Cafer Elmas

Tohum toprağa atıldı, can suyu verildi, taze çınar köklerini salmaya başladı… Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, kurulduğu günden bu yana hedeflerine adım adım yürüyen ve tam teşekküllü bir üniversite olma yolunda önemli mesafeler kat eden bir eğitim kurumu halini aldı. 2007 yılında kurulan ve ilk öğrencilerine 2008 yılında merhaba diyen üniversite, geride kalan 7 yılda Kurucu Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan önderliğinde kampus yapılanmasını büyük oranda tamamladı. Birbiri ardına yükselen modern binalar ve her geçen gün genişleyen öğretim elemanı kadrosuyla artık daha fazla öğrenci tarafından tercih edilmeye başlayan üniversite, şehrimize hem ekonomik hem de kültürel açıdan katkı sağlamaya başladı. Üniversitemizin bu günlere gelmesinin kadronun yanı sıra  gerçek mimarı olan değerli Rektörümüz Azmi Özcan’la, üniversitenin geldiği son duruma ilişkin keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Özcan, köklerini toprağın en derinlerine salan bir çınar gibi sağlam ve uzun ömürlü bir üniversite olarak hayal etmiş Şeyh Edebali Üniversitesi’ni. Yapımı tamamlanan kütüphane binasını bize gezdirirken, 500 sene boyunca insanlığa hizmet edecek yapılar inşa ettiklerini söylüyor vakur tavrıyla. Üniversite’nin ana yerleşkesini oluşturan 6 fakülte binasından ilk ikisi olan İktisadi ve İdari Bilimler ve Fen-Edebiyat fakülteleri ile Mühendislik Fakültesi binaları tamamlandı ve bu binalarda eğitime başlandı. 3’üncü bina olan İlahiyat Fakültesi ise neredeyse tamamlanmak üzere. Fakülte binalarının hemen karşısında bulunan görkemli ikiz binalardan ilki olan kütüphane hizmete girdi. Rektör Özcan, bugün 70 bin kitaba sahip olan Şeyh Edebali Üniversitesi Kütüphanesi’nin, yakın gelecekte 300 bin kitaplık dev bir arşive sahip olacağını söylüyor. Kütüphanenin okuma salonlarına, İslam alimleri Uluğbey, Dursun Fakih, ve Biruni’nin isimleri verilmiş.


Kütüphanenin hemen karşısında ise Rektörlük binası bulunuyor. İnşaatı tamamlanan binanın içindeki eksikler de bitirilme aşamasına gelmiş. Yerleşkenin tam ortasına yapılan 1000m2’lik öğrenci kafeteryası da yükselmeye başlamış. Bir aksilik olmazsa, önümüzdeki eğitim yılında öğrenciler yeni kafeteryalarına kavuşacaklar.

Üniversitenin her köşesinde bir anlam gizli. Hiçbir şey öylesine yapılmamış. Kampüsün ana sembolü olan sekiz köşeli yıldızdan tutun, Rektörlük girişine inşa edilen kemerli giriş kapısına kadar her yapının altında derin manalar gizli. Rektör Azmi Özcan’ın bizi kampus içinde gezdirirken gözlerinde gördüğümüz ışıltı ve en ufak detaylarla birebir ilgilenişi bu mükemmeliyetçi oluşumu açıklıyor. Binaların yapımı sırasında yerinden sökülen ağaçların az ilerideki koruluğa dikilmiş olması, yalnızca tarihe değil, doğaya karşı duyulan saygıyı da gösteriyor.

Rektör Bey’le üniversite içinde yaptığımız gezintinin ardından, kampüsün maketinin bulunduğu cam odaya geçtik. Prof. Dr. Azmi Özcan, burada kendisine sorduğumuz soruları içtenlikle cevapladı. 


Kampüsü gezdik, gördük. Çok kısa sürede büyük bir gelişme var. Öncelikle sizi ve çalışma arkadaşlarınızı tebrik ediyoruz. Şehrimize kazandırdığınız bu değer için de teşekkür ediyoruz. Peki kampüsteki bu inşaatlar ne zaman tamamlanacak?

 “Az önce gezdiğimiz kütüphane, rektörlüğümüz tamamlandı. Karşıda tamamlanmış iki dersliğimiz var. Bir tanesi de tamamlanmak üzere. Geri kalan üçünün ihalesi de yapılmış vaziyette. Bu tablo aşağı yukarı 1,5 sene içerisinde hayata geçmiş olacak. Üniversitenin on yıllık ihtiyacı tamamlanmış olacak. 20 bin kişilik bir kampus hayatı olacak. İnsanın her türlü zevkine hitap eden, ruhuna hitap eden, çocuklarımızın da okumaktan memnun olacakları çevre olarak, ülkemize hizmet eden nitelikli bir üniversite olacak.”

Burada gösterecek olursak hangi fakülte oldukları belirli mi?

“ Baştaki iki tanesi iktisadi, idari birimler ve Fen –Edebiyat fakültesi, yan tarafı mühendislik fakültesi, diğerleri de tarım teknolojileri fakültesi, sağlık yüksekokulu ihtiyaçlar da devamlı tespit edilecek. Burada görünmeyen çok sayıda laboratuarlarımız var,  spor tesislerimiz var, bunlar arka planda faaliyetlerine devam ediyorlar. Bu binalardan bir tanesi de ilahiyat fakültesi olarak görev yapacak. Çünkü bu binaların iç alanı en az 10 bin metrekare. Yeni kurulan bir fakültenin bu 10 bin metreyi kullanabilmesi için 4-5 sene zaman geçmesi lazım. Bu süreç içerisinde ise bazı binalarımızı birlikte kullanıyoruz.”


Bunların haricinde Gülümbe Kampüsü içine başka bir fakülte açılacak mı? İletişim Fakültesi veya Güzel Sanatlar Fakültesi?

Güzel Sanatlar Fakültemiz bu tablonun içerisinde var. Bilecik üniversitesi için ileride öngörülen fakülteler; iletişim fakültesi, teknoloji fakültesi olabilir, bölgemiz teknoloji ağırlıklı olduğu için mühendislik fakültesi haricinde teknoloji fakültesi olabilir.”

Bunlar için bir girişiminiz oldu mu?

“İletişim Bilimleri Fakültesi için çalışmalarımız devam ediyor. Şu aşamada mevcut fakültelerimize ağırlık veriyoruz. Ama girişim her an yapılabilir. Üniversitenin böyle bir ihtiyacı olduğunda böyle bir tablo hazırlanır. Biz tıp fakültesi ile ilgili girişimlerde bulunduk. Ancak tıp fakültesi için devletimizin belirli standardı var. Bölge ile birlikte en az 1 milyon nüfus istiyorlar. Bilecik de bu standartta olmadığı için onun yerine 4 yıllık sağlık yüksek okulu kurduk. Bu sene 50 öğrenci ile hemşirelik bölümümüz eğitim öğretime başladı. Önümüzdeki sene çocuk gelişimi dönüşümü bölümümüz de başlayacak. Keza il özel idare binalarında iki yıllık sağlık meslek yüksekokulumuz var. Orada da laboratuvar ve teknik alanlarla ilgili bölümler devam ediyor. İl sağlık müdürlüğümüz, kamu hastaneler birliği ve hastanemizle anlaşmalar, protokoller yaptık. Çocuklarımız orada staj yapıyorlar. Bunun bir amacı vardı; Bilecik ve bölgedeki sağlık meslek liselerinden mezun olan çocuklarımızı gelip eğitimlerini devam ettirebilecek yüksekokullar açmaktı. Vatandaşlarımızın çoğu karıştırıyor bunlardan birisi fakülte, yani sağlık yüksekokulu 4 yıllık olduğu için lisans eğitimi veriyor. Diğeri de ön lisans eğitimi veriyor. Eylülden itibaren çok canlı bir kampus hayatı öğrencilerimizi bekliyor. Kampüs niye önemli? Çünkü biz zaman ve mekan sınırında yaşıyoruz. Etrafımızı kuşatan çevre doğrudan bizim psikolojimizi etkiliyor. Eğer burası sizi sıkıyorsa, ruhunuzu karartıyorsa orada eğitim ve öğretim keyifli olmuyor. İşte biz bu hassasiyete bağlı olarak güzel bir çevrede, yeşile duyarlı aynı zamanda sanata da duyarlı bir kampus yapalım diye yola çıktık. Bugüne kadar pek çok çevreninde birikimini ve tecrübesini değerlendirerek, ülkemizin önemli bir eğitim kuruluşlarından biri aday Bilecik Şey Edebali Üniversitesi yapısını ortaya çıkardık. Bu bir ekip çalışması tabii ki. Mimarından, mühendisinden, kalfasına, öğretim görevlisinden öğrencisine herkes birikimini burada yansıtıyor. İşte orada gördüğünüz küçük insan figürleri de zaten bu ekip çalışmasını yansıtıyor.”


Sınavı kazanan bir öğrenci tercih yapacak, Bilecik Üniversitesini tercih etmede en büyük etken ne olacak?

“Bizim öğrenci portremizin yüzde 87’si Marmara bölgesinden. Dolayısıyla hem yoğunuz hem tren imkanımızla birlikte bölgemiz Türkiye’nin önemli kültür, sanat merkezlerinin en geç 1 saat mesafede olan çok önemli bir alan olacak. Öğrencilerimizi tercihe yönlendiren önemli noktalardan birisi ulaşım olarak Türkiye’nin her yerine kolay ulaşım imkânlarına sahip olmamız. İkinci olarak, bölgenin barındırdığı tarihi ve kültürel değerler, hayata hazırlanan gençlerin geleceklerini inşa edebilecekleri bir sağlam zemin profili var, hem insan ilişkileri hem toplum ilişkileri açısından. Üçüncü olarak, çok güzel bir kampus hayatını onlara vaat ediyoruz. Gençlerin keyifle eğitim-öğretim görebileceği, bu eğitim- öğretim içerisinde öğretim üyesi imkânlarımız, laboratuvar imkânlarımız çocuklarımızın ihtiyaç duyacakları modern gereksinimleri karşılayacak düzeyde. Bulunduğumuz durum itibariyle bölgenin durumu itibariyle bizim akademik durumumuz gayet iyi. Bir saatlik mesafede 7-8 tane üniversite var. Dolayısıyla ihtiyacımız olan her alanda yetkin hocalara ulaşmak ve onların burada ders vermeye davet etme imkânımız var. Bize Ankara ve İstanbul başta olmak üzere birçok üniversiteden ders vermeye gelen hocalarımız var. Kendi akademik kadromuzda çok iyi, o yüzden öğrencilerde şöyle bir temayül var. Gerekli birinci sıraya merkezi şehirleri yazıyorlar. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa gibi sonra ikinci olarak da diğer üniversiteler geliyor. İşte biz de bu üniversiteler arasında ikinci sıradayız. Aslında bir üniversitenin kalitesi bütün bunlardan ziyade öncelikli olarak onları tercih eden öğrencilerin durumu ile alakalıdır. Bizim bugün seçkin üniversiteler olarak ortaya koyduğumuz üniversitelerin en büyük özellikleri onların ilk binden, 5 binden, 10 binden öğrencilerin tercih etmesinden oluşan bir şeydir. Çünkü bu öğrenciler özel nitelikli öğrenciler oluyor. Bizde 10 binden 20 binden öğrenciler almaktayız. Ama dediğim gibi o türden öğrenciler kendilerine daha fazla imkan sunulan, ayda bin dolar, 2 bin dolar burs verilen üniversiteleri haklı olarak tercih ediyorlar. Özel üniversiteler öğrencilere o türlü imkanlar sunuyorlar. Biz kamu üniversitesi olduğumuz için o türlü imkanlarımız yok . Ancak sağlayacağımız insan kalitesiyle gidermeye çalışıyoruz, bölgede verecek huzurla gidermeye çalışıyoruz. Zaten biz de Türkiye’nin en huzurlu üniversitesi olmaya çalışıyoruz. İhtiyacı olan öğrenciyle ilgilenen çok geniş bir uzman kadromuz var. Yeter ki o ihtiyaçlarını bizlere ulaştırsınlar. Anne babalar içinde bu önemli tabii, çocuklarının huzur ve güven içerisinde olmalarını bilmek onları rahatlatıyor. Tabiatıyla bizim yaşadığımız mutluluk, bir ağaç dikersiniz onun bir meyvesini yediğiniz zaman yaşadığınız mutluluk nasıl bir şeyse şimdi bizde burada bir ağaç diktik. Mezunlarımız bize geri dönüşleriyle, girdikleri sektörleriyle itibariyle bizi çok mutlu eden şeyler söylüyorlar, gelip çayımızı içiyorlar.”


İlk mezuniyet töreninizde öğrencilerin havaya kep attığındaki duygularınızı alabilir miyiz?

“Ben burada sadece kurumsal bir sembolüm. Bunu çok geniş katılımlı bir ekip yapıyor. Onların vitrine çıkan bir bedeniyim aslında. Bilecik halkının üniversiteye sağladığı desteğe siz bugün en canlı şahidisiniz. Ülkemizin yaşadığı son 8-10 yıllık süreçte, üniversitemizin buraya geldiği günden itibaren her kesimin üzerinde ittifak ettiği görev üniversiteler. Herkes kendi bulunduğu yerde üniversitelere destek oluyor. O yüzden ben her konuşmamda bunu, takdirlerimi, minnetlerimi belirtiyorum. Herkesin yaklaşımı pozitif, hani bir eteğinden çekeyim bir takoz olayım gibi yaklaşımlar burada hiç olmadı.”

Bilecik Üniversitesi olarak istediğiniz kadroyu kurabildiniz mi?

“İstediğimiz kadroyu kuruyoruz. Çünkü Bilecik’in sahip olduğu değerlerin marka kıymeti çok fazla. Normal şartlarda bizim onlara teklif ettiğimiz imkanlarla buraya gelmesi beklenmeyecek nitelikteki insanlar Bilecik deyince geliyorlar. Yani bir anda ülkede 100 tane üniversite açılmış, akademik kadro çok büyük bir karaborsaya düşmüş. Yanı başımızda büyük üniversiteler var, bizim elimizdeki imkanların iki üç katı teklif yapıyorlar. Bu şartlarda buraya akademisyen bulmak hakikaten çok zor ama bu bölgenin hatırı pek çok arkadaşımızı buraya sorgusuz sualsiz gelmeye teşvik etti. Biz şuanda doktoralı olarak 200 rakamı civarındayız. Ülkemizde 25-30 sayılarının da olduğunu düşünürsek bu rakam iyi bir rakam. Toplamda  400’e yakın akademik kadromuz var. Bunlar ne yapıyorlar? Bilecik’e nitelikli insan sermayesini arttırıyorlar. Hepsi doktoralı, eğitimli dünyanın değişik yerlerinde uzmanlıklar yapmış Türkiye’de yetişmiş arkadaşlarımız. Bölgeye bir kültür getiriyorlar, bir yaşam tarzı getiriyorlar. Bunu bugünden itibaren Bilecik halkı görmeye başlayacak. Çünkü bir bölgenin en büyük sermayesi nitelikli insan sermayesidir. O yüzden de biz akademik arkadaşlarımıza Bilecik’e yerleşmelerini tavsiye ettik, hatta zaman zaman şart koştuk. Oysa bize talepler vardı derse gelip gitsek sadece diye, bunları mümkün mertebe kabul etmedik. Çünkü bulunduğunuz, ekmek yediğiniz bölge bütün varlığına hizmet etmek sorumluluğunu yerine getirmeniz lazım. Profesyonel ilişki olsa bizim bu tür ilişkilere pek ihtiyacımız yok. Çünkü etrafımızda bir saatlik mesafede 7-8 üniversite var, her yerden hoca getirebiliriz. Biz burada kendisini bu ülkenin bu coğrafyanın bu üniversitenin değerleriyle duygusal yakınlık kurmuş öğrencileri kendine emanet olarak algılamış fedakâr öğretmenlere, akademisyenlere ihtiyacımız var. Onu da bulmakta güçlük çekmiyoruz.”


Ülkemizde üniversite açılmayan şehir neredeyse kalmadı. Bu kadar üniversitenin açılması kaliteyi olumlu mu olumsuz mu etkiler?

“Çok değerlendirmeler var. Bulunduğunuz yere göre bazen olumlu sayılabilecek örnekler bazen de olumsuz örnekler olabilir. Ama dediğim gibi bunların hepsi insana dayanan bir şey. Eğer siz işin hakkını vermek üzere yola çıkarsanız yolların ayrıntılarını bulabilirsiniz. Çünkü en büyük sorun ulaşım. Yani ülkenin en uzak köşesine üniversite kursanız da  bir iki saat içerisinde oraya getirebilecek ulaşım imkanınız var. Ama bu tamamen insan malzemesine verdiğiniz öneme bağlı bir şey. Ümit ederim bu örneklerin hepsi çok başarılı olur. Hayat neyi gösterecek bilmiyorum ama biz burada iyi örneklerden birisi olmaya gayret ediyoruz. Bu sadece bizim gayretimizle olacak olan bir şeyde değil, bileşenlerin tamamının aynı heyecanı duyması lazım.”

Kent merkezindeki apartlarda kalan öğrencilerle üniversite olarak ilgileniyor musunuz?

“Biz her sene başında apartlarla toplantılar yapıyoruz, standartlarımızı orada belirtiyoruz. Tavsiyelerimizi onlara belirtiyoruz ama, kurumsal olarak hukuki olarak onlar işletme oldukları için bizimle bir ilişkileri yok. Onlara bir şekilde ev sahibi kiracı ilişkisi olarak hukuki bir zemin hazırlanması lazım. Çünkü onlar yurt olarak değil ev olarak görülüyor. 

Apartçıların üniversiteye bir katkısı var mı?

“ Somut bir katkı anlamda değil ama zaman zaman ihtiyaç sahibi öğrencilerimiz olduğu zaman onlara yönlendiriyoruz, onlarda sağ olsunlar bizleri kırmıyorlar. Çünkü ihtiyaç sahibi çok öğrenci var, yiyecek ekmeği, kalacak yeri olmayan. Onları yönlendirdiğimiz zaman bizi bu zamana kadar kırmadılar.”

İlk geldiğiniz yıllardan itibaren Bilecik halkının, esnafının, kamuoyunun üniversite için bilinçlenmediğini söylüyordunuz. Şu anda bu sıkıntılar devam ediyor mu?

“Doğaldır. İlk defe üniversite kuruluyor bir şehirde halkın bu konuda bir birikiminin olmaması son derece normal. Bununla ilgili mülki ve yerel idarecilerinin üniversite yönetimlerinden çalışma yapması beklenildi. Başından itibaren üniversite ne demek onu anlatmaya çalıştık. Şehre dönük organizasyonlarımız, sanayiye yönelik faaliyetlerimizde hep bunları anlatmaya çalıştık. Benim sık kullandığım bir şey var, bir sel geliyor, bir ırmak geliyor eğer bu ırmağa uygun bentler, kanallar yaparsanız bunu sanayide tarımda kullanırsınız faydalı olur. Ancak yapmazsanız bu sel önüne geleni götürür. Sizin kültürünüzü de yapınızı da sosyal hayatınızı etkiler. Bunlar zaman içerisinde oluyor. Belki tam beklediğimiz alan değil, çünkü pek çok şeyi piyasa tayin ediyor. Bizim Çarşamba günleri yaptığımız sohbetlerdeki en büyük amaç da halkımızla üniversitede iletişim kurmak. Arkadaşlarımız da çok iyi götürüyorlar, tam üç senedir devam ediyor. Orada halk ile üniversite buluşuyor. Orası piknik alanı gibi halk geliyor, açık öğretim sınavları ve ÖSYM sınavlarında buraya geliyor ve burada ki üniversite yapılanmasında çok mutlu oluyorlar. Şu anda esnafımızla ilgili en büyük şikayetimiz öğrencilerimiz tarafından cumartesi, Pazar asker ile birlikte yoğunlaşma yaşanıyor. Bunun dışında sevgi ve şefkat noktasında gelen tablo iyi gibi, en azından diyalog kurduğumuzda aldığımız reaksiyon iyi. Söylediğimiz tek şey şu, farz edin ki sizin çocuğunuz da bir yerde okuyor. Onların halktan esnaftan nasıl davranmasını bekliyorsanız sizde aynı şekilde davranın. Bu çocuklara kendi çocuğumuz gibi bakacağız. Bileceğiz ki bu çocuklar bizden ne görürse yarın baba olduklarında çocuklarına aynısını yapacak. Ülkemizin güzelleşmesini istiyorsak biz onlara güzel davranacağız. Esnaflarımız beni ilgilendirmez derse sadece rant kaygısıyla bakacak, yürüyen ekonomi kaygısıyla bakacak.”


Son olarak öğrencilere iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

“Öğrencilerimize söylediğimiz mesaj şu, bu çocuklar bizim geleceğimiz bu ülkenin geleceği insanlığın geleceğidir. Bu uzun geleceği şekillendirmek için hayatlarında ki en önemli durum üniversite eğitimidir. Bundan sonra hayatlarında kalan 60-70 yılı nasıl yaşayacakları belli olacak. Burada aldıkları eğitimle, bilgiyle, insanlık değerleriyle, mesleki tecrübeyle hayatlarının geri kalanını tayin edecekler. Bu fırsatı kaçırdıklarında geriye dönüş imkânı yok. O yüzden sorgulasınlar, sorsunlar, eğlence için çok vakitleri olur, sinema ve tiyatro için çok vakitleri olur, gezmek için de çok vakitleri olur. Ama hayatlarının bu 4 yıllık dönemi için  telafi imkanı yok.  Ya hayatları boyunca bir başkasına ait masada başkasının işleriyle uğraşacak, ya da kendi hayatını kuracak. Hem ailesine, hem insanlığa, hem ülkesine katkı sağlayacak güzel örnekler olacak. Onun kararını burada verecekler. Bir de şu var birbirlerini sevmeden hiçbir güzel şey inşa etmek mümkün değildir. Hayat sadece senin istediğinin olması değil, hayatı paylaştığın insanların mutlu olmasıyla yakalanan bir süreç, bunu da unutmayacak arkadaşlarımız. Bilsinler ki burada onların her ihtiyacına koşmaya hazır bir idari ve akademik kadro var.  Yeter ki bu kadroya ulaşsınlar, sorunlarını anlatsınlar. Psikologlarımız var, rehberlik uzmanlarımız var, kültür dairesinde çalışanlarımız var, burada var olan her kişi onların daha iyi yetişmesi için maaş alıyor. Görevleri bu, çocuklarımız da bu mekanizmayı çalıştırsınlar.” 

Editör: TE Bilişim