Malum Seven Çarşısı yıkılacak. Bizde taşındık.
Yahya Bey sokaktayız. Ne yapalım demeyin. Taşındığımız sokak üzerinden biraz konuşalım istedim.
Konuşalım derken anlatayım, sizlerde bir kez olsun iyi bakın çevrenize ve sonra gerekirse oturur konuşuruz.
Sokak üç aşağı beş yukarı 200 metre ve bu iki yüz metrede dün gördüklerimi paylaşayım.
4-5 yaşlarında denge tekerlekli bisiklete binmiş ve annesiyle yol alan bir çocuk yolun başında parke döşemenin kötülüğünden düştü. Anne telaşla kaldırdı ve tekrar yola devam. Parke yolun asfaltla kesiştiği yerde haydi bir daha devrildi bisiklet.
Anne yine telaşla kaldırdı ve yine yola devam derken bisikletli çocuk, kanalizasyon rögar kapağının dengesizliğinden bu defa burun üstü sürtünerek tanıştı kapağın azizliğiyle bisiklet bir yana kendi öte yana.
Aynı rögar kapağına günde en az bir kişi takılarak sendeliyor veya düşmeye ramak kala “ne oldu yav” dercesine o kapağa, kapak ona bakıyor.
Kaldırım yüksekliği ise evlere şenlik. Gerçekten yan komşuma alışverişe gelen özellikle yaşlı ablalarımız kaldırıma çıkmak için hamle ederken (Küffara hücum eder gibi) neler çekiyor gelin birlikte gözlemleyelim.(Viyana kapılarını aşamayan Kanuni gibi dönüp kaldırıma aşacak yer arıyorlar )
Sadece bu sokak mı? diye sormaya gerek yok.
Daha geçen sene yapılan çarşı merkezdeki neredeyse tüm kaldırımlar hatta engelliler için döşenmiş yönlendirmeler bile sıkıntılı.
Bakarsanız kendi sokaklarınızda da bu tür uygun olmayan yollar, parke döşemeler, rögar kapakları ve daha nicesini sizlerde göreceksinizdir.
Yine yerel basın fotoğrafladı. Kaldırımda direk diye, yayaya dur rüzgâra geç diyen elektrik direğini.


Son meclis toplantısında engelli araçları için park alanları gündeme gelmiş.
Gazetelerden okuduğum kadarıyla başkan kabaca; “yerleri belli, herhalde işaretler silinmiş, tekrar çizeriz” demiş.
Merkeze asfalt dökülüp yeni parke döşeneli neredeyse iki sene oldu.
Yani, işaretler yok olalı iki sene oldu. Yasal gereklilik var, takip Allah Kerim.
Şimdi asıl konuya gelelim. “ Mış Gibi” ye.
Bir şehrin, beldenin, ilçenin belediye başkanı olmak için aday olan kişi aslında bir beyanda bulunur.
Kendi emri altında çalışacak, çalışan, yönettiği kişilerin bilgi, beceri ve sorumluluklarını alacağını beyan eder.
Bu bilgi, beceri ve uygulama sorumluluğu, her meslek veya birim için o meslek erbabı tarafından bilinir ve o mesleği icra edenlerden beklenir.
Kabaca:
Sokaklardaki kanalizasyonları işler hale getirmek, gerekli kanalları açmak, kapaklarını takmak, bozulanları tamir etmek, çıkan kapakları düzeltmek, yerine takmak, kaldırımları kontrol etmek, yüksekliklerini ayarlamak, bozulanları onarmak, parklar, oyun alanları ve daha nicesi kimin işi? Elbette belediyenin.
Yani dostlar, yolun bozukluğundan, kapağın eğretiliğinden, kaldırıma çıkamayan yaşlının sıkıntısından, aracına park yeri bulamayan engellinin derdinden, bisikletinden düşen çocuktan sorumlu bir yer var. Belediye…
Ve dolayısı ile sorumluluklarını aldığını beyan eden Belediye başkanı.
Şimdi birde kendimize bakalım.
Yasal olarak sorumlu belediye mi? Cevap evet olsun.
Yaşadığımız örnekte bisikletten düşen çocuk, kapağa takılan kişi, kaldırımı aşamayan yaşlı gerçekten ciddi zarar görseydi ne olurdu sorusuna cevabınız var mı?
Sizin çocuğunuz, torununuz veya çıkılamayan kaldırımdaki anneniz, babanız veya engelli aracı kullanıp yer arayan siz olsaydınız. Cevabınız, sorunuz ne olurdu?

Peki ya biz?
O yörede, sokakta, beldede, ilçede yaşayan annenin, babanın, esnafın, gencin ve dahi herkesin, özellikle seçtiğimiz Muhtarın veya İhtiyar heyetinin;
Yoldan, kaldırımdan, kanalizasyon kapağından, parkın bozuk oyuncağından, engelli işaretlerinden ve yanlış, eksik görüp söylemediklerinden sorumluluğu yok mu?
Elbette kapağı yerine bizler koyacak veya yolu yapacağız demiyorum.
Aksaklıkları haber verip, takip edip kapağın, yolun, kaldırımın, işaretin veya ne olursa aktarıp, takipçisi olarak işi belediyeye bırakmasak olmaz mı?
İşte burada başlıyor “Mış Gibi”
Belediye işi “Mış gibi”
Başkan sorumluluğunu “Mış Gibi”
Görevli görevini “ Mış gibi”
Vatandaş, vatandaşlığını “Mış gibi”
Görevlendirilen, görevini “Mış gibi”
Muhtar, muhtarlığını “ Mış gibi” yapıyor…
Muhalefet…
Onların ne yaptığını bende bil miyom.
Şimdi hepinize hediyeli bir bilmece, cevabı da bende.
Bir deniz varmış.
Bu denizin içinde bir horoz varmış.
Horozun bir gün yumurtası olmuş denize düşüp kırılmış.
Bu bilmecenin içinde 3 yalan var 3’ünüde bil, yollarında düşmeyeceğin, kapaklarına takılmayacağın, kaldırımlarında rahat edeceğin bir belde hediye.


El cevap:
HOROZUN YUMURTASI OLMAZ. DENİZE DÜŞÜP KIRILAMAZ. BİR BİLMECE İÇİNDE HEDİYE OLMAZ.
Hoşça ve Dostça Kalın. Saygılarımla.

Not: Yazı içinde Doğan Cüceloğlu’nun ‘Mış gibi Yaşamlar’ kitabı Remzi Kitapevi 8. Baskısından alıntı yapılmıştır.