Kusursuz çember mümkün müdür her tarafı kusurlarla dolu güzel dünyamızda? William Blake ’e atfedildiği gibi “...bu dünya bir romandır ve çelişkilerden meydana gelir ” zıtlıklar ilişkisi.

Bu yazının doğması da bir ölümün ürünü. Bosnalı Yazar ve Şair Abdullah Sidran 23 Mart 2024 tarihinde hayatını kaybetti.

Pek çok ödül almıştır eserleriyle, yazdığı senaryoları da son derece başarılıdır. Ünlü yönetmen Emir Kusturica ile yollarının ayrılmasının nedeninin Bosna Savaşında takındıkları tutum nedeniyle olduğu söylenir.

Yazımın başlığı ve ayrıca benim en sevdiğim filmlerden olan

Savrseni Krug( Kusursuz Çember – 1997) filminin senaryosunda Abdullah Sidran yer almıştır. Sırp Kuşatması altındaki Saraybosna’da ailesini kaybeden iki erkek kardeş ve eşi ile kızını Saraybosna’dan göndermiş tek kalan bir şairin yolları kesişir. Filmi izlerken Bosna Savaşının politik askeri tarafını değil sivillerin gözünden yaşanılan olaylara tüm çıplaklığıyla şahit oluruz. Ne gereksiz ajitasyon içerir ne de gerçeklikten uzaktır hayallere kapılsa bile filmdeki şairimiz.

Filmin adı ise kahramanımız olan şair Hamza’nın bileğindeki rahatsızlık yüzünden bileğini çalıştırmak adına çizdiği çemberlerden gelmektedir ve bunlar kusursuz çemberlerdir

Oyunculuklar, senaryo, filme yedirilen detaylar , kullanılan müzikler

Her bakımdan çok özel bir filmdir .

Mesela bir sahnesinden bahsedelim.Kuşatma altındaki Saraybosna da Sniper lar (keskin nişancılar) günlük hayatın parçası olmuş, gelişigüzel insanları öldürmektedirler. Kahramanlarımız bir yere gidecekken ateş

açılır önce bir silah sesi karavana ardından bir kadın vurulur sonrasında bir köpeği arka ayaklarından vururlar . Kardeşlerden sağır Kerim atılıp kurtarmaya çalışır ve güç bela kurtarırlar kendilerini ve köpeği. Dönüp köpeğin ayaklarını sargıyla sararlarken diğer kardeş Adis’in sorduğu

“ Ateş eden adam şu an mutlu mudur?” sorusu üzerine aldığı cevapta son derece çarpıcıdır . O cevabı tatsız olduğu için özellikle yazmayacağım ancak tahmin edebilirsiniz insan doğasında bulunan karanlık acımasız yüzü biraz olsun tanıyorsanız

Filmi izlerken otogar sahnesi başta olmak üzere Saraybosna’da gezdiğim yerler , yaşadıklarım tekrar tekrar canlandı hafızamda.

Şu an bile gitseniz savaşın izleri şehirde duruyor, insanlarda da şahit olmuşların yüzlerinden okunuyor. Böylesi güzel bir coğrafyada yaşanılan bunca acı bir başka çelişkimiz oluyor.

Bir ayıbımız ise Boşnak hatta Balkan edebiyatına, sinemasına, kültür hayatına uzaklığımız örneğin Abdullah Sidran ’ın Türkçe ’ye kazandırılmış kaç kitabı var? Bir bakın lütfen

Bitirirken filmde yer alan bir şiirle bitirmek istiyorum. Şairi bir yazıda yâd ederken şiirsiz olur mu?

Ne yapıyorsun çocuğum?

Hayal kuruyorum,anne

Şarkı söylediğimi hayal ediyorum

Ve bana soruyorsun

Ne yapıyorsun oğlum?

Hayalindeki şarkı, ne anlatıyor çocuğum

Anne bir zamanlar bir evim olduğunu söylüyor

Şimdi hiç evim yok , anne .

Diyor ki

Bir zamanlar bir sesin ve dilin vardı

Şimdi ise ne sesim ne de dilim var

Kaybettiğim bir sesim ile kaybettiğim bir dilde

Kaybettiğim evim hakkında

Bir şarkı söylüyorum anne

Kusursuz insan yoktur , kusursuz çember vardır . Yaşam çemberimizi kusursuza yakın çizebilmek için ise etrafımızda cereyan eden kötülüğe rağmen iyiliğe inanmalı güzel anların, güzel insanların kıymetini bilmeliyiz