1992 yılında Bilecik’e gelen emekli bir general Şeyh Edebali Türbesi’ni ziyaret eder. Türbeyi gezen general, türbenin isminin bulunduğu bir tabela olmadığını görünce, tabela yaptırmak için Bilecik’te bir usta arar. Sorduğu kişiler, tabelayı en iyi Halil Kösemen’in yapacağını söyleyince, emekli general Kösemen’i bulur. Kösemen, adamdan 0.5mm kalınlığında tavlı bakır levha ister. İstanbul’a dönen emekli general aradan bir süre geçtikten sonra bakır levhayı Kösemen’e ulaştırır. Hemen işe koyulan Kösemen, tasarımcı oğlu Rauf Kösemen’e tabelanın kaligrafi çalışmasını yaptırır ve 1 haftalık çalışmanın ardından tabelayı tamamlar. Hiçbir maddi beklenti olmadan, sadece türbeyi güzelleştirme amacıyla yapılan tabela 20 yıl boyunca türbenin girişini süsler.
Tabelanın hava şartlarından etkilenmemesi için Mobilyacı Tahir Ertürk’ün üzerine poliüretan vernik atar. Aradan geçen uzun yıllar sonunda tabelada kararmalar olunca, eski valilerden Musa Çolak’ın eşi Gülsüm Çolak tabelayı temizlettirip çerçeveye koydurtur. Yaklaşık olarak Ancak, 1 buçuk metre genişliğinde ve 50 santim yüksekliğinde olan tabela, geçen sene başlanan restorasyon çalışmalarıyla birlikte ortadan kaybolur. Restorasyon sonrası türbeye yaptığı bir ziyarette tabelanın yerinde olmadığını fark eden Kösemen, hemen çalışmasının peşine düşer. Türbenin görevlilerine tabelanın yerini sorar, ama hiç kimse tabelanın akıbetini bilmez. Uzun süre tabeladan haber almayı bekleyen Kösemen, tabelayı türbeye verirken demirbaşa kayıt ettirmediği için pişman olduğunu söylüyor. Restorasyonun ardından, tabelanın bulunduğu kapının da yerinden söküldüğünü belirten Kösemen: “Kapı yerinden kalktı diye tabelayı kaldırmış olabilirler. Ama orada olmasa bile türbenin içerisinde o tabela için çok uygun yerler var.” diyor. Emeğinin kaybolmasına çok üzüldüğünü belirten Kösemen, yetkililerden tabelanın bulunmasını istiyor.