Tarih bilincinden önce ilk bilmemiz gereken tarihin kendisidir. Yani tarih ne demek onu öğrenmeliyiz. Tarih kelime kökeni olarak Sami dil ailesine mensub Akkadcada, Sabii dilinden ay, zaman ve görmek anlamındadır. Grekçede istoria-istorian anlamına gelir. Bildirme veya haber alma anlamında kullanılırdı. Hem batıda hem doğuda farklı kelimelerde de olsa kullanılma ihtiyacı hissedilmiştir. Mısır’da ilk tarih doğa olaylarından yani Nil Nehri’nin taşmasından dolayı kayıt etmeye başlamışlardı. Böylece her yıl aynı tarihte Nil Nehri’nin yakınındaki tarlaların mesafesi ona göre ayarlanıyordu. Bu olay aynı zamanda takvimin bulunuşunda da oldukça etkili olmuştur.  Antik Yunan’da seyahat ederek bir çok devletleri gezerek kaydettiği notlar ile tarihi yazılı olarak kaydetmiş olan tarihin babası Heradot ağızdan ağıza dolaşan sözel anlatımı yazarak aktarma yoluna gitmişti. Tarih modern anlamda ise; toplumun zaman içerisindeki gelişmelerini, insan ve toplum arasındaki ilişkisini inceleyen, olaylar ve insan arasında illiyet kuran bir kültür hazinesidir.

Kültür hazinesi çok doğru bir tabir. Çünkü medeniyetlerin tarihi aynı zamanda onların milli servetidir. Milletlerin köklerini bilmesi, bu tarihi yaşatması ve aktarması oldukça önemlidir.  Peki tarih nelerdir? En önemlisi insandır. Tarih insan üzerinden gerçekleşir. Doğrudan ya da dolaylı her şey insan ile alakalıdır. Savaş, barış, doğa olayları, düğünler, ölümler, doğumlar hepsi insan odaklıdır. İnsan; düşünen, gözlemleyen, duyan, hisseden, üzülen, sevinen, seven, nefret eden, duyguları olan bir canlıdır. Bu özellikleri insanı farklı tutum ve davranışları ile diğer canlılardan ayırt eder. Bu bakımdan baktığımızda bu tutum ve davranışlar üzerinden tarih gerçekleşmiş olur.  Şöyle bir örnek vermek isterim. Milli mücadele döneminde Anadolu bir fiil işgal altındayken her bölge kendi mücadelesini vererek başlamış olur. Doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde her bölge direnişe başlamıştır. Anadou halkının bu durum karşısında vermiş olduğu tepki ve haklı mücadelesinin neticesinde Sevr gibi yok edici bir anlaşmanın ölü doğmasına neden olmuştur. Bunun gibi bir çok örnek verilebilir. Savaşlar, barışlar da insan üzerine kurulur. İnsanların davranışları neticesinde ortaya çıkarlar. Elbette unutulmamalıdır ki tarih günümüz düşüncesi ile tarihin yorumlanması doğru değildir. O dönem şartlarıyla, imkanlarıyla, teknolojisi ile düşünülmelidir. Tarih yazmak için de en önemli şey tabiki de  o döneme ait belge, fotoğraf, vesikalardır. Bunlar olmadan havadan blgi ile tarih yazıp aktarmak da doğru değildir. Çünkü doğru tarih belgeler ışığında ispat edilmiş, doğru aktarılmış tarihtir. Tarih bilincinde bu konu doğrudan alakalıdır. Doğru, ispatlanmış tarih, bu bilinci oluştururken bizim kaynağımız olacaktır. Tarih konusun önemini özellikle vurgulamak isterim. 23 Nisan 1920 TBMM açılışında Mustafa Kemal konuşmasında; Türk halkının köklerinden Asya’da kurduğu büyük Türk Devletleri’nden, nasıl milletlerin kaderini belirlediğini hatırlatan konuşma sonunda dönemin savaş şartlarında dahi tarihin bilinmesi ve doğru öğretilmesi konusunu meclis kürsüsünden dile getirmiştir.

Peki tarih bilinci nedir? Tarih bilinci toplumların belleğidir. Onların hazineleri, milli değerleridir. Nasıl bir milletin dili değerli ise tarih de öyledir. Zaten dil ve tarih birbirinden ayrılmaz bir bütündür.  Dil bir ülkenin servetidir. Onu doğru konuşmak, hakkını vermek gerekir. Yabancı sözlerden ayrıştırmak gerekir. Tarih bilincine dönecek olursak her insanın en azından yaşadığı ülkenin tarihini öğrenmesi, bu tarihi yaşatması ve diğer kuşaklarına aktarması milli bir görev olduğunu düşünmekteyim. Tarih bilinci insana; kendi köklerini, ecdadını tanıma fırsatı verir. İnsanın kökleri diyorum çünkü insan soyunun nereden geldiğini bilmek ister. Tarih bilincinin oluşması daha çocuk yaşlarda iken okul öncesinden eğitimin ilk noktası olan aileden başlaması gerektiğini, okul döneminde de öğretmenlerin öğrencisine vereceği bir değer olarak görmekteyim. Bu aynı zamanda hem mili, hem kültür hem de manevi bir değerdir. Bu duruma farklı bir açıdan bakmak gerekirse; tarih bilinci konusunda Şeyh Edebali’nin sözlerinden hatırlatmak isterim; “Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değidir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilineyenler, görülmeyenler, ancak; senin fazilet ve erdemlerin gün ışığına çıkacaktır..”, “Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini bilesin.” Bu sözler ile geçmişden ders alınması gerektiğini, tarih bilmeyenlerin gelecekte ona ne getireceğini bilmesinde fayda olacağına işaret eder. Yine tarihi ortaya çıkarmanın önemine değinmiştir. Geçmiş geleceğin bir aynasıdır. İki tarafta birbiri olmadan düşünülemez. Tarih bilincini kazanmak için okuyun, tarihi iyi yazandan dinleyin, tarih bizim yolumuzu bir fener gibi aydınlatır. Bilgi her zaman arkadaşımız olmalı. Geçmişten ders çıkarmalı insan, düşünmeli ancak düşünen ve konuşan insan hakikati bulabilir. Son olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerine kulak verilmeli; “Bir milletin ne yapabileceğini göstermek için tarih en güvenilir rehberdir. Biz tarihi yazdığımız zaman, olayların ve eylemlerin yapılarını birlikte ararız. Eğer bunu yapamazsak, bilinmeyen bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu ve bilginin bizi yanılttığını kabul ederiz. Havariler ihdas etmeye çalışmayalım.” Tarih hayatımızda rehber olsun, ışık olsun, anahtar olsun. Tarihi yerleri, kitapları, müzeleri, Atamızı her daim kendimize önder seçelim...