Alçaklığın, hainliğin, ikiyüzlülüğün, puştluğun, kısacası cümle kokuşmuşluğun at oynattığı bir dönemde yaşamdan zevk alabilmek ancak zayıfların bahtiyarlığıdır.
Esas olan sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde ve onurlu yaşamaktır.
Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamaktır...
Diye anlatmış yaşamı Nazım Hikmet…
İnsanı betimlemiş bence ve nasıl yaşaması gerektiğini.
Atladım…
Neredeyse özlü söz haline geldi.
Günümüz kapitalist dünyasında, zam gelmeyen ve fiyatı sürekli düşen şey İnsanlıktır lafı.
Bunu da atladım…
“Türk” neymiş dediler. Etnik ayrımcılık yapıyorsunuz dediler.
Atlamadım yazdım.
Kısaca Has…in dedim.
Seçimler geldi geçti kaç oldu hatırlamıyorum.
Kömür çuvallarının dağıtımını, makarna poşetlerinin kapışıldığını izledim.
Milleti muhtaç duruma düşürdüler makarnaya oy satın alıyorlar diye yazdım.
Onlarda dağıtsınlar dediler.
Bugün oyunu satan yarın anasını satar diyerek bunu da atladım .
İktidarın yanlışlarını kendi dağarcığımdan süzüp yazıya döktüm.
Kimi sustuk, kimi sustunuz, kimi helal dediniz. Kıvandım.
Son yaşananları hepiniz, hepimiz izliyoruz.
Rezillik, skandal, siyasetçi,-işadamı ilişkileri.
Kasalar, kutular, paralar, paralar, paralar…
Ortaya dökülenleri toplamak için kaç yıl gerek bilmiyorum.
Sonunda iş döndü dolaştı milletin A..na dayandı.
Atlayamadım. Koyacaklarmış.
Hem de yüzde 10 karşılığı alacağı ihalelerde ağzı kulaklarına vararak.
“Milletin A..na koyacaz” diyor, densiz.
Bakanla konuştuğunu işlemin tamam olduğunu söylüyor öteki densize.
Koydurmaya izin veren demokrasi, din, adalet diye oy isteyen iktidarın adamı.
Malı götürme sevdasında ki “bu milletin A..na koyacağız” diyen.
Şimdiye kadar ne kadar götürdüler bilmiyorum.
Yüzde onlar nereye vardı bilmiyorum.
Ekranlarda ağlayıp sızlayan siyasileri görüyoruz.
Ona buna saldıran iktidarı izliyoruz.
İşlerine geleni anlatıyorlar ve yiyoruz. “Yurtseverlere zulmü biz yapmadık” diyen iktidarın cemaati adres göstermesine kanıyoruz.
Paralel devlet kurdular diyip “gücünüz varsa parti kurun seçime katılın” diye posta konulmasını dinliyoruz.
Kahraman yaptığımız polisimizi cemaatin polisi olmakla suçluyoruz.
Dinleyen kumpasçı, savcı okyanusun öte yakasından talimat alan(!)
Kutulardan, kasalardan çıkan paralar Amerikalının, İsrailinin işi.
Faiz lobisi bizi istemediğinden de ekonomi çöküyor.
Karışıklığı çıkaranda ya ana ya da yavru olan muhalefet.
İnternet özgürleştiriliyor. Özgürleştiriliyor ki vurgun, soygun, talan ve çocukların evlerindeki paralar, villalar artık herkesin gözüne batmasın, aklını çelmesin diye.
Gazetelere direk telefonla müdahale ediliyor. Şunu kes, şunu çıkar ve hatta anket sonuçlarıyla oyna diye.
Çağ açan Fatih ismi, İktidarın emrindeki Fatihlere dönüştürülüyor.
Mecliste vekil diğer partinin vekiline hitap ediyor.
“k...nı s......”
Yüzde on vericiler, önce havuza para akıtıp sonra:
“Milletin a..na koyacağız...” diye ses kayıtlarında medyaya düşüyor.
Ar , hayâ, insan sevgisi.
Kutsal kitabımızın insana dair bize aktardığı ne varsa yerle bir ediliyor.
Onun anlattığı insanı ayaklar altına alınmasına, hakaret edilmesine onay veriyoruz.
Belki iktidarın günahlarına ortak oluyoruz. Ne günahlarına ortak olmanızı isterim.
Ne bi tarafınıza koydurtmanızı.
Karar sizin.
Millete bu kadar hakaret ettikten sonra.
İnsana yapılan bu kadar hakareti, hareketlerini “hizmet” olarak görenlere karşı bu kadar hakaret edildikten sonra.
Nazım’ın: Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamaktır... Demesinin ne anlamı kalır
Az bekleyin.
Akşamları Gıda yardım poşetleri ve kömür çuvalları dağıtılmaya başlandı.
Belki de milletin A..na koyacakların verdiği yüzdelerle alınanlar dağıtılacak.
Koymak, daha çok iş almak ve daha nice yüzde onlar için.
Koymalarının Şartı ne biliyor musunuz? Kabul etmeniz.
Siz isterseniz koyacaklar istemezseniz yok olup gidecekler.
Yolu belli, sandık geldi. Bu işin yereli, geneli yok.
Koyma veya koydurmama size ve vereceğiniz oya bağlı…

Hoşça ve Dostça Kalınız. Saygılarımla…