Sevgili PAZARYERİ'liler !

İlçemiz organize sanayi bölgesinde bulunan, yaklaşık iki yıldır faaliyeti durdurulan ancak 200 milyon dolarlık bir yatırımla tekrar faaliyete geçen, Türkiye ve Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük organik mineralli gübre fabrikası ilçemize, halkımıza, ülkemize hayırlı, uğurlu olsun.

Mevcut durumda 121 çalışanın bulunduğu tesise yakın zamanda 180 kişi daha alınacağı, bir yıl içinde ise istihdam edilenlerin 500 kişiyi bulacağı, yıllık üretimin ise 175 bin ton olacağı açıklandı.

Ne kadar gururlansak azdır. Türkiye'de ve Avrupa'da birinci olan bu tesisin PAZARYERİ' ne kurulmasında hikmet nedir acaba? Bu teveccühü neye borçluyuz? Bu gurura nasıl mazhar olabildik ?

Oysa söylentilere göre Polatlı ve Eskişehir organize sanayi bölgeleri böyle bir tesisi kabul etmemişler.

Bu tesisin kurulma aşamasında ve faaliyete geçtiği ilk zamanlarda dönemin siyasileri " BEN GETİRDİM " diyerek sahiplenme yarısına girmişlerdi. Ancak zamanla işin kokusu çıkınca herkes suçu birbirine atmış kimse sorumluluk üstlenmemişti. İlçe halkı bu tesisin neden olduğu rahatsızlıklarını yüksek dille seslendirmeye başlayınca sorumlular, sahiplenenler kulaklarını tıkamış, üç maymunu oynamıştı. Zaman zaman çalışıp, zaman zaman duran fabrika yaklaşık iki yıllık bir aradan sonra tekrar çalışmaya başladı. Peki neden iki yıldır çalışmadı? Neden iki yıl sonra çalışmaya başladı? Acaba yeni bir teknoloji transferi mi yapıldı? Üretim tekniği mi değişti? Çevreye ve insana zarar veren etkenler bertaraf mı edildi? Yoksa kaldığımız yerden devam mı edecek?

İlçemizde faaliyet gösteren tesisin neden olduğu, doğayı,çevreyi ve insanımızı son derece rahatsız eden halk arasında B.K kokusu diye adlandırılan koku aslında kükürtdioksit (SO2) gazıdır. Keskin bir kokuya sahiptir.Kükürtdioksiti oluşturan oksijen ve kükürt arasında POLAR-KOVALENT bir bağ yapar atmosferik basınçta İĞNELEYİCİ ASTIM GAZ ve YÜKSEK BASINÇTA SIVI haldedir.Bu gazdan en çok etkilenenler çocuklar ve astımlı kişilerdir.Çünkü kükürtdioksit solunum yollarının daralmasına neden olur. Ğöğüs sıkışır, nefes alıp vermekte zorluk yasanır, solunum hırıltılı olur akçiğer savunma mekanizması bozulur buna bağlı olarakta kalp rahatsızlıkları ortaya çıkabilir.

Çok önemli olan diğer kirletici ise AZOTOKSİTLERDİR ( NOX ). Bu gaz genellikle büyük sanayi kuruluşları, büyük fab., yüksek sıcaklıkta yanan kazanların bacalarından ve benzinli araçların eksozlarından havaya karışmaktadır. Azotlu bileşiklerin en önemli iki tanesi AZOTMONOKSİT ( NO ) ve AZOTDİOKSİT     

 ( NO2 ) dir ve her ikisi de ZEHİRLİDİR. Çok az miktarda bile kana karıştığı zaman ödem ve kanamalara yol açtığı için hem insanlar hemde diğer tüm canlılar için çok tehlikelidir. Renksiz, kokusuz, tatsız olan NOX akçiğeri tahrip eder.

Atmosferde fotokimyasal sis oluşumuna yardımcı olan bu gazlar rüzgar tarafından dağıtılmadığında havada asılı kalırlar ve su buharı, çiğ veya yağmurla birlikte ASİT YAĞMURU olarak yeryüzüne iner toprağa, doğaya ve tüm canlılara geri dönülmez zararlar verir.

Peki bu sıkıntılara neden olan tesisler yapılmayacak mı? Bunlara karşı mıyız? Tabi ki, elbette olacak, olmalı ancak cennet ilçemizin en verimli ovasında değil Sivrihisar, Karapınar vb. kıraç, bozkır, canlı hayatın olmadığı yerlerde olmalı.Mal bulmuş mağribi gibi her şeye saldırmamalı. Siyasi rant, istikbal, kişişel çıkarlar ön planda tutulmamalı. İnce eleyip sık dokumalı, dokuz ölçüp bir kesmeliyiz. Böyle tesisler gelirken herkes sahipleniyor kimselere bırakmıyorlar ancak gelin görün ki KOKUSU çıkınca herkes birbirinin üzerine atmaya başlıyor kimse sahiplenmiyor ve herkes dert yanıp şikayet ediyor. Peki ilçemizin, insanımızın, doğamızın suçu neydi? Acı ama gerçek olan bir durumla yüzleşmek zorunda kalabiliriz bırakın insanları malesef TOPRAK bile KANSER olabilir. Bu yüzden toplumun tüm kesimleri insiyatif alarak bu sorunun çözümü için seferber olmalıdır. Sonradan kimse vay efendim bilmiyorduk, haberimiz yoktu demesin! Biz gerekli bilgilendirmeyi ve uyarılarımızı yapalım sorumluluğumuzu yerine getirelim.