Paylaşmayı öğrenin, öğretin

Paylaşmak, son dönemlerde anlamını, manasını en fazla kaybettiğimiz özelliklerimizden.

Elimizden yitip giden, kaybettiğimiz her şey bize kıymetli gelir. Örneğin geçip giden zamanımız. Sanki eskiden her şey tam anlamıyla çok güzeldi ve gittikçe bozuluyor gibi… Hayır öyle değil biz zamanı yadırgıyoruz, zamana yetişemiyor, anlayamıyoruz.

Paylaşmak dediğimiz zaman “eskiden” bir anı, mutluluğu, hüznü, ihtiyacımız olmayan eşyayı, bir sofrayı, derdimizi… Bunlar gelirdi aklımıza. Şimdi ise paylaşımlar sosyal medyalarımızdan gerçekleşiyor. Başkalarının bizi görmesini istediğimiz şekillerimizi, sofralarımızı, mutlu pozlarımızı fütursuzca paylaşıyoruz.

Bir tuşla binlerce kişiyle paylaştığımız fotoğraf, ne kadar gerçek bir paylaşım, bizi, karşımızdakini ne kadar tatmin ediyor, orası tartışılır.

Sosyal medya ne kadar sosyalleştiriyorsa, bu paylaşımlar da o kadar kalıcı ve sahici sanırım.

Gerçek paylaşım, hayatı paylaşmaktır.

Bunun en güzel örneklerini çok acı bir yoldan öğrendik. Tüm dünyayı etkisi altına ve tüm dünyanın pandemi ilan ederek evde kal çağrılarının yapıldığı günlerde, sevdiğimiz bir dost ile bir bardak çay içmenin, hastalarımızı ziyaret etmenin, yakınlarımızı kaybettiğimizde yan yana olmanın ne kadar kıymetli olduğunu daha net anladık.

Sevdiklerimizi korumanın önemini, yaşlılarımızı korumak için özlemlerine rağmen görüşememenin ne demek olduğunu anladık. Tüm ülke olarak bizim için kıymetli olan çınarlarımızın ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir yarış içinde olduk. Biz bir olduğumuzu bir kez daha net anladık.

Paylaşmanın bir olmanın birlik olmanın, birlik olursak ortak akıl ile sorunların üstesinden daha kolay geleceğimizi yeniden gözlemlemiş olduk.

Her birimiz ailemizin, toplumun parçalarından biriyiz. Hayat bir zincirse biz de bu zincirin kopmaması gereken birbirine bağlı halkalarıyız. Bize düşen bu zincirin halkaları zayıfladığında umursamaz olmak değil, zayıflayan halkaları el birliğiyle güçlendirmektir.