Kafamda deli sorular...

Hiçbir şeyden habersiz kendi dünyamızda devinip dururken, birdenbire bir haber çıktı karsımıza akıllı kutudan.

Söyle diyordu spiker;

"Çin 'in Wuhan eyaletinde yarasalardan bulaşan öldürücü ve çok bulaşıcı bir virüs ortaya çıktı ve bir kadında görüldü."

Doğrusu pek de takmadık kafamıza elin Çinlisinde görülen, yarasadan olan bilmem ne virüsünü.  "Çin nere Türkiye nere" diye de düşündük elbette. 

Ara ara haberlerde çıkıp durdu, sokaklarda pat diye düşüp, sara hastası gibi yerlerde titreyip,  ölenler mi istersin,  asansörde ölenler mi, restoranlarda ölenler mi, dolmuş duraklarında ölenler mi, tepine tepine, bacak ata ata ölenler mi, oto yolda son hızla giden bir otomobilin camına vurup, yapışıp ölen ve sonra yere düşen kör kelebekler gibi aniden ölüverenler mi? Neler gördük neler. Yine de çok endişelenmedik ama.

Evet endişelenmedik ama, fısıltılar da başlamıştı usuldan usuldan bu arada.

- Virüs Çin'de bir laboratuarda üretilmiş ve özellikle dünyaya yayılmış, amaç dünya  nüfusunu azaltmakmış.

- Çin'de bir laboratuarda deney yapılırken yanlışlıkla dışarı sızmış sonra da kontrolden çıkmış.

- Sadece bu virüs değil, her türlü uçan kaçan, iki ayaklı, üç ayaklı, çok ayaklı, kanatlı, gagalı ne varsa yiyen Çinlilerde bu virüsün benzeri daha çok virüs varmış. 

Falan filan derken, birden bire daha önceden pek de ilgilenmediğimiz,  pek de tanımadığımız bir hükümet yetkilimiz çıkıp deyiverdi bize.

- "Müjdeler olsun bizim de artik bir virüsümüz oldu. Ülkemizde de Covid-19 görüldü" diye.

İşte aynen böyle başladı bizim film, hala da devam etmekte.

Renkli sinemaskop hem de.

Bunun yanında  bizim virüs de evrildi zamanla başka başka şekillere.

Döndü beta oldu, döndü delta oldu. Bu dönüşüme de varyant dediler.

Tek çare olduğu söylenen ve umutla beklenen şifalı suyun türküsü söylenmeye başlandı her yerde.

- Ah bir çıksa.

- Bir icat edilse.

- Olur mu ki?

- Bulurlar mı acaba?

Falan derken hop diye birdenbire bir haber!

Şifalı su bulundu!

Hem de virüsün ilk ortaya çıktığı yerde.

Öyle ya; dert neredeyse derman da oradan geldi.

Sinovac diye bir umudumuz oldu. Ardından da Biontech geliverdi.

"Sana da yeter, bana da yeter, sözleşme yaptık,  geldiydi, geliyordu" derken çıka geldi bizim şifalı sular.

İnananlar koştu, uzattı kolları oldu aşısını, inanmayanlar bugün hala kolları bağlı oturmakta.

Öylece bakıyor herkes birbirine, aşı olanlar mı ölecek birden bire, aşı olmayanlar mı bulaşacak bir belaya?

Ha şimdi dönecek zombiye, ha yarın şifalı suyu zerk edenler bünyesine diye bakınırken ikna olmayan kolları bağlılar, ikna olup kendini garantiye alanlar da burnunu havalara kaldırdı özgüvenle.

Bugün; aşı olana da olmayana da şöyle bir dokunuyor nalet şey, kime ne kadar ne yapabilirse artık. Yakaladığını yatırıyor maazallah mindere.

Maske, mesafe, hijyen değişmez kuralım oldu. Kesinlikle maskeyi çıkarmam artık kendi adıma, neredeyse yirmi dört saat maskeyle gezeceğim.

Ama şu da var ki, hani derlerdi ya önceleri;

"Memlekete kıran girmiş, eceli gelen ölmüş."

 Durum bundan ibaret şimdilerde. Kıran girdi dünyamıza,  eceli gelen gidecek.

Hayırlısı bakalım...

Editör: TE Bilişim