Marmara ile İç Anadolu’nun kesişim noktasında yer alan Bilecik, doğasıyla her mevsim farklı bir yüzünü gösteren nadir şehirlerden biridir. İlkbaharda uyanan ormanları, yazın serin vadileri, sonbaharda renk cümbüşüne dönen yaylaları ve kışın sessizliğe bürünen dağlarıyla Bilecik, doğayla iç içe bir yaşamın izlerini taşır. Bu yazı dizisi, Bilecik’in dört mevsime yayılan doğal zenginliğini ayrıntılı biçimde ele alarak kentin saklı güzelliklerini gözler önüne sermeyi amaçlıyor.

BİRİNCİ BÖLÜM COĞRAFYANIN ARMAĞANI: BİLECİK’İN DOĞAL YAPISI
Bilecik’in doğası, bulunduğu geçiş kuşağının bir sonucudur. Marmara ikliminin ılıman yapısı ile İç Anadolu’nun karasal özellikleri bir araya gelerek zengin bir bitki örtüsü oluşturur. Geniş orman alanları, derin vadiler, akarsular ve yaylalar, kentin doğal dokusunu şekillendirir. Meşe, kayın, çam ve gürgen ormanları, Bilecik’in en belirgin doğal varlıkları arasında yer alır.
İKİNCİ BÖLÜM İLKBAHAR: UYANIŞIN MEVSİMİ
Kışın ardından Bilecik, ilkbaharla birlikte adeta yeniden doğar. Mart ayıyla birlikte ormanlar yeşilin binbir tonuna bürünür, dereler coşkuyla akar. Söğüt, Osmaneli ve Pazaryeri çevresindeki tarım alanlarında toprak canlanır; meyve ağaçları çiçek açar. Kuş sesleri, yaylalarda yankılanmaya başlar. İlkbahar, Bilecik’te doğanın nefes aldığı mevsim olarak kabul edilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM YAZ: SERİNLİĞİN VE KAÇIŞIN ADRESİ
Yaz aylarında Bilecik, sıcak şehirlerden kaçmak isteyenler için doğal bir sığınak hâline gelir. Orman içi mesire alanları, yaylalar ve akarsular, serinlik arayanların uğrak noktasıdır. İnhisar ve Yenipazar çevresindeki vadiler, doğa yürüyüşleri için ideal alanlar sunar. Yazın Bilecik’te doğa, insanı yormaz; aksine dinlendirir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SONBAHAR: RENKLERİN DANSI
Bilecik’te sonbahar, görsel bir şölendir. Eylül ayıyla birlikte ormanlar sarıdan kızıla uzanan geniş bir renk paletine bürünür. Özellikle Osmaneli ve Söğüt çevresindeki ormanlık alanlar, sonbaharın tüm tonlarını yansıtır. Dökülen yapraklar, patika yolları kaplar; doğa sessizliğe hazırlanır. Bu mevsim, fotoğraf tutkunları için eşsiz kareler sunar.
BEŞİNCİ BÖLÜM KIŞ: SESSİZLİĞİN VE HUZURUN MEVSİMİ
Kış aylarında Bilecik, bambaşka bir kimliğe bürünür. Karla örtülen ormanlar ve yaylalar, derin bir sessizliğe gömülür. Özellikle yüksek kesimlerde oluşan manzaralar, kartpostalları aratmaz. Kış, Bilecik doğasında sakinliği ve içe dönüşü simgeler.
ALTINCI BÖLÜM SUYUN İZİNDE: AKARSULAR VE VADİLER
Bilecik’in doğal zenginlikleri arasında akarsular ve vadiler önemli bir yer tutar. Sakarya Nehri’ne karışan kollar, bölgenin yaşam damarlarını oluşturur. Bu vadiler, hem tarımsal üretime hem de doğal yaşamın devamına katkı sağlar.
YEDİNCİ BÖLÜM YAYLALAR VE KIRSAL YAŞAM
Bilecik yaylaları, geleneksel yaşam biçiminin hâlâ sürdüğü alanlardır. Yaz aylarında hayvancılıkla geçimini sağlayan aileler, bu yaylalarda doğayla iç içe bir yaşam sürer. Yayla kültürü, Bilecik’in doğal mirasının önemli bir parçasıdır.
SEKİZİNCİ BÖLÜM BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK: GÖRÜNMEYEN ZENGİNLİK
Bilecik’in ormanları, birçok yaban hayvanına ev sahipliği yapar. Kuş türleri, memeliler ve endemik bitkiler, bölgenin biyolojik çeşitliliğini oluşturur. Bu çeşitlilik, ekosistemin sağlıklı işlediğinin en önemli göstergesidir.
DOKUZUNCU BÖLÜM DOĞA TURİZMİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Son yıllarda Bilecik’te doğa turizmine yönelik ilgi artmaktadır. Ancak bu ilgi, beraberinde koruma sorumluluğunu da getirir. Doğal alanların gelecek kuşaklara aktarılması için sürdürülebilir turizm anlayışı büyük önem taşımaktadır.
ONUNCU BÖLÜM DOĞAYLA YAŞAMAK: BİLECİK’İN GELECEĞİ
Bilecik, doğasıyla var olan bir şehir olarak geleceğini de bu miras üzerine kurmak zorundadır. Doğayla uyumlu yaşam, sadece bugünün değil yarının da temel ihtiyacıdır.
Bilecik’te dört mevsim doğa, yalnızca bir manzara değil; bir yaşam biçimidir. Her mevsim ayrı bir hikâye anlatır.





