Bilecik, Marmara Bölgesi’nin kalbinde, Osmanlı’nın doğduğu topraklar olarak bilinirken, tarih boyunca uğradığı savaşlar ve felaketler nedeniyle halk arasında “Yanık Şehir” olarak anılıyor. Bu lakap, sadece şehirdeki yıkımın bir simgesi değil, aynı zamanda Bilecik’in direncinin ve yeniden doğuşunun da sembolü. Tarih boyunca stratejik konumu nedeniyle birçok kez el değiştiren, işgal gören ve ekonomik olarak zarar gören bu şehir, bugün hem tarihi hem kültürel mirasıyla dimdik ayakta duruyor.
Bilecik’in “Yanık Şehir” olarak anılması, özellikle Milli Mücadele yıllarına dayanıyor. Kurtuluş Savaşı sırasında şehir, birkaç kez düşman işgaline uğramış ve bu süreçte hem nüfus hem de yerleşim alanları ciddi zarar görmüştür. 1920’li yıllarda yapılan kayıtlar, işgal sırasında birçok ev, cami, han ve iş yerinin yakıldığını ve şehrin adeta kül altında kaldığını gösteriyor. Bu yıkımlar, halk arasında şehrin “yanık” olarak anılmasına yol açmış ve bu isim, zamanla şehirle özdeşleşmiş.
Ancak lakap sadece yakın tarihle sınırlı değil. Osmanlı öncesi dönemlerde Bizans, Bithynia Krallığı ve Persler gibi farklı medeniyetlerin hakimiyeti altındaki Bilecik, stratejik konumu nedeniyle sürekli bir mücadele ve çatışma alanı olmuştur. Özellikle Bizans döneminde, şehrin savunmasız bölgeleri birçok kez saldırıya uğramış ve tahrip edilmiştir. Bu tarihsel gerçeklik, Bilecik’in “yanık” olarak anılmasına kültürel bir zemin oluşturmuştur.
Milli Mücadele Dönemi ve Yıkımın İzleri
Bilecik, Kurtuluş Savaşı’nda stratejik bir öneme sahipti. Ankara-Bursa ve Eskişehir güzergahındaki konumu, hem askeri hem lojistik açıdan kritik bir noktaydı. Bu nedenle şehir, işgal güçlerinin hedefi haline gelmişti. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş döneminde, özellikle Bozüyük ve Söğüt civarında köyler ve mahalleler yakılmış, halk göç etmek zorunda kalmış, sosyal ve ekonomik yaşam adeta durmuştu.
Bu dönemde Bilecik’teki camiler, medreseler ve hanlar da zarar görmüş, bazıları tamamen yok olmuştu. Hatta şehirde yaşayan halk arasında, bu felaketlerin anısını canlı tutmak için “Yanık Şehir” ifadesi kullanılmaya başlanmış ve kuşaktan kuşağa aktarılmıştır.
Yeniden Doğuş ve Modern Bilecik
“Yanık Şehir” lakabının aksine, Bilecik bugün yeniden doğmuş bir şehir olarak dikkat çekiyor. Tarih boyunca yaşadığı tahribata rağmen, şehir hem doğal zenginlikleri hem kültürel mirası hem de ekonomik potansiyeliyle Marmara Bölgesi’nin yükselen merkezlerinden biri. Bilecik’in ormanlık alanları, göletleri ve mesire yerleri, şehrin doğal güzelliklerini korurken, merkez ve Bozüyük ilçesindeki sanayi tesisleri ekonomiyi canlandırıyor.
Aynı zamanda şehir, tarihî ve kültürel mirasını da koruyor. Ertuğrul Gazi ve Şeyh Edebali’nin izleri, Belekoma Kalesi, Taşhan ve Köprülü Mehmet Paşa Kervansarayı gibi tarihi yapılar, Bilecik’in geçmişte yaşadığı yıkımı ve yeniden doğuşu simgeliyor.
Bilecik’in “Yanık Şehir” olarak anılması, sadece fiziksel yıkımla sınırlı değil; aynı zamanda şehrin kültürel hafızasını da şekillendirmiştir. Bu lakap, halk arasında dayanışmayı ve mücadele ruhunu temsil ediyor. Festival ve anma etkinliklerinde, özellikle Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri’nde, halk geçmişin zorluklarını hatırlarken, şehirdeki birlik ve beraberlik ruhunu da pekiştiriyor.
Bilecik’in camileri, türbeleri ve tarihi yapıları, “Yanık Şehir” lakabını bir utanç değil, bir onur ve direnç simgesi olarak taşıyor. Her ziyaretçi, şehrin sokaklarında yürürken bu derin tarihi ve manevi hikâyeyi hissedebiliyor.
“Yanık Şehir” lakabı, Bilecik’in geçmişte yaşadığı yıkımların ve felaketlerin bir hatırlatıcısı. Ancak bu isim aynı zamanda şehrin yeniden doğuşunu, direncini ve kültürel mirasını simgeliyor. Bilecik, hem tarihin hem doğanın hem de kültürün iç içe geçtiği bir şehir olarak, geçmişin yaralarını taşıyan ama geleceğe umutla bakan bir vizyon sunuyor.
            
                            
                




