“Türk” ifadesi çıkarılacakmış! 
Nereden diye sormama gerek yok, hepiniz biliyorsunuz cevabı.
Anayasadan…
İktidar;  ilgili komisyonda, parti kapatma ve vatandaşlık ile ilgili maddelerde önemli değişiklikler önermiş.
 Önce açıklayalım:
1982 Anayasası'nın 66'ncı maddesi vatandaşlık ile ilgili düzenlemeler içeriyor. İktidara göre;
 Bu maddede yer alan, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" hükmü yıllardır tartışılıyormuş. Düzenlemeye özellikle Kürt kökenli vatandaşlar karşı çıkıyormuş.
 Eeeee, Öyleyse tanım içinde geçen “Türk” hükmünü kaldıralım, yerine?
Yerine Allah Kerim. 
Hatta derler ki;
1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu, “Türk Devleti”nden değil, “Türkiye Devleti”nden bahseder.  
Cumhuriyeti ilân eden 29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı Teşkilât-ı Esasîye Kanununu değiştiren Kanun da “Türkler”den değil, “Türkiye”den bahseder.
 Aynı şekilde Osmanlı Saltanatını kaldıran 30 Ekim 1922 tarihli Meclis Kararında da “Türkiye Hükûmeti”nden bahsedilir. 
Dahası Hilâfet ile Saltanatı birbirinden ayıran 1-2 Kasım 1922 tarih ve 308 sayılı Meclis Kararında daha da aşırıya gidilerek “Türkiye halk”ından bahsedilir. 
Yani “Türk” ifadesi eskiden de yoktu.
Onlara ve onlar gibi düşünenlere göre; devlet adının “Türk Devleti” değil de, “Türkiye Devleti” olmasını “anlamlı” dır. 
Peki, şimdi soru:
 “Türkiye Devleti” ile “Türk Devleti” deyimleri arasında anlam farklılığı var mıdır?
Zorlarsanız vardır. 
Ancak zorlayanlarda bana, ülkemizin isminin neden “Türk Cumhuriyeti” olmadığını. Neden “Türkiye Cumhuriyeti” olduğunu anlatabilmelidir.
Bence fark yoktur…
Zorlayanlara göre:
 Bu ülkenin Kürt kökenli vatandaşları, Kürtler ( Tamamı mı bilmiyorum?) şöyle diyor(muş):
 “Artık modası geçmiş, etnik yapılı bir devlette yaşamak istemiyoruz. Biz de kimliğimizin Anayasada yerini almasını istiyoruz. Bunun da koşulu vatandaşlık tanımından 'Türk' sözcüğünün çıkarılmasıdır” …
İktidara göre(Zorlayanların zorlayıcıları) 
“Yav bırakın bu Türk, Mürk işini hepimiz Müslüman’ız. Türk işi etnik kimlik biz bu işi böyle halledelim. 
Benim anladığım; Yaptığınız ırkçılıktır, faşistliktir bırakın bu işleri (ymiş). 
Zorlayanların, Zorlatanların yapmak istedikleri “Türk Devleti” ile “Türkiye Devleti” ve keza “Türk” ile “Türkiye halkı” ifadeleri arasında fark yaratmaya çalışmaktır.
Yaratamamalarının nedeni de belirli bir etnik ideolojiden esinlenmeleridir.
Hani çaktırmadan kaldırmak istedikleri,” yahu faşizan” yaklaşım dedikleri, etnik kimlik dedikleri kabaca  “Türk” de neymiş, kimmiş dedikleri tanım var ya.
Anlatayım neymiş, TÜRK;
Bir milletin, ulusun adıdır. Etnik, grubun adı değildir.
Tarih sahnesinden hiç silinmemiş ve tarihi her satırında etkilemiş bir milletin adıdır Türk.
Ve Türk, temsil ettiği değerlerle millettir.
 1923 Anayasası yapılmadan, Türk Milleti tanımını Mustafa Kemal Atatürk şöyle yapıyor:
“'Türkiye Cumhuriyetini kuran, Türkiye halkına Türk milleti denir."  Dahası?
Anlatmaya devam:
Tarihçiler Çin kaynaklarına dayanarak Altay-Sayan bölgesinde görüldüğünü söyler Türklerin.
M. Ö. 3000 ler de Avcılık, hayvan yetiştiriciliği, çanak-çömlek yaptığımızı.
M.Ö 700 ler de demircilik yaptığımızı yazarlar. 
Gem’i( At ağızlığı) icat ettiğimizi, at ehlileştirip, kımız ve süt’ünü kullandığımızı, demiri işleyerek silah olarak kullandığımızı, keçeden yapılmış çadırlarda yaşayıp, tekerlekli araba kullandığımızı yazarlar…
"TÜRK” adının; 700 ‘lü yıllarda taş abidelere yazıldığını okuduk “Orhon” abidelerinden.
Tevrat’da da Türk adı aranmış. Mesela Nuh peygamberin torunu "Türk" ve Avesta’da (Eski İran inancı olan Zerdüştçülüğün kutsal kitabı)adı geçen hükümdar Feridun (Thraetaona)’un oğlu Tûrac veya Tûr’da Türk adını taşıyan bir kavim olarak gösterilmiştir.

Pers edebiyatında "Türk" kelimesi güzel anlamında da kullanılmıştır.
 Daha sonra da "kuvvetli Hun" tabiri yerine "Türk Hun" kavramı kullanılmıştır.

İlk Türk sosyologu Z. Gökalp ise Türk kelimesini "töreli" yani kanun ve düzen sahibi anlamında kullanmıştır.

Yusuf Has Hacip’in meşhur eseri "Kutadgu Bilig"de "Türk" sıfat ve isim olarak kullanılmıştır.

İslam’ın ilk yıllarında Müslüman olan Oğuzlara, Pers ve Arap tarihçilerce Türkmen denilmiştir. 
Bazen ‘tork’, bazen Turanlı(Türkistan) denilmiştir Türk’e.
Kimimiz, dişi kurttan geldiğimize inanırmışız. Kurt efsanelerimiz vardır.
Kızlarımız ayak topu oynar. Kımız içer, ruhlara inanır, büyücüleri sayarlarmış.
Ve At sayesinde hiç durmadan Batıya doğru akan bir nehirmişiz. 
Anadolu’ya gelmişiz, hatta Rumeli’ne geçip, batıya akmaya devam etmişiz. 
1071 ‘den çok önce.
1071’le Anadolu artık bizim demişiz yurt edinmişiz, kollarımız hala batıya akarken.
Anadolu, çatışmanın da, uzlaşmanın da sayısız örnekleriyle doludur. 
Tartışılmaz olan, insanlık tarihinden derlenecek buketin en güzel çiçeklerinin yeşerdiği toprağın Anadolu olduğudur…
Sabahattin Eyüboğlu’nun demiş;
 “Fetheden de biziz artık, fethedilen de, eriten de biziz eriyen de. Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için, en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim.”
Eski Mısırlılar, Anadolu halkı için ‘Denizin yüreğinde yaşayan insanlar’ demiş.
Anadolu’dan ilk, İzmirli ozan Homeros söz etmiş.
Bizans, başkent İstanbul’a göre güneş Anadolu’dan doğduğu için, Grekçe “şafak”, “güneşin doğduğu memleket” anlamına gelen ‘Anatole’ dermiş, hala diyorlar.
Ana Tanrıça Kibele(M.Ö 6000 Tanrıların Anası / Çatalhöyük) Anadolulu olduğundan
Türkler de bu adı ‘Ana-Dolu’ olarak değiştirmiş. 
İslam’la tanışmışız, Müslüman olmuş, İslamiyet sancağını yüzyıllarla taşımışız.
Sonra bir ve birlik olmamız gerektiğini düşünmüşüz.
Anadolu Türk Birliği görüşü ilk olarak Osmanlı Devletinin beylikten, devlet mertebesine eriştiği esnalarda ortaya atılmış ve gerekli görülmüş.
Anadolu da Türk Birliği sağlama çalışmaları Osmanlı Padişahı Orhan Bey zamanında Karesioğulları beyliğinin alınması ile başlamış Sultan 1.Beyazıd zamanında ilk kez sağlanmış.
Timur’un ordularıyla 1402’de Ankara Savaşında Devlet i Aliyye yi yenen Moğol ordusunun aslında yüzde doksanını oluşturan yine biz Türk’ mü şüz.


Sultan 1.Mehmet Çelebi ile bozulan düzeni tekrar sağlamaya çalışan da yine biz.
Anadolu’da Timur’un toprak dağıtarak kurduğu küçük beyliklerde kendine(Birliğe) ihanet eden de yine biz. (Asıl ve nihai birlik Fatih zamanında sağlanmıştır.  Karamanoğullarının nihai olarak devlete ilhak edilmesiyle olmuştur. Toros hattındaki Türkmen unsurların devlete şeklen de olsa bağlanması bu tarihte olmuştur.)
Sonralarda Türk birliğini sağlayıp Anadolu’ya hâkim olan yine biz.
Birlik, 1.dünya taarruzu ve kurtuluş savaşı zamanlarında bozulmak istenmişti. Anadolu’nun dört bir yanı işgal orduları tarafından kuşatılmıştı.
Bozgunu, “Türk milletinin” güçlü bir seferberliği ile atlatan yine biz olduk.
Ancak asırlarca hâkimiyetimiz altında olan birçok farklı köken tarafından ihanete uğrayan da yine biz olduk. 
Dünya tarihine katkılarımızı kimse yadsıyamaz.
Çağ açtık, Çağ kapadık.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu felsefesi bence tüm bunlara rağmen “Anadolu birliğini yaşatmak adına “'Türkiye Cumhuriyetini kuran, Türkiye halkına Türk milleti denir." diyecek kadar saygılı olmuş Anadolu coğrafyası ve yaşayanlarına. 
Ama eklemiş:
“Türk, Övün, Çalış, Güven” diye.
Şimdi,  kavram “Türkiyeli” olacakmış.
“Türk” kelimesini anayasadan çıkarmak, çıkarmaya çalışmak nedir? Biliyor musunuz?
Kısaca, “MİLLİ DEVLET YAPISINI ORTADAN KALDIRMAKTIR.”
Sorarım dostlar. 
İçinde Türk sözcüğü olmayan Türkiye sizce mümkün mü?
12. Asırdan beri Anadolu ya  “Türklerin ülkesi” adını koyan (Turkia” veya “Türkmeniya”)  diyen İtalyanların ve kabullenen başka diğer devletlerin bile Türk dedikleri devletimin içinde Türk sözcüğü geçmeyen bir belgesi olabilir mi?
Şunu asla yadsımıyorum.
Anadolu coğrafyasında yaşayan tüm etnik grupların kendi kimliklerini, dillerini, kültürlerini yaşatmak haklarıdır.
Herkes kendi kimliğine ve inancına sahip çıkmalı devlet bunu sağlamalıdır.
Herkes kendi kimliğine sahip olur, kendi adını söyler, kendi dilini öğrenir, kendi kültürüne sahip olmaya çalışır. Fakat siz kalkıp da bu yüzden öbürünün kimliğini kaldırmasını isteyemezsiniz. 
Laf mı olur yani ben “Türkiyeli Laz’ım” demek.
“Türkiyeli Arap” “Türkiyeli Boşnak” “Türkiyeli Tatar” “Türkiyeli Gürcü” “Türkiyeli Kürt’üm” demek.
 Böyle mi ifade etsinler kendilerini, böylemi ifade edeceğiz artık kendimizi.
İlber Ortaylı güzel söylemiş;
“ Türkiye’de yaşayıp ‘ben Türk değil Kürt’üm’ diyebilir, ne var bunda. Şimdi o Kürt oldu diye ben mi Türklükten çıkacağım.”
Öyle bir şey olabilir mi?
Gelelim Ulus tanımıyla açıklamaya.
'TÜRK' BİR ULUSUN ADIDIR denir ya, nedir bu Ulus dedikleri:
Dönemleri birbirine karıştırmadan bugün kullandığımız haliyle Ulus’u tanımlamak gerek. Ulus’u, bugün kullandığımız millet kavramıyla örtüştürmeli.  Osmanlı Devleti'nde kullanılan millet kavramı farklı.
Yok, öyle ukalalık yapmayacağım. Bunca aydının tartışıp ortak bir açıklama bulamadıkları tanımı çok biliyormuş gibi ben açıklamayacağım. 
Haddimi bilirim benimki sadece okunmuş bilgi:
Ulus ya da Millet, çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, ülkü, duygu, gelenek ve görenek birliği olan insanların oluşturduğu topluluk diye tanımlanıyor.
Kısaca,  Ulus ya da Millet adı verilen bu topluluk tanımının feodalitenin yıkılışı ve kapitalist düzenin oluşumu sürecinde ortaya çıktığı söyleniyor.
Peki, bir topluluğun "ulus" olarak adlandırılabilmesi için ne olması gerekir:
1. Toplulukta ortak bir dilin konuşulması,
2. Topluluğun tarihsel geçmişe sahip olması,
3. Şimdi bir arada yaşayan bu topluluğun, gelecek için de bir arada yaşama inancında olması,
4. Topluluktaki bireylerin birlik ve beraberlik içinde, ortak duyguları paylaşması,
5.Toplulukta kültürel ortaklık bulunması gereklidir.
Yazıyı bugün ki haliyle “Türk Milletine” getirirsek nasıl bakacağız.
Atatürk’e göre:
Siyasî varlıkta birlik. Dil birliği. Yurt birliği. Irk ve menşe birliği. Tarihî karabet. Ahlâkî karabet varsa milletizdir. Hatta Şöyle tanımlar: 
a) Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan;
b) Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakatte samimî olan;
c) Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.
Sözlüklere bakarsanız:  

Ulus   Fr. Population  dır. ulus 1. Göçebe. 2. Oba. 3. Aşiret, kavim. Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü  
ulus   İng. nation  Belli bir sınır içinde yaşayan ve halk kültürüyle seçkin kültürünü yaratan insanların oluşturduğu siyasal toplum, bk. halk kültürü, seçkin kültürü, ulusal kültür. BSTS / Halkbilim Terimleri Sözlüğü 1978 
ulus   İng. nation  Derebeylik düzeninin yıkılışı ve anamalcı düzenin oluşumu döneminde ortaya çıkan, toprak, ekonomik yaşam, dil, ruhsal yapı ve ekinsel (Kültürel)özellikler yönünden ortaklaşalık gösteren en geniş insan topluluğu biçimi. BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975 
ulus     Aşiret, halk, millet, kavim. Tarama Sözlüğü 1972
Ulus böyle tanımlanıyor. Tanım içinde de “millet” var, öyleyse Millete bakalım: 
millet    Ar. millet  a. 1. Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu, 2. Bir yerde bulunan kimselerin bütünü, herkes: Türkçe Sözlük  
millet     < Ar. millet: millet; halk; aynı dinden olanla. || miri milleti: yakınları  Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü  
millet     Ahali, halk, topluluk Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü 
Biliyorum sıkıldınız ama konuyu iyi anlamak lazım.
Hiçbir açıklama ve hiçbir bilgide Ulus tanımı için etnik bir kavramdan bahsedilmiyor.
Anladığım kadarıyla Anayasamızda da Türk’ü etnik bir kimlik olarak tanımlanmıyor. 
Ne diyor:
Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.
Kısaca ve özetle hukuki bir bağ anlatılmak isteniyor.
Kimseye zorla ve Katolik nikâhıyla (her iki tarafın da Katolik ve üstelik muntazam bir Katolik kilisesinde vaftiz edilmiş ve daha sonrasında kateşizm i(katolikte belli bir eğitim türü) takip edip komünyon(Hıristiyanlıkta şarap ve ekmek yeme ayini) almış olmasını şart koşan dini nikâh) sen Türk’sün denmiyor.
Ülkemde yıllarca süren yanlış uygulamalar yaşanmış olabilir. Halen de yaşanıyordur.
Uygulamada Kürt kökenli vatandaşlarımızın uğradığı baskılar, yanlışlıkların üzerine gidilmelidir. Baskılar, yanlışlıklar sadece Kürt vatandaşlara mı yönelik? Elbette hayır.
 Bunları görülmüyor, belki görülmek istenmiyor ve sadece kimlik üzerinden;
Kalkıyor: “ ne demek Türk, Türkiyelim denmeli“ deniliyor ve televizyonlarda da, yazılı basında da bu hepimize dikte edilmeye çalışılıyor.
Peki ya toplumdaki yansımaları..?
İktidarın kendine hazırladığı başkanlık sistemi gerekleri içinde Kürt siyasetinin temsilcisi olarak görülen BDP’nin “Türklük kalksın” talepleri yoğunlaşıyor.
Sözüm ona aydınlar bu taleplere onay veriyor.
Vatandaş kendisine dayatılan karşısında bilgisiz.
Türk’ü etnik kimlik olarak algılıyor, siyasi yandaşlıkla tavır alıyor.
Okumuşsunuzdur. 300’e yakın imzalı bir kadro, anayasadan Türk kavramını çıkartma girişimindekilerin tesirlerini sınırlamak için bir bildiri yayınladılar. Ünlü tarihçiler, siyasetçiler, sosyologlar, hukukçular, yüksek rütbeli ve emekli askerler bildiriyi imzaladı.
Üç maddelik bir bildiri yayınladılar. 
Yazılacak yeni anayasada Türk kelimesinin vazgeçilmez kavram değeri olduğunun korunması açıkça belirtildi. 
Dikkat edilecek ayrıntı bence bildirgenin Türk ulusunun dikkatine sunulması.
Ne dediler:
-Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk milletinin adının, vatandaşlık tarifinden ve Anayasa’dan çıkarılamayacağı. 
-Türkiye Cumhuriyeti devletinin eşit ve şerefli üyeleri  olan vatandaşlarımızın, ırklara ve mezheplere ayrıştırılamayacağını
-Anadolu coğrafyasındaki siyaset varlığının değişmezliği belirtildi.
Selçuklu ile başlayan, Osmanlı ile devam eden Türk Milleti’nin kesintisiz egemenliğini esas alındığı açıkça belirtildi. Ve Atatürk’ün kurduğu milli devlet yapısının ortadan kaldırılamayacağı vurgulandı.
Tarihe yine bakalım:
Anadolu ya geldiğimizde genel kontrol ve yapı Romalıydı. Bizim bugün de kullandığımız ve Yunanlıyı işaret ederek söylediğimiz “Rum” sözcüğü aslında Romalı içindir.
Selçuklular devlet kurduktan sonra dahi, hiçbir siyasal anlamı kalmamasına rağmen ‘Rum/Roma’ sözünü kullanmaya devam etmişlerdir.
Biz böyle derken bile Avrupalı yazarlar:
 Anadolu’da ‘Türkleşme’ yoğunluğu ne olursa olsun, o zamanki Türkiye’nin sınırları ne kadar belirsiz olursa olsun, çağdaşlarının gözünde Anadolu’nun Türk niteliği ülkenin bütününe damgasını vurmuştur demekteydi…
Bakın Atatürk Türk’ü nasıl anlatıyor: 
"Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en alasından bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir."
Bu anlatı etnik gelebilir, yazının içeriğine ters diyebilirisiniz, kabul…
Ancak düşününüz ki dağılan koca bir hanedanın (ki belli bir dönemden sonra Türklükleri tartışılır) yerine ikame edeceğiniz, ettiğiniz ülkenin vatandaşlarının tutunmaları gereken bir değere ihtiyaçları vardı.
Ulus devletlerin çıkışı ve var olmaya başlamaları etkisi elbette bizi de etkiledi. Etki ve yeni yapılanma çok öncesinde tekrar yeşeren Türklük bilinciyle bizi yine ve yeniden tarih sahnesine Türk devleti olarak çıkardı…
Öyleyse yazının içine ters diyebileceğiniz Türk tarifine o dönem için sıkıca tutunulacak bir imge olarak bakmak gerekir derim.  
Ancak şunu da unutmadan;
Türk “olgu” olarak zaten vardı. O dönemde(Ulus devletimizin kuruluşu)  bu “olgunun” teorisi yapılmak istendi.
Teori ile olgunun bilhassa Takrir-i Sükûn uygulamalarından sonra üst üste örtüştüğü söylenemez. Ama o zaman da Türk kavramı etnik değil, sosyolojik ve kültürel bir hadiseden başka bir şey değildi.)
Kürt söylemi yeni Anayasa’da da kurucu unsur olma isteklerini içeriyor. Derler ki:
“Türkiye’de vatandaş olan herkesin Türk kabul edildiği bir anlayış, Türk ulusal ve etnik yapıya tanınan imtiyaz, anayasal vatandaşlık kavramına aykırıdır. Anayasal vatandaşlıkta çoğulcu değerlerin kabulü mutlaktır. Bu nedenle, devlet, toplumu oluşturan gruplara karşı eşit mesafede ve tarafsız durur. Bütün grupların kolektif hakları güvence altına alınır.

Anayasal vatandaşlığın başka bir özelliği, ulusal ve etnik toplukların gizli ve açık biçimde asimile edilmesinin, baskılanmasının, sindirilmesinin kesinlikle yasaklanmasıdır. Vatandaşlığa, “toplumu homojenleştiren”, tekleştiren, bir etnik ve ulusal topluluğun üstünlüğünü sağlayan bir enstrüman olarak bakılamaz, aksine bireyin ve toplulukların farklılıkları hukuki güvenceye bağlanır…”
Anladığım;
Vatandaşın Türk kabul edildiği anlayışa karşıyız. Onun için Kürtlerinde kurucu unsur olarak yeni anayasa’da yer almasını istiyoruz.
Sonrası bence Federal yapının tartışmaya açılması olacaktır.
Nereden çıkardım? Yine söylemlerden:
“Devlet, bireylerin, farklı ulusal ve etnik, dinsel ve mezhepsel, toplumsal ve sınıfsal, düşünce sistemlerine sahip olan toplulukların birlikte yaşamlarını idame ettirmek için oluşturdukları bir mekanizmadır. 

Bu bağlamda da, Federal devletlerin vatandaşlığı, kaçınılmaz olarak anayasal olmak zorundadır. Türkiye’nin federalleşmesi ile anayasal vatandaşlık arasında bir paradoks değil, birbirini tamamlayan, birbirinin “olmazsa olmaz” şartlarındandır.”

Etnik kimliğin yadsınamaz ve inkâr edilemez olduğunu açıkça belirtmiştim.
Ama Türkler ve Kürtler şeklinde iki toplumlu olmayı isteyen ve buna onay veren bir anayasaya evet demek  “iki toplumlu” bir yapı onaylıyorum demektir.
Bu kabul beraberinde iki devletli yapıya şimdiden yasal zemin hazırlıyorum demektir.
İki unsurlu yapıyı kabul etmek beraberinde Self determinasyon (kendi geleceğini belirleme (tayin) hakkını getirmeye açıktır. 
Klasik anlamda Self Determinasyon(Self Determination), kendi geleceğini belirleme kavramıdır. Bir ulus ya da yabancı bir güce bağımlı olmadan ayrı bir devlet halinde örgütlenebilmesi anlaşılmaktadır. Milliyetçi anlayışla aynı doğrultudadır
"Wilson Prensipleri"nde ifade edilmiştir. Genel olarak, milletlerin kendi siyasal durumlarını, ekonomik, sosyal ve kültürel manada izleyecekleri yolu kendi iradeleriyle belirlemeleri şeklinde tarif edilir.
Örnek isterseniz Kıbrıs’a bakabilirsiniz…
Bugünden istenen anladığım ve anlayacağınız gibi ilerde (Aslında çok yakın bir zamanda) iki devletli bir yapıya ve-veya ayrı bir devlet kurma hakkını anayasaya yazdırmaya çalışmaktır.
Bu konu kolayına bitmez ve yazı gerçekten uzun oldu.
Ama iyi anlamak ve konuyu doğru aktarmak gerektiğine inandığımdan bu kadar da toparlayabildim.
Sizleri sıktıysam gerçekten özür dilerim.
Sonlayalım.
Kendinize:
Altay- Sayan bölgesindenim diyebilirsiniz.
Göçlerde göç eden kavimlerdendim de.
Anadolu’da Romalı (Rum).
Eti, Hitit, Sümer, Lidyalıyım da.
Belki Milet’li, Artuklu, Gordion, Ermeni ya da bugün kullandığımız anlamda Rum.
Boşnak, Terekeme, Gürcü, Abhaz, Arap, Tatar, Kürt, Makedon ve veya daha ad ile kimliklendirilmek isteyebilirsiniz.
Kendinize kabul ettiğiniz kimlik ne olursa olsun içeriğinde bugün kullandığımız anlamda “Ulus’u” anlatamaz.
Bugün kullandığımız anlamda “Milleti” tarif edemez.
Bunların tamamı etniktir ve tüm kimlikler kendi kültürlerini yaşamalıdır.
Ama ta en başından beri anlatmaya çalıştığımız “Türk” adını, etnik bir kimlik gibi göstererek kaldırmaya çalışamazsınız.
Sık tekrar ettik, yineleyelim.
Etnik kimliği kimse yadsıyamaz ve inkâr edemez.
Ama ülkemin adını, bayrağını etnik goygoyculara ve siyasi ihtiraslara yem yapamazsınız, kullandıramazsınız.
 “Türk” ifadesi çıkarılacakmış!
Nereden?
Anayasadan…
Sunuş ve sonuç bellidir. 
"Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür"
Gerisi Laf-ı güzaf…
Hoşça Kalın. Dostça Kalın. Saygılarımla…
Kaynaklar:
 Vikipedia. Tarih Gen tr, tarih forumu sitesi. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük. Ekşi Sözlük. Günümüz basını.