyelerin genelde yaptıkları ise, tespit ettikleri dilenciyi, sembolik bir cezaya dönüşmüş olan “kaldırım işgaliye cezası” aldıktan sonra yerleşim merkezinin dışına çıkarmaktan başka bir şey olmamaktadır. Bu tür cezalarla sorunun önüne geçilemeyeceği, çözüm için eğitimden baslayan ve yasal düzenlemelere kadar uzanan geniş yelpazeli düzenleme ve uygulamaların gerektiği, bunların başarılı olabilmesi için de öncelikle olgunun doğru şekilde belirlenmesinin gerektiği açıktır.

Nüfusunun büyük bir kısmı dilenci olan Akşehir'in G. ve Kırşehir'in K. köyünde uzun yıllar çalışmış iki öğretmenin bilgilerinden şunu anlıyoruz:
Dilenciler, çok farklı gerekçeleri dilenmelerinin nedeni olarak ifade etmektedirler.
Bunlar içerisinde en yaygın şekilde dile getirdikleri nedenler şunlardır:

1- işsizlik/yoksulluk: iş bulamadığı, aç olduğu için dilenmek zorunda kaldığı gerekçesi dilenciler tarafından ifade edilen en yaygın gerekçedir. Dilencilerin bir çoğu “niçin dileniyorsun?” sorusuna, iş bulamadığı için dilendiği cevabını vermekte ve “hırsızlık veya fuhuş mu yapayım, bunları yapmıyor dileniyorum” diyerek durumunu meşrulaştırmakta ve böylelikle dilenciliği “ehven-i şer” olarak algıladığını/ göstermeye çalıştığı anlasılmaktadır. Ancak, küçük bir iş karşılığında (araba yıkamak, ev veya dükkan temizlemek gibi) ihtiyacını karşılayacak para teklifinde bulunulduğunda, bu teklifi kabul eden dilenci yok denecek kadar az çıkmaktadır; çoğu hasta olduğu gerekçesiyle bu teklifi geri çevirmektedir.

2- Hastalık/sakatlık: Yoksulluğu nedeniyle hastalığını tedavi ettiremediğini ve tedavi olmak için dilenmek zorunda kaldığını veya hastalığı/sakatlığı nedeniyle çalışamadığından yaşamını sürdürmek için dilenmek zorunda kaldığını söyleyenler bu gruba dahildir.
Bazı dilenciler sahte hasta raporlarını veya röntgen filmlerini hasta olduklarına ilişkin inandırıcılıklarını artırmak için kullanmaktadırlar.

3- Yolda kalma: Daha çok otogar veya tren istasyonlarında dilenenlerin basvurdukları bir yöntemdir. Genellikle temiz giysili ve düzenli görünümlü bu kimseler, parasını kaybettiği veya çaldırdığı için memleketine gidemediğini, bilet almak için paraya ihtiyacı olduğunu belirterek, kendisine bilet parası verilmesini rica etmektedirler. İnandırıcılığı artırmak için parayı borç olarak istediğini ve daha sonra ödeyeceğini ifade eden ve yardım almayı başarmak için istekte bulunduğu kişinin adresini alanlar da olmaktadır.
Fakat, kendilerine para verilmeyip de biletini almak istendiğinde, bunu kabul etmeyerek parayı almaya çalışmaktadırlar.
Dilenciler, yardımseverlerin doğrudan vicdanlarına, duygularına hitap etme yöntemini uygulamaktadırlar. Çünkü, anlaşıldığı kadarıyla, kişiyi yardıma sevk etmenin en kolay ve sonuç veren yöntemi budur. Bu itibarla, Reşat Nuri Güntekin'in Miskinler Tekkesi'ndeki kahramanına ifade ettirdiği görüş, bir olgunun sanat diliyle ifadesi olarak anlam kazanmaktadır:

“Dilencilikte merhamet basta geliyor. Sanatın bütün inceliği o damarı yakalayıp derin derin sızlatmaktır”.

Dilenciliği sınıflandırıp tahlil edelim…

Dilenciliği meslek edinenler: Bunlar gerçekte yoksul olmayan, yoksulluğun gerektirdiği bir zorunluluk olarak dilenmek zorunda kalmayan Kişilerdir. Dilenciliği bir meslek olarak algılamaktadırlar. Araştırma bulgularına göre, mevcut dilencilerin %70-80'lere varan önemli bir kısmını dilenciliği meslek olarak seçenler oluşturmaktadır. Büyük çoğunluğunun aynı köy veya mahalleye mensup olması, dilenciliğin bir meslek olarak algılandığının önemli delillerinden bir diğeridir.

Kırşehir'in K. köyünün dilencileri, mesleklerini soran yabancılara “soğuk demircilik” işiyle uğraştıklarını söylüyorlar. Evleri ve eşyaları bölgedeki diğer köylere oranla son derece iyi düzeyde olduğu gibi, ayrıca bir çoğunun Ankara'da kiraya verdiği bir dairesi var.
Akşehir'in G. köyünün dilencilikle geçimini sağlayanları da Kırşehir'in K. köylüleri gibi dilenciliği bir meslek olarak algılıyorlar.
Köyden dilenmek için ayrılırken “işe”, “pazara”, “ticarete” gittiklerini söylüyorlar. Aslında yoksul değiller ve çoğunun verimli tarlaları var. Bu durum kendilerine hatırlatılıp, niçin dilendikleri sorulduğunda, herkesin bir işi olduğunu; kendilerinin “rızık kapılarının dilencilik tarafına açıldığını” ifade ediyorlar. Bütün bunlardan hareketle dilenciligi meslek edinenleri bazı farkları dikkate alarak su şekilde alt kategorilere ayırmak mümkündür:

a- Düzenli şekilde dilenen ve yaşamını dilencilikle sürdürenler:
Bunlar, bir memur veya isçinin çalışma disiplini içerisinde, islerini sistemli ve düzenli bir şekilde yürüten kimselerdir; her sabah “işbası” yapmakta ve akşama kadar dilenmektedirler. Bu durumda olan birçok dilenci, dilenciliği bir iş ve durumunu ise “maaşsız memurluk” olarak ifade etmiştir.

b- Mevsimlik dilenciler: Bunlar daha çok, insanların yardımlaşma duygularının güçlendiği ve dilencilere daha çok yardım edilen Ramazan ayında, dini bayramlarda, kandillerde ve Cuma günleri dilenmektedirler. Diğer günlerde ise, varsa asıl işlerini (çiftçilik, hayvancılık, bohçacılık vs) yürütmektedirler. Mevsimlik dilenciler, genellikle, ayın ve günün dini anlamına uygun olarak, bu dini anlamı vurgulayan bir söylemle dilenmektedirler.

Oysa İslam Dininde bu sosyal ''illet'' in hoş görülmediğini belirtelim. Zira dilenmek evvela insan haysiyetine cidden muhaliftir ve kişi bu fiili işlediğinde toplum nazarında kendi namına tamiri güç bir itibar kaybına sebep olur. Bu manada Bakara Suresi'nin 273.ayeti mealen ''Sadakalarınızı,kimseden bir şey istemeye tenezzül etmeyen,(yoksulluğa katlanmalarından,izzeti nefislerinden dolayı)kendilerini zengin sandığınız yoksullara verin''diye emreder.
Yine rivayet edilir ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v) İslam'ı kabul eden yeni Müslümanlar'dan ''dilenmemek''üzere ahitlerini almıştır.

c- Gezgin dilenciler: Bunlar, dilenme mekanını tek merkezli olmaktan çıkarıp, daha başka kentlere de günü birlik yolculuk yaparak, faaliyet alanını genişleten dilencilerdir. Bunlar, gezginliği, bir kentte uzun süre kaldıkları zaman tanındıkları ve yardım oranı azaldığı için tercih ettiklerini ifade etmektedirler.

d- Organize ekipler halinde dilenenler: Bu grupta yer alanlar, tüm dilenenler içerisinde, dilenme işini diğerlerine göre daha profesyonelce yapmakta ve genellikle iki kişilik ekipler halinde dilenmektedirler.İçlerinden birisi sakat rolü yapmakta ve diğeri yardımcı/bakıcı rolünü üstlenmektedir. Eğer içlerinden birisinin gerçekten fiziksel veya zihinsel bir özürü varsa, İslerini daha kolay yürütmektedirler.

2- Dilenmek istemediği halde, çok yoksul ve çaresiz olduğu için dilenmek zorunda kalanlar:
Bu grupta yer alan dilencileri yoksullar sınıfına dahil etmek gerekiyor. Çünkü dilenciliği, bir meslek algılayışı içinde iş olarak veya alışkanlık gereği değil, yaşamlarını sürdürecek olanaklardan yoksun oldukları için yapıyorlar.

3- Dilenmek istemediği halde, dilenmeye zorlandığı için dilenenler: Bu grupta yer alan dilenciler büyük oranda ikinci gruba dahil edilebilirler. Ancak, bunların ayırıcı özellikleri, tamamının da kadın veya çocuk olması ve kocaları veya babaları tarafından dilenmeye zorlanmalarıdır.

Dilenciliğin ekonomik getirisinin yüksekliği, teşvik edici unsurların başında yer almaktadır. Dilenciliğin kolay ve çok para kazanma yolu olarak görülmüş olması dilenmeye eğilimli kişilikte olanlar için teşvik edici bir özellik olarak anlam kazanmaktadır. Bir gazete haberi;''Adana'da polis ekipleri tarafından dilendiği iddiasıyla yakalanan 80 yaşındaki C.K'nın üzerinden 4 bin 495 lira çıktı. Kaya'nın bu parayı Ramazan'ın ilk 3 gününde topladığı oraya çıktı ''şeklindedir.

Hiç kuşku yok ki bu miktar Türkiye'nin ekonomik şartlarında son derece yüksektir; memurların büyük bir kesiminin gelirinin üzerindedir. Toplumun bu konuda eğitilmesi ve bu şekilde kolay para kazanma kapısının kapatılması gerekmektedir.
Toplumsal bir olguya dönüşmüş olan ve insanların vicdanlarına hitap ederek bir anlamda vicdan sömürüsüyle haksız gelir elde eden ve sayıları on binlerle ifade edilebilecek dilencilerle ilgili olarak Kabahatler Kanunu'ndaki maddenin dışında hiçbir yasal yaptırımın ve düzenlemenin bulunmuyor olması son derece şaşkınlık vericidir. KK'nın söz konusu'' Dilencilik
Madde 33 - (1) Dilencilik yapan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir. Ayrıca, dilencilikten elde edilen gelire el konularak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(2) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına ve el koymaya kolluk veya belediye zabıta görevlileri, mülkiyetin kamuya geçirilmesine mülkî amir veya belediye encümeni karar verir.. ''maddeleri sorunu çözmede yetersizdir; bu yetersizlik de sorunun mevcudiyetinden kolaylıkla anlaşılmaktadır. Dilencilerle zabıta teşkilatının ilgilenmesi bir teamül haline gelmiş olmasına karşılık, ilgili teşkilatın yönetmeliklerinde konuya ilişkin hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Sorunla ilgilenen kurumun belirlenmesi ve yasal bir temele kavuşturulması gerekmektedir.

Dilenciler arasında oran olarak fazla olmamakla birlikte, ekonomik şartların zorlaması nedeniyle dilenmek zorunda kalanların devletin sosyal güvenlik şemsiyesi altında yer alması için özel düzenlemelerin yapılması ve örneğin bu kimselerin öncelikle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları gibi yardım kurum ve birimlerince desteklenmesinin sağlanması veya daha baska düzenlemelerle de bu kimselerin olumsuz ekonomik koşulları veya sağlık sorunlarının çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Haliyle meseleyi sosyal, kültürel,ekonomik vs.hemen her yönüyle irdeleyip çözüm bulmak da Devletimizin ve belediyelerin vazifesi…
Uzun lafın kısası, tedaviye muhtaç bu hastalığa karşı manifesto gibi bir ifade ile yazımızı bitirelim:Türk'ün şuurlu ve şuursuz haysiyeti bu sefil ve zelil manzaraya daha fazla tahammül etmesin ki bugün benim bu yazımla bağırıyor:

TÜRK DİLENMEZ VE DİLENDİRMEZ!