Miladi 60’lı yıllarında Rum topraklarında  yaşayan halk tevhit inancından uzak bir hayat yaşıyordu. İnsanlar birbirlerine karşı aşırı derecede acımasız davranarak zülüm yapıyor, haklarına saygı göstermiyor ve güçlü olan zayıfı eziyordu. Halk arasında suç işlemek alışkanlık haline gelmişti. Kralları, halkı putlara tapmaya ve tağutlara kurbanlar kesmeğe mecbur ediyordu. Hatta kendi gibi düşünüp inanmayanları cezalandırıyordu. Nitekim bunlardan biri DakyanusŞakamnos  adında bir kraldı. 

Dakyanus altından yaptırdığı tahtın iki yanına seksener adet altın kürsü, ayrıca kendisi için altından çok gösterişli bir taç yaptırdı. Bunun yanı sıra altından küpeler, bilezikler ve halhallar yaptırarak tacın etrafını süsledi. Bu kürsüler halkın ileri gelenlerine aitti. Kralın sağ tarafındaki kürsülere Yemliha, Mekşelmina, Meşhamimayi, sol tarafındaki kürsülere ise Matruş, Keştonuş, Şadinonişi adlı vezirler otururdu. Her gün tahta çıkar ve huzuruna halkı toplardı. İşlerini vezirleriyle istişare ederek yürütürdü. Toplantı esnasında üç genç gelir ve bunların birinin elinde misk ile dolu altından yapılmış cam bardak, birinin elinde gül ile dolu gümüşten yapılmış bardak ve birinin elinde bir kuş vardı. Kral bunları çağırır, gülü miske batırırlar ve onu tacın üzerine koyarlardı. Ardından tacın üzerine gül serperlerdi. Kral buraya mermerden çok büyük bir saray yaptırdı ve içine altından dört bin direk diktirdi. Gümüş zincirler ile bin adet altından yapılmış kandiller astırdı.Her gece bu bin kandilleri içine temiz yağlar koyarak yaktırdı. Onun bu şekilde gösterişli krallığı otuz yıl sürdü. Krallığı süresince Dakyanus’un başı, dişi ve vücudu ağrı görmedi. Sağlıklı bir şekilde hayat sürerken gurura kapıldı. İlahlık iddiasında bulunarak halkın kendisine tapmasını istedi. Emrine uyanlara hilat giydirdi ve uymayanları öldürttü. 

Bir bayram günü tahta otururken Acem tarafından asker geldiği haberi Dakyanus’a duyuruldu. Korkusundan tacının üstüne düşerek yığıldı. Bu durumu gören veziri Yemliha Kral’a yardım etti ve onu evine götürüp yedirip içirdi. Kral, ilahlık iddiasında bulunur, Allah’a şirk koşar, ahiret gününe inanmaz,putlara tapar, halkı putlara tapmaya zorlar,putlar adına kurbanlar keser, halkın da putlar adına kurban kesmesini isterdi. Halkını Putlara tapmaya davet ederdi.(- efsirüZübd’el Asar, İstanbul, (tarihsiz), c. 8, s. 3.)

Kendine karşıgelenleri cezalandırır, halkı emirlerine uymaya zorlar, kabul etmeyenleri aslanlarına parçalattıraraköldürtürdü. İşkence ile öldürttüğü insanların cesetlerini halka ibret olsun diye meydanlara astırırdı. Bayram günlerinde şehirde hiç kimsenin kalmaması için duyuru yapar ve halkı zorla şehir dışına çıkarır ve burada putlara secde ettirirdi. Hz. İsa’nın havarileri Filistin’den dünyanın çeşitli bölgelerine, Hıristiyanlığı tebliğ etmek, tanıtmak için dağıldılar. Bu havarilerden Yuhanna, Güney Toros dağlarını aşarak Antakya üzerinden Rum topraklarına geldi. Şehrin etrafı kale duvarlarıyla çevrili idi. O devirde şehri tek girişi olan kuzey kapıdan içeri girmek istedi. Kapıdaki güvenlik memurları bulunuyordu. Havari, çalışmak için şehre girmek istediğini güvenlik memurlarına söyledi. Memurlar, havarinin kapıdan girmek istediğini öğrenince, kralın putuna secde etmek suretiyle içeri girebileceğini bildirdi. Yani şehrin giriş kapısında kralın putu vardı. Bu puta tapmadan havarinin içeri girmesi mümkün değildi. Bunun üzerine Havari Yuhanna, yerin ve göğün sahibi Allah’a secde edileceğini söyleyerek şehre girmekten vazgeçti.Havari,  geri döndü. Şehrin  kuzey batısında bir dağın eteğinde çıkan kaynak suyunun üzerine kurulmuş bir hamama vardı. 

Hamamın sahibinden çalışmak için iş istedi. Böylece hamamda tellaklık yapmak ve temizlik işlerinde çalışmak üzere anlaştı. Belirli bir ücret karşılığı hamamda çalışmaya başladı. Yuhanna’ın işe başlamasıyla hamamın müşterisi çoğaldı ve geliri arttı. Yuhanna gece hamamda çalışıyor, gündüz de ibadetle meşgul oluyordu. Havari, hamamcıya gök ve yeryüzünü yaratanın Allah olduğunu, dünyanın Allah’ın tasarrufunda bulunduğunu, insanın gerçek yaratıcısının Allah olduğunu, öldükten sonra dirileceğini, ahiret gününde hesap verileceğini, dolayısı ile Allah’a ve ahiret gününe inanmayı açık bir şekilde anlattı. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Havari, Hıristiyanlık dinini hamama gelen müşterilere anlatmaya başladı. Genç müşterilere İsevi dinini anlatarak onları Hıristiyanlığı kabul etmeye teşvik etti.(A. J. Wensınck, “Eshabülkehf” maddesi, İslam Ansiklopedisi.) 

Havarinin davetine katılan gençlerHıristiyanlıktan etkilendiler. Hıristiyanlığı kabul eden gençlerin sayısı kısa zamanda arttı vebunlar Havari’nin etrafında toplandı. Her yılın belirli gününde halk şehir dışında toplanır, burada putlara tapar ve onlar adına kurban keserek bayram ederdi. Tanrılık iddiasında bulunan Efsus Kralı Dakyanus, insanlara zulmeder ve halkın 263 bu bayrama zorla katılmasını sağlardı. Halk, kalabalık bir şekilde bayram için şehrin dışına giderdi. Halkın içinden bazı gençler de anne ve babalarıyla birlikte gelerek bayrama katılırdı. Bazı gençler de şehirde evlerine kapanarak Allah’a ibadetle meşgul olurdu ki bunların lideri Mekselina idi. Gençlerden bir kısmı milletinin yaptıkları yanlışlıkları kabul etmedi. Putlara tapmayı ve bunlar adına kurban kesmeyi doğru bulmadı. Çünkü bunların Allah adına yapılması gereğine inanıyorlardı. Şehrin dışındaki hamama giden gençler bir birlerinden habersiz olarak burada tellaklık yapan Havari Yuhanna ile görüşüyorlar ve ondan Hıristiyanlığı öğreniyorlardı.Hamamda tellaklık yapar gibi görünen Havari gençleri tek tek işleyerek onlara Allah’ın birliğini, yerin, göğün ve her ikisi arasındakilerin yaratıcısı ve sahibi olduğunu, ve İsa’ın (as) Allah’ın elçisi ve peygamberi olduğunu anlatıyordu.

Havari etkili bir şekilde çalışarak Hıristiyanlığı kabul eden gençlerin çoğalmasını sağladı. Hatta putperest Kral Dakyanus’un yakın danışmanlarının çocukları olan altı genç de Hıristiyanlığı kabul etmişti. Bu gençler kralın ilah olamayacağı ve ancak bir olan, öldüren ve dirilten Allah’ın ilah olacağı bilincindeydi.Çünkü onlar Havari Yuhanna sayesinde bu dünyanın sahibinin ancak Allah olduğuna inanmışlardı. Bayram yerinde herkes putlara tapınıp kurban keserek eğleniyorlardı. Bu yapılan hareketleri yanlış bulan gençlerden biri etrafına sezdirmeden topluluktan ayrıldı ve uzakta bulunan bir ağacın altına oturdu. Gözlerini semaya dikti ve yaratanı düşünmeye başladı. Bu esnada yanına bir genç geldi ve selam verip sessizce oturdu. Gençler bir biri ardınca ağacın altında toplandılar. Sayıları altı oldu. Bunlar bakış ve davranışlarıyla bir birilerini tanıyor ve ne demek istedikleri okuyorlardı. Sima olarak da birbirlerini yakından biliyorlardı. Çünkü bunlar kralın yakınında bulunan yüksek derecedeki memurların çocuklarıydı. Ancak din ve inanç itibariyle biri birilerini tanımıyorlardı. Hepsi de düşünce ve inançlarını arkadaşlarından saklıyordu. Onları bu ağacın altında toplanmaya sevk eden ortak nokta kalplerindeki Allah’a olan imanları ve putlara karşı nefretleriydi. Gençlerden biri söz alarak, ailenizden ve çevrenizden ayrılıp bu ağacın altında toplanmanızın sebebi olmalıdır. Ailesinden ve çevresinden ayrılarak buraya gelmesinin sebebini açıklasın dedi. 

İkinci genç, ailesinin ve milletinin inandıkları putperestliğe inanmadığını, onların inandıkları ilahlarının acizliğini gördüğünü, sineğe gücü yetmeyen, pencereden aniden atlayan kediden korkan Kral Dakayanus’un ilah olamayacağını, ancak bir zavallı olacağını söyledi. Daha sonra kendisinin eşi ortağı ve benzeri olmayan yeri, göğü ve her ikisi arasındaki canlı ve cansızları yaratan tek Allah’a inandığını ona ibadet ettiğini, ondan başkasını ilah olarak tanımadığını bildirdi. Üçüncü genç, kendisinin de aynı düşünce ve inançta olduğunu belirtti. Arkasından diğer üç genç de aynı görüşte olduğunu ifade ederek altısı Allah’a iman noktasında birleşti. Her biri birilerine karşı din kardeşi olduklarına dair yemin etti. Sırlarını kimseye bildirmeme konusunda anlaştı. Gözden uzak bir yerde mescit yaparak günün belli saatlerinde buluşup orada ibadet etmeye devam ettiler. Gençler toplandıkları zaman aralarında konuşuyorlardı. Konuştukça onların fikirleri daha da olgunlaşıyordu. Ruhları birbirine ısınan bu gençler Allah’a iman konusunda aynı fikirde idiler. Güzel amel işlemelerinden dolayı imanları artıyor, böylece doğruyu ve güzeli buluyorlardı. Hakka ve doğruya inanmış olmaktan dolayı Allah’a şükrediyorlar, her gün mescide giderek ağlayıp göz yaşı döküyor ve Allah’a dua ederek yalvarıyorlardı. Gençler, saraydaki görkemli yaşantıları ile gerçek hayattaki, yani inandıkları Hıristiyanlık yaşantısı arasında tereddüde düşüyorlardı. Havari hamamda gençlere anlattığı konularda bunlara yer veriyordu. İncil’den ayetler okuyordu. Onlara ahireti sevmeyi, dünya da ahiret için iyi amel yapmalarını, ahiret için hazırlıklı olmalarını, iki efendiye değil bir efendiye hizmet etmelerini, servete değil Allah’a hizmet etmeyi, rızk için endişeye düşmemelerini, göklerdeki kuşların rızkını veren Allah’ın kendilerinin de rızkını vereceğini, giyim kuşam için telaşlanmaya gerek olmadığını, dileyene Allah tarafından verileceğini anlatıyordu.İncil’den okunan ayetler ve yapılan öğütler sonunda gençlerin imanları arttı ve birbirilerine şuurla bağlandılar. Hafif meşrep olan Kral Dakaynus’un oğlu bir gün bir kadınla Havari Yuhanna’nın çalıştığı hamama geldi. Hamamdaki müşterilerin çıkarılmasını, içeriye hiç kimsenin alınmamasının ve kendisinin de çıkmasını istedi. Hamamda bu kadınla kalıp eğleneceğini söyledi. Havari bu duruma karşı çıkarak hamamın halka açık yer olduğunu, kadınla hamama gelmesinin hiç doğru olmayacağını, babasının saraydaki hamamının eğlenmek için daha uygun olacağını söyledi. Havarinin sözlerinden utanan Kral Dakyanus’un oğlu buradan uzaklaştı. Sonra tekrar geldi. Havari bunu önlemek istedi ise de Karalın oğlu çirkin sözlerle karşılık verdi. Bunun üzerine Kralın oğlu Havari’yi dinlemeyerek içeri girdi. Hamamdaki müşterileri çıkardı ve kapıları içerden kilitleterek eğlenmeye başladı. İşte bu sırada bilinmeyen bir sebeple hamamın kubbesi çöktü. Kral Dakyanus’un oğlu ile yanında bulunan kadın, kubbesi çöken hamamın kurna taşı üzerinde öldü. Bu olayı görenler acı haberi Krala bildirdi. Kral Dakyanus bu habere çok öfkelendi. Derhal olaya sebep olanların soruşturularak bulunmasını istedi. Suçluları bulanlara ödüller vaat etti. 

Hamamda Havarinin konuşmalarını dinleyen bir kişi Kralın yanına gelerek, hamamda İsa’nın (as) havarisi olan birinin tellak olarak çalıştığını, bunun bir büyücü olduğunu, hamama gelen müşterileri büyüleyerek krala karşı isyana hazırladığını, hatta Ashab-ı Yeminin* oğulları Yemliha, Mekselina, Mislina ile Ashab-ı Yesarın oğulları Mernuş, Debernuş ve Sazenuş’un hamamdaki büyücüye giderek her gün ders aldıklarını, (*O devirde Kralın sağ tarafında oturan yüksek memurlara ashab-ı yemin, Kralın sol tarafında oturan yüksek memurlara ashab-ı yesar denir. Bunların sağda ve solda oturanların sayısı üçerden toplam altı kişi idi. (Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an’ın Türkçe Meali ve Tefsiri, İstanbul, c. 4, s.1949.)) bunların sakin yerlere giderek kralın aleyhine bozgunculuk çıkardıklarını, büyücünün büyü yaparak hamamı çökerttiğini, böylece oğlunu ve arkadaşlarını öldürdüğünü söyledi. Bunun üzerine Kral, Havarinin derhal yakalanıp getirilmesini istedi. Gelişmelerden haberi olan Havari, gençleri davet ederek birlikte ibadet ettikleri yerde topladı. Gelişmeleri aralarında tartıştılar. Olayda sadece Havari bilindiği için onun  şehirdenayrılması kararlaştırıldı. Bunun üzerine Havari Yuhanna, gençlerle vedalaştı ve gizlice ayrılarak Batı Anadolu istikametine gitti. Kendilerinin de ihbar edildiğinden habersiz olan gençler ibadet yapıyor ve içinde bulundukları sıkıntıdan kurtulmak için Allah’a dua ediyorlardı. Gençler ibadet edip, ağlayarak Allah’a yalvarırken kralın askerleri tarafından yakalandılar. Askerler, gençlere Kralın emrine uymaktan alıkoyanın ne olduğunu sorarak onları Dakyanus’un huzuruna çıkardılar. Gençlerin yüzleri toz toprak olmuş, gözlerinden yaşlar akıyordu. Kral gençlere, ülkesinde putlara kurbanlar kesilerek tapıldığını halkın kendisine secde ettiğini, kendilerini bunları yapmaktan neyin alıkoyduğunu, bu şehir halkını neden örnek almadıklarını, ya bu insanlar gibi ilahlarına kurban kesip tapmalarını ya da ölümü tercih etmelerini söyledi.Ayrıca gençlerin istişare ettiği yakın danışmanlarının oğulları olduğunu, kendisinin elinde büyüyüp sofrasında beslendiklerini, en çok kendilerinin krala itaat etmesi gerekirken nimetlerine saygısızlık edip tanrılığı aleyhine çalışmalarının nedenlerini anlayamadığını, gençlerin sevdiği ve dost bildiği insanların çocukları olduğunu, yoksa derhal katledilmeleri gerektiğini söyledi. Onları hemen öldürmek istemeyen Kral gençlere bir şans tanıdı.Belli bir süre vererek onları kendisine secde etmek veya aslanlarına yem olmak arasında serbest bıraktı. Bunların birini tercih ediniz diyerek gençleri korkutmaya çalıştı.Dakyanus gençlere “Ya istediğimizi yaparsınız, yahut sizi katlederim” dedi.Zira Kral, insanları öldürmek veya onlara zulmetmekle şöhret kazanmıştı.Emrine karşı gelenleri aslanlarına parçalattırırdı. 

Bu tehdit üzerine gençlerin en büyüğü Mekselina Krala kalabalık topluluk huzurunda, gökleri ve yeri yaratan bir ilahın olduğunu, ondan başkasına secde etmeyeceklerini ve O’nun adına kurban keseceklerini, şükür ve övgünün O’na ait olduğunu, hayır ve kurtuluşu Allah’ tan istediklerini, putlara kesinlikle ibadet etmeyeceklerini, Kralın aklına ne gelirse onu yapmasını, Allah kendilerine neyi layık görmüşse onun olacağını, Allah’ın ol dediğinin olacağını ondan başkasının kaderini değiştiremeyeceğini, Kral da olsa aciz bir kulun yaratıcı olamayacağını, Kralı ve saltanatını yaratanın Allah olduğunu söyledi. Mekselina bu cevabıyla Kral Dakyanus’un teklifini kabul etmedi. Krala karşı bu cesaretli ve anlamlı sözlerle Allah’tan başka bir ilaha ibadet etmeyeceğini kesin bir dille ifade etti. Bununla beraber puta tapan insanların imanlarının bir delile dayanmadığını, yanlış inanışla Allah’a iftira ettiklerini açıklayıp putperestlerin zalim olduğunu söyledi. Bu şekilde konuşan Mekselina, gençlerin sözcüsü olarak Kral Dakyanus’un zulmünden korkmadıklarını ortaya koydu. Gençler, Kral Dakyanus’unve putperest çevresinde bulunan insanların inandıklarının batıl olduğunu söyleyerek Allah’a iman konusunda görüşlerini açıkça ortaya koydular. Kraldan korkmadıklarını, kimseden çekinmediklerini söylediler. Ayrıca Kralın yapmayı düşündüğü zulüm ve işkenceye meydan okudular. Allah’ın varlığını ve birliğini savunarak putları ve onlara ibadet etmeyi kabul etmediler. Bu gençleri her türlü sıkıntıya yüklenmeye, her türlü fedakarlığı göze almaya, sefalet ve mahrumiyete katlanmaya razı eden düşünce Allah’a iman ve O’na kulluk duygusuydu. Durumdan hoşlanmayan, kalabalık huzurunda gururu kırılan Kral, gençlerin apoletli elbiselerini çıkarttırdı. Onların henüz genç ve cahil olduğunu, güç ve gazabından haberleri olmadığını, haklarında acele hüküm vermeyip birkaç gün süre tanıdığını, evlerine gitmelerini, düşünüp soruşturmalarını söyledi. Ayrıca kendisinin Ninova’yasefere gideceğini, burada önemli işleri olduğunu, bir müddet sonra döneceğini, dönünceye kadar düşünüp kendilerine gelmelerini belirtti. 

Bu arada Dakyanus havariyi çok arattı, fakat bulduramadı. Oğlunun hazinelerini onların cesetleriyle birlikte yaktırdı ve küllerini öldükleri yere döktürdü. Onların anısına
birer heykel yaptırarak bu heykelleri cesetlerin külleri üzerlerine diktirdi.Yani onların anısına heykelleri öldükleri yer olan hamamın bulunduğu yere yaptırdı. Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Tebernuş, Şazenuş adlı altı imanlı genç aileleriyle görüşüp ve ayrıntılı bir şekilde konuşup vedalaştılar. Dinlerini korumak için büyüklerinin iznini istediler. Mallarını nakit paraya çevirerek kendilerine yeteri kadarını aldılar ve kalanını fakirlere verdiler. Hayır ve iyilikte bulunarak dünyevi çıkarlarda, mal ve makamda gözleri olmadığını milletine gösterdiler. Yanlarına iaşelerini alarak yol hazırlığını tamamladılar. Sözleştikleri yerde birleşerek halktan gizlice şehrin  kuzey batı kapısından çıktılar. Kuzeye doğru yolda giderken sonradan Kefeştetayyuş adında bir çobana rastladılar. Çoban onlara yiyecek ikram etti ve hallerini sordu. Onlar da olanları anlattılar. Gençler inandıkları Allah’ın sıfatlarını çobana anlattılar. Çoban da o halde dua edelim, şu koyunlarımızı taşa çevirsin de size inanayım dedi. Dua ettiler ve koyunlar taşa çevrildi. Bunun üzerine Çoban da iman ederek onlara katıldı. Birlikte yola devam ettiler. Çobana buralarda içine girip gizlenebilecekleri bir mağara sordular. Çoban da dağda bir mağara bulunduğunu ve içinin gizlenecek kadar geniş olduğunu, yağmurlu ve soğuk havalarda koyunları mağaraya götürdüğünü, mağaranın bir tarafında kendilerinin kalabileceğini söyledi.Çobanın köpeği Kıtmir bunlara tabi olarak arkalarını takip etti.Köpeği kovdular. Mani olmak için uğraştılarsa da onu geri çeviremediler. Zira köpeğin ses çıkararak yerlerinin bilinmesine sebep olmasından sakınıyorlardı. Nihayet köpek Allah’ın izniyle konuşmaya başladı. “Benden korkmayın! Ben Allah’ın ve sizin dostunuzum. Allah’ı seveni severim. Siz uykuda iken gözcülük ve bekçilik yaparım.” dedi. Köpekle birlikte sayıları sekiz olan bu inançlı gençler çobanın gösterdiği mağaraya gelerek içeri girdiler. Mağaraya giren ve burada uzun müddet kalan bu inançlı gençlere Ashabı-ı Kehf (mağara arkadaşları) denilmektedir.Bunların amacı, Allah’ın rızasını kazanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, tesbih ve tahmidde bulunmaktı. Ashab-ı Kehf, mağarada on beş gün kaldı. Bunların günlük yiyecek ihtiyaçlarını çobanKefeştetayyuş üstlendi. Zira kimse onu tanımıyordu. Gençleri ise halk tanıyordu. Kefeştetayyuş günde veya iki güne bir şehre  giderek arkadaşlarının iaşe ihtiyaçlarını karşıladı. Çoban tanınmamak için dilenci kıyafetine girerek şehre gitti. Yiyeceklerin en ucuz, en temiz ve en helalından olanını aldı. Bu arada arkadaşları ve kendisi hakkında neler konuşulduğu, Kral Dakyanus’unNinova’dan ne zaman döneceğin konusunda bilgiler topladı. Sonra aldığı yiyecek ve edindiği bilgilerle gizlice mağaraya döndü. Mağara Ashab-ı Kehf için sığınacak güvenli bir yerdi. Burayı hem ev hem de mescit edindiler. Allah’ın rahmetine ve nimetine kavuşmak için mağaraya gizlendiler. Burada Allah’a ibadet ederek bir müddet yaşadılar. Kral Dakyanus gittiği Mezopatamya’dakiNinova şehrinden beraberindeki heyetle bir müddet sonra döndü. Buradaki putperestlerden etkilenerek daha da bilinçlenmiş olacak ki  gelir gelmez yine halka zulmetmeye başladı. Halkın putlara kurbanlar keserek secde etmelerini istedi. Kralın bu şiddete yönelik davranışı şehirde bulunan inananları da korkuttu. Bu sırada Ashab-ı Kehf’tenKefeştettayyuş  şehirde bulunuyordu. Arkadaşlarına yiyecek almak, etrafı kontrol etmek ve bilgiler toplamak için şehre gelmişti. Kral Dakyanus’un gelir gelmez imanlı gençleri soruşturduğunu öğrenince bir miktar yiyecek alarak aceleyle mağaraya döndü. Ağlayarak mağaraya girdi ve kral Dakyanus’un kendilerini soruşturduğunu ve kendilerini aradığını arkadaşlarına bildirdi. Eğer Dakyanus, Ashab-ı Kehf’i yakalarsa halka ibret için aslanlarına parçalatacağını ve daha sonra cesetleri şehrin surlarına astıracağını korku ve heyecan içinde anlattı. Bu haber üzerine Ashab-ı Kehf korku içinde Allah’a yalvardı. Secdeye kapanarak fitneden dolayı Rablerine sığındı. Bu arada Yemliha arkadaşlarına başlarını kaldırıp korkmamalarını, mağaraya sırf Allah rızası için girdiklerini, Allah’a tevekkül ederek yemeklerini yemelerini söyledi. (İbn-i İshak’ın rivayetine göre Ashab-ı Kehf gençlerinin nafakalarını Yemliha temin ediyordu. Tebdil-i kıyafetederek şehre gidiyordu. Yiyeceklerini alıyor ve şehirde kendileri için ne söylendiği hakkında kulis yapıp yinemağaraya geliyordu. Yemliha’nın her sabah elbiselerini değiştirip eski elbiseler giyip şehre gittiği de belirtilmektedir. (Mirat-ı Kâinat Siyer-i Nebevi, s.318.) Güneş tam tepede öğle vakti idi. Yemekten sonra oturup konuştular. Ve durumu değerlendirdiler.

İçlerinde yaş ve tecrübe bakımından en büyüğü olan Mekselina ellerini 
havaya kaldırarak “Ey Rabbımız, Sen nezdinde bulunan rahmet hazinelerinden bize bir rahmet, bir hidayet ihsan eyle.Düşmanlara karşı bize yardım eyle ve biz emniyette olalım. Hem de kafirlerden ayrılma işinde bize hayır ve salah ver ve bu sayede bizi rüşde erenlerden eyle” diyerek Allah’a dua etti. Arkadaşları bu duaya amin dediler.** O genç yiğitler mağarada yüzleri kıbleye dönük vaziyette Allah’a öyle yalvardılar ki, öyle tazarru ve niyazda bulundular ki, Allah onların kulakları üzerine vurdu. Bunun üzerine yanları üzerine yatarak derin bir uykuya daldılar Yani kulakları üzerine yatarak derin bir şekilde uyudular. Bir çok seneler emniyet ve huzur içinde yattılar. Köpekleri Kıtmir de hemen önlerinde mağaranın eşiğinde kollarını öne uzatıp Kuşluk  vakti derin bir uykuya yattı. Korku ve sıkıntı kapıları kapandı. Hiç korku ve keder duymadan uzun seneler istirahat ettiler. Ashab-ı Kehf uzun bir uykuya daldı. Burada 309 senelik bir istirahata çekildi. Dakyanus, Ninova dönüşünden sonra vezirlerini, yani Ashab-ı Kef’in babalarını huzura çağırdı ve bu gençleri getirmelerini istedi. Çünkü Kralın vezirleri Ashab-ı Kehf gençlerinin babalarıydı.Huzura çağrılan vezirler, kendisi Ninova’ya gidince bu gençlerin gizlice  kaçtığını bildirdiler. Bunun üzerine çok sinirlenen Dakyanus, kendisinin onlara nasıl işkence edeceğinden habersiz olduklarını, cahilliklerinden dolayı şehirden kaçtıklarını, onlara düşünüp tövbe etmeleri için mühlet verdiğini, onları kendi hallerine bırakmayıp mutlaka yakalayacağını, akla hayale gelmeyecek şekilde onlara işkence edeceğini, onların inanç ve görüşünde olanlara ibret için bunu yapacağını söyledi.
 
 
** “Ya Rabbimiz: Sen Rahmansın, sen Rahimsin. Sen esirgeyen ve bağışlayansın. Senden başka hiç bir ilah yoktur. Ancak azim, halim olan sen varsın. Göklerin ve yerin sahibi, Arş-ı kerimin malikisin. Ey Allah’ım; biz ancak senden yardım isteriz. Senden geçmiş günahlarımızın (putperest iken) mağfiretini diler, senden hidayet isteriz. Sana iman eder,günahlarımızdantevbe edip, sana döneriz. İçinde bulunduğumuz şu darlıktan, sana dayanır, sana güveniriz. Seni bütün işlerimizde hayırla anar, putperest iken bize ilham edip, hidayete eriştirip verdiğin bunca nimetlerden dolayı şükrederiz. Asla nankörlük yapmayız. Sana karşı nankörlük eden günahkarları, sırf senin rızan için bırakıp sana geldik. Onlardan ayrıldık. Onlarla olan rabıtamızı, ilişkilerimizi kestik. Senden yardım istiyoruz. Sen bizim Rabbimizsin. Ancak sen varsın. Bizi sen yarattın, şüphesiz biz senin kulunuz. Gücümüz yettiği kadar zat-i ezeli olana verdiğimiz sözde durmaya çalışıyoruz. Ya Rabbimiz; işlediğimiz günahların şerrinden sana sığınıyoruz. Bize lütuf ve ihsan buyurduğun nimetleri ikrar ve itiraf  ediyoruz. Ya Rabbe’l-alemin, senin temiz, güzel, bereketli ismin yüzü suyu hürmetine, o güzel ismini zikrediyoruz. O isminle sana dua edilirse kabul buyurursun. Onunla senden merhamet, rahmet istenince verirsin. Onunla darda kalmış olanlar tarafından kurtuluş istenince kurtarırsın. Biz de tüm kalbimizle “la ilahe illallah” diyoruz.” (Mehmet Vehbi, Hülasat’ül Beyan Fi Tefsir’il Kuran, İstanbul 1968, C. 8, s.3101. Elmalı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, c.5, İstanbul, s.348.) 

Dakyanus’un etrafındakiler korkudan titrediler. Vezirlerinden biri krala, isyankar ve bozguncu kavme acımakla iyilik etmediğini, onlara pişmanlık için zaman tanıdığını, fakat onların pişmanlık duyarak dönmediklerini, suçlarını itiraf edip putlara secde etmediklerini, bunu yerine getirmediklerine göre yaptıklarından memnun olduklarını söyledi. Kral, vezirin bu sözlerine çok öfkelendi. Danışmanları olan Ashab-ı kehf gençlerinin babalarına dönerek isyan eden hayırsız ve cahil (?) oğullarının yerlerini haber vermelerini istedi. Nereye kaçtıklarını, nasıl gittiklerini ve neden izin verildiğini sordu. Kralın bu soruları karşısında korkuya kapılan vezirler, kendilerinin krala isyan etmediklerini bilakis yolunda olduklarını, oğullarının kralın gücünü kabul etmedikleri gibi babalarına da isyan ettiklerini, sözlerini dinlemeyerek mallarını alıp şehirdeki fakirlere dağıttıkları ve kazandıkları mallarını talan ettiklerini söylediler. Oğullarının nereye gittiğini bilmediklerini, eğer yakalanırlarsa babalarına teslim edilmesini ve kendi elleriyle oğullarını kralın yolunda kurban edeceklerini, böylece krala bağlılıklarını ispatlayacaklarını ifade ederek krala yalvardılar. Secde edip af dilediler. Dakyanus, bu sözler üzerine oğulları isyan eden vezirlerini affedip serbest bıraktı. Ashab-ı Kehf’in yakalanması için emir çıkardı ve başlarına ödüller koydu. Bu emir üzerine araştırma başlatıldı. Bir müddet sonra onların izleri bulunarak sığındıkları ve gizlendikleri mağaranın yeri tespit edildi. Dakyanus yanındakiler, askerleri ve şehir halkıyla birlikte Ashab-ı Kehf’i yakalamak için hiddetle saraydan çıktı. Şehrin yakınındaki mağaraya vardı. Hazinedarı Marnos’a mağaraya girmesini ve içeride kimlerin bulunduğunu bildirmesini söyledi. Mağara içine giren Marnos, gençleri yüksek sesle çağırdı ve onların uyanamadıklarını görünce şaşırdı.O, gençleri içeride gözleri açık bir şekilde uyurken buldu. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış gözleri açık onlara bekçilik eder vaziyette uyuyordu. Gençler korkudan ve üzüntüden uzak bir şekilde istirahat ediyorlardı. Kulaklarının duyması engellenen gençler derin uykuda Allah’ın koruması altındaydılar. Gençlerin rahat bir şekilde uyumaları Dakyanus’u çileden çıkardı. Köpekten korktuğu için onlara yaklaşamadı.Gençlerin üzerlerinde ipek elbise yerine yünden yapılmış elbiseler vardı.Onları yakalamak için içeriye askerlerini gönderdi. Askerler içeri girer girmez bir rüzgar savurarak onları dışarı çıkardı. Birkaç kez daha denediler ise de başarılı olamadılar. Onları da rüzgar sürekli dışarı attı. Allah’ın himayesi altında bulunan bu gençlere Dakyanus bir şey yapamadıği gibi bir türlü mağaraya da giremedi. Tanrılık iddiasında bulunan Kral, mağaraya girmekten ve uyuyan gençlere dokunmaktan aciz kaldı.( A. J. Wensınck, “Eshabülkehf” maddesi, İslam Ansiklopedisi  ) Durumun dehşetini gören Kral’ın adamlarından biri amaçlarının onları yakalayıp öldürmek olduğunu, öyle ise mağaranın önüne taş duvar örülmesini, böylece onarın içeride açlık ve havasızlıktan ölüme terk  edilmesini önerdi. Bu öneri Dakyanus’un hoşuna gitti. Adamlarına mağaranın çıkışına sağlam bir duvar yapmalarını emretti. İçeride açlıktan ve havasızlıktan ölsünler, sığındıkları mağara onların mezarı olsun dedi. Dakyanusve adamları Ashab-ı Kehfi’n kendilerine yapılan bu zulmü bileceklerini zannetti. Halbuki onlar derin uykuya dalmıştı. Onlar uyanıncaya kadar kimse durumları hakkında bilgi sahibi olamazdı.

Dakyanus’un sarayında imanlarını saklayan Pendrus ve Runasadında  iki genç vardı.(Süleyman Ateş, Yüce Kuran’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul (trihsiz) c. 5,)   Bunlar Ashab-ı Kehfin isimlerini, neseplerini ve başlarından geçen olayları iki kurşun levha üzerine yazarak gizlice mağaranın çıkışına yapılan duvarın içine koydular. Amaçları, bunların üzerleri açılınca bu levhayı okuyarak hakikatin anlaşılmasını sağlamaktı. Mağarada aciz duruma düşen Dakyanus yapmak istediklerini yapamadan sarayına döndü. Çevresindekiler çıkarlarından ve korktuklarından dolayı onun ilahlığını tasdik etme sapıklığından kurtulamadılar. Senelerce halka zulmeden ve tanrılık iddiasında bulunan Kral zamanı gelince öldü.