Toplumca büyük bir dönüşüm yaşıyoruz. Üretici yönümüz giderek törpülenirken, içimizdeki tüketim canavarı bizi ele geçiriyor. Bu dönüşüm bizi içten içe çürütürken, bütün üretme alışkanlıklarımızı da elimizden alıyor. İşin acı yanı şu ki yine en büyük kötülüğü bize kendimiz yapıyoruz.

Ekonomik durumumuz her ne ölçüde olursa olsun ihtiyacımız olmasa bile bir şeyler satın alma dürtümüzden vazgeçemiyoruz. Televizyonda karşımıza çıkan reklamlar da bizleri bu çukura düşürmek için bütün silahlarını kullanıyor. Örneğin, bir reklam kampanyası insanları mutlu ya da başarılı olmak için belirli bir ürüne ihtiyaç duyduklarına ikna edebilir.

Belli bir ölçüde tüketim yapmak elbette ki doğaldır ama gerekli ve gereksiz harcamalar arasındaki çizginin farkında olmak önemlidir. Aksi takdirde, kendinizi kurtulması zor bir tüketim çılgınlığı döngüsünün içinde bulabilirsiniz.

Limitsizce alışveriş yapma isteği, içimizdeki tüketim canavarını besliyor. Bunu kontrol altına almazsak işler büyük ölçüde istemediğimiz noktalara varabilir Maddi kayıpların yanında doyumsuz bir varlığa da dönüşmemiz an meselesidir.

Bu zararlı hissiyattan kurtulmanın herkese göre farklı yöntemleri vardır ama ilk olarak her hastalıkta olduğu gibi bu davranışımızı kabullenmemiz ve tedavisini istememiz gerekiyor. Bunların dışında uzmanların önerisine kulak verirsek;

Bir ürün ya da hizmet alırken gerçekten ihtiyacımız olup olmadığını düşünmemiz gerekiyor.

İhtiyaçlarımız isteklerimizin önünde olmalı.

Eskiyen ya da bozulan eşyalarımızı tamir etme ilk seçeneğimiz olabilir.

Kullanılamayacak durumda olan ürünleri geri dönüşüme gönderebiliriz.

Uzmanlar çok açken ve üzgünken alışveriş yapmamamızı öneriyor.

İhtiyacımız olduğunu düşündüğümüz ürünü alırken fiyat araştırması mutlaka yapılmalı.

Alacağımız ürünün markalı olması şart değil. Ama ucuz diye kalitesiz şeyler almak da ekonomik değil.

İkinci el sitelerden ve pazarlardan alışveriş yapabiliriz.

Reklamları izlemeyerek alış veriş dürtüsünü bastırabiliriz.