Kıymet Aslan-   Bilecik’te  Avrupa Birliğine (AB) Uyum Danışma ve Yönlendirme Kurulu 2013 yılının son toplantısında, T
ürkiye –AB ilişkilerinde Güncel Gelişmeler konusunda bilgiler aktaran Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadı ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Murat Ercan,  Türkiye’nin, Avrupa’da serbest dolaşım hakkından, geri dönüşüm anlaşmasının imza sürecini ve Avrupa Birliğine yönelik bir çok hakkının bulunduğuna dair bir çok konuyu  anlattı.

Doç. Dr. Murat Ercan, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ilişkin, gelinen süreçte ise, ne kadar gelişmelerin olduğunu, hangi gelişmeler sergilendiğine dair değerlendirmesini yaparken, çok önemli hassasiyetlerimiz üzerinde durdu.  Bu süreçte Türkiye’nin hangi haklarının varolduğunu  açık yüreklilikle konuşarak,  neler istenebileceği yönündeki bazı konular karşısında salondaki üyelerden takdir topladı. Ercan’ın yaptığı önemli  konuşmasında, “Ankara Anlaşmasıyla ve gümrük birliği taahhütlerine göre elde ettiğimiz Avrupa’da Serbest Dolaşım Hakkımız hala verilmeyerek,  Türkiye Cumhuriyetinin, AB ile ilişkisi tam üyelik beklentisinde, tam üyeliği daha görülmüyor  yakında böyle giderse nişanı atma durumuna getirecekler”diyerek dik bir duruş sergiledi.

Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler, asgari darbeler, ilişkilerin inişli ve çıkışlı bir süreç haline getirdiğini de dikkat çeken Ercan, “AB protokolünde  gümrük birliği taahhüt ediliyor. 36. Maddesinde bizi çok ilgilendiren, son zamanlarda gündemde olan bir konu: “Serbest dolaşım” hakkımız da ucu açık bırakılmıştır”dedi. 







Ankara Anlaşmasıyla 3 aşama öngörüldü: “Nişanlılık (Hazırlık) Dönemi”

İşte Türkiye’nin Avrupa Birliği Uyum sürecinde sahip olup da kullanamadığı haklarını Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadı ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Murat Ercan şöyle aktardı: 

Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri nereden ve nasıl başladığıyla bilgi vererek başladığı konuşmasında, “Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde, her  iki tarafın başlangıcından bugüne kadar bakıldığında neredeyse yarım asır kadar bir zaman geçmiştir. Avrupa topluluğuyla ilişkilerimiz 1959 yılında başlamıştır. Bugünkü ortaklık veya tam üyelik gibi değil, ortak ilişkisi  başvurmamızla başlamış, 1963 yılında Ankara Anlaşmasını imzalamışız. Bu anlaşmada 1964 yılında yürürlüğe girmiştir.  Ankara anlaşması ilişkilerimizin genel çerçevesini belirliyor. Asıl önemli olan Ankara Anlaşması’ndan sonra 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokolü. Burada amaç o genel çerçevenin içerisini doldurmaktır. Ankara Anlaşması ilk imzalandığı zaman 3 aşama öngörüldü 1964-73 yılları arasında hazırlık dönemi. Bu dönemde Avrupa Birliğiyle ilişkilerde bir nevi nişanlılık dönemi başladı.

Nişanlılık döneminde, Avrupa Topluluğu bize hiçbir görev ve sorumluluk yüklemedi. Sadece kendisi Türkiye’nin ekonomik yapısını, kendi ekonomik yapılarına yakınlaştırmak için bir takım yardımlarda bulunmuştur. Katma Protokolünün yürürlüğe girmesiyle .

“AB’ye Geçiş Dönemi”ve “Serbest Dolaşım Hakkı”

1973 yılında geçiş dönemi başladı. Bu dönemde her 2 tarafta Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Ekonomik Topluluğu, ortak yükümlülük altına girmiştir. Katma Protokolü aynı zamanda 1999 yılında yürürlüğe giren gümrük birliğini öngörüyor. Bu katma protokolün Ankara Anlaşmasının 28. Maddesinde tam üyelik için başvurduğumuzda  şunu görüyor: “ Türkiye Avrupa Kriterlerine , Avrupa Ekonomik topluluğunun kriterlerini yerine getirdiği anlaşılır ise, Türkiye açısından tam üyelik aşamasına geleceği incelenecektir.” diyor fakat  “hiçbir şekilde tam üyesi olacaktır”demiyor.

Yani bunun anlamı şudur: Kesinlikle bir takım sorunlar çıkarsa biz Türkiye’ye tam taahhüt vermemiş oluruz. Hatta protokolde Gümrük Birliği taahhüt ediliyor. 36. Maddesinde bizi çok ilgilendiren, son zamanlarda gündemde olan bir konu: “Serbest Dolaşım Hakkı”

Diyor ki “Türkiye veya Türk vatandaşları kademeli olarak 12 veya 24 ay sonunda serbest dolaşım hakkını elde edeceklerdir. Bu katma protokolüne geçiş döneminin son dönemi ucu açıktır, ne zaman biteceğini bizlerde bilmiyoruz. Türkiye’nin tam üyeliğinde bir takım faktörler olacaktır.  Ankara Anlaşması’nda 12. maddesinde bir takvim vardır. Bu takvimde de yine aşamalı olarak Türkiye’nin “Serbest Dolaşımı”nı, tam üye olabileceği belirtiliyordu.

“Krizler, asgari darbeler ilişkileri inişli ve çıkışlı bir süreç haline getirdi”

Yalnız hem Avrupa Birliği hem de Türkiye  Cumhuriyeti üzerine düşen katma protokolle kriterleri kuralları iki tarafta yerine getirememiştir. Bunun sebebi iki tarafa da yüklemek doğru değildir bunun sebeplerine baktığımızda, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizler, asgari darbeler, ilişkilerin inişli ve çıkışlı bir süreç haline getirmiştir.

 Avrupa Ekonomik Topluluğu da, Avrupa Birliği de bizdeki bu sürece bakarak Türkiye’nin nüfusu, sahip olduğu kültür  itibariyle Avrupa vatandaşlarının tepkisi nedeniyle süreci bugüne kadar uzattılar.

1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol, Gümrük Birliğini öngörüyor. Gümrük Birliği demek, malların, sermayenin, hizmetin, kişilerin, serbest dolaşımıdır. 1986-96 yılı itibariyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları buradan İstanbul’a gider gibi Avrupa sınırları içine de gidebilmemiz gerekiyordu. Hem Ankara Anlaşmasında belirtilen takvim hem de Katma Protokolünde belirtilen takvim bunları ön görüyordu. 1980 yılındaki darbeyi de bahane ederek ve Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkilerinde ortaklık konseyi gümrük işbirliği komitesi yılda belirli aralıklarla toplanmaları gerekiyor ve serbest dolaşımın önünü açmaları gerekiyordu. Türkiye’deki bu ekonomik krizi ve ekonomik bakımından gelişme kat etmemesi, hem de Dünya’da var olan ekonomik enerji krizi Türkiye’deki darbeyle birleşince 3 yıllık aralıklarla toplanması gereken organlar bir türlü toplanamadı ta ki 1993 yılına kadar.

“Avrupa Birliğine yönelik bir çok hakkımız var”

Avrupa Birliğine yönelik bir çok hakkımız var. Kesinlikle İngiltere, Fransa, Almanya bugün Türklere kesinlikle vize uygulama hakları yoktur. Bu konudaki dayanağımızda Avrupa Adalet divanının vermiş olduğu kararlar.

Adalet Divanı’nın 1986 yılında vermiş olduğu kararlarda, “Avrupa üyesi olan bir devlet, katma protokol yürürlüğe girmeden önce Türk vatandaşlarına nasıl bir prosedür uyguluyor ise katma protokol yürürlüğe girdikten sonra da devam ettirmek zorunda” diyor. Avrupa Birliği hukukunda bu var. İngiltere, Fransa, Almanya bugün AB içerisinde 15 -17 ülke arasında Türkiye’de dahil vize uygulamamıştır. Hatta  1960’lı yıllarda 2. Dünya Savaşı sonrasında Almaya, Türk vatandaşlarını vizesiz olarak  kendisi davet etmiştir. Bunları bilmiyor mu bu ülkeler? Biliyor. Ama 2000’li yıllardan sonra Avrupalı devletler, maalesef Türklere verdikleri taahhütleri, sözleri yerine getirmemiştir. Avrupa’yı eleştirdiğimiz zaman suç işleyeceğiz diye bir endişe içinde olmamamız gerekiyor. Hakkı neyse onu vermemiz lazım.

“Bizden sonra Avrupa Birliği’ne aday olup da,  tam üye olan ülkeler var”

TC.’ye ÇİFTE STANDART POLİTİKALARI UYGULUYOR

Bizden sonra Avrupa Birliği’ne aday olup da tam üye olan ülkeler var. Bunlar bizden çok mu iyiler? 2004 yılında başvuran ülkelere bakın, bugün ekonomik krizle uğraşıyorlar. Avrupa’nın 1993 yılındaki yürürlüğe koyduğu katılım kriterleri, tam üyelik kriterleri var. Türkiye özellikle siyasi bakımdan baskı yapıyorlar! Türkiye’de demokrasi, insan haklarının eksik olduğunu belirtiyorlar. Benim yüksek lisansım, doktoram Avrupa’nın ortasında olan Avusturya’da yaptım. Avrupa da yaşayan birisi olarak bunlar çok rahat görünebiliyor. Bir Avusturya, İngiltere, Almanya, bir Türk’e özellikle yabancı dedikleri zaman ayrım yapıyorlar. Onların gözünde Türk ve Müslüman yabancıdan farklı, bizden dedikleri farklı. Onlara faklı bizlere farklı tavır sergilerler. Siz ne anlarsınız? Avrupa Birliği burada Türkiye Cumhuriyeti Devletine Çifte standart politikaları uyguluyor.

Avrupa’nın oyalamalarından usandık!

Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 2000’li yıllara kadar Avrupa’nın bu oyalamalarından gerçekten usandık. Nişanlılık döneminden sonra geçiş döneminde biraz kız tarafı biraz erkek tarafına baskı yapar düğün geldiği zaman alınacak verilecekler yüzünden biraz tartışma çıkar bizde son döneme geldiğimiz için nikah yapacağımız için iki taraf arasında da tartışmalar var. Tartışmalar normal ama pozitif baktığımız zaman, tarafsız baktığımız zaman bunlar normal ama AB, TC’ne tarafsız bakamıyor. Ermenilerle sorun var denildi protokol yapılacak denildi, yaptık. Kıbrıs’ta referanduma gidilecek denildi, onu da yaptık suçlu ülke olarak görünen yine Türkiye. Daha ne yapacaksınız? Söz konusu enerji politikaları olduğu zaman o zaman Avrupalı Diplomatlarımız, Avrupalı siyasetçilerimiz olayı farklı bir boyuta getirerek “Türkiye’ye ihtiyacımız var”diyorlar.

“Sadece ihtiyacında kapısını çalacağın ülke değil”

Türkiye, sadece  senin anlık ihtiyacın olduğu zaman kapısını çalacağın ülke değil. Eğer ortaklık eşitse , her konuda eşit olması lazım. 1997’de daha Türkiye’ye adaylık statüsü verilmeden Lüksemburg zirvesinde Türkiye’nin adaylığını bile zikretmiyordu ama 99’da aday ülke olarak kabul etti.

Taahhütte bulunuyorlar, söz veriyorlar yaparken de kendileri durmuyorlar. 2005 yılında müzakerelere başladık Türkiye ile Avrupa Birliği arasında son dönemin en önemli aşaması müzakereyle başlattı. Daha önceki aday ülkelere müzakereler başladığında o ülkenin AB’ye ne zaman katılacağını belirten bir tarih verirdi. Fakat arkasından bir takvim yok, ifade yok, müzakereler sonrasında ucu açık olduğu belirtildi. Hiçbir ülkeye uygulamadığı kriterler. Buna da şu bahaneler var: “Biz daha önceki genişlemelerde ülkelerin katılımlarında bu dersi aldık, tam üye olacaklarına dair takvim verdik ama hatamızı gördük bu ülkeler daha demokratik olarak AB’ye hazır değiller.” Yunanistan’ı 1 gecede AB’ye tam üye ettiler. Türkiye Cumhuriyetinin, AB ile ilişkisi tam üyelik beklentisi nerede? Tam üyelik daha yok, yakında böyle giderse nişanı atma durumuna getirecekler. Normalde gümrük birliğiyle Türkiye, Avrupa’nın tüm kriterlerini yerine getirmiş, vergileri kaldırmış, Avrupa’nın üçüncü ülkeleriyle ortak gümrük tarifesini uygulamaya başlamış, burada hem AB hem de TC. kişilerin serbest dolaşımını vermesi gerekiyordu. Avrupa Birliği, Adalet Divanı, tır şoförlerini vizesiz olarak Avrupa sınırlarına rahatça girip çıkmasını hükmetmiştir bu bizim için önemli bir gelişme.

“Vizesiz seyahat kimleri kapsayacak”?

Bir taraftan demokrasiye, insan haklarına, azınlık haklarına vurgu yapıyorlar bir taraftan da kendi istediğinizi kendiniz uygulamıyorsunuz. En son gelişme olan “Vizesiz Avrupa’ya Seyahat” te ise Türk vatandaşı olarak hepimiz şuna dikkat etmeliyiz. “Vizesiz seyahat kimleri kapsayacak” Bu soruyu hepimizin sorma hakkı var. Gümrük Birliğinde olduğumuz için Avrupa Birliği’nin aldığı kararlara uymak zorundayız. İtiraz etme hakkımız yok. Avrupa hangi kararı adlıya, uyum süreci içinde itiraz etme hakkımız kalkıyor. Hiçbir kurumlarında, organlarında temsil edilme hakkınız yok. Gümrük Birliğinin artı tarafları da var ama eksi tarafı da ağır basıyor.

“Türk ürünlerinin kotasız girme izni olması gerekiyor”

Kotalar var, normalde Türk ürünlerinin kotasız girme izni olması gerekiyor. İşçilerimiz ya da iş adamlarımız, fuarlara gidenler halen daha vize sıkıntısı çekiyorlar. Bunlar çözülmedi, geri dönüşüm anlaşmasını bilinçsiz bir şekilde imzalar isek, onların dediğine göre; “Siz bunu imzalayın da biz 3 sene içersinde Serbest dolaşımınıza izin vereceğiz, serbest dolaşım olabilir” hep kesin ifadeler olmayan söylemler geçiyor. Bir 50 yıl gitmiş, bir 50 yıl daha giderse yapacak hiçbir şey kalmaz. 

“Her anlaşmaya dikkat etmemiz lazım”

Bunları artısıyla eksisiyle iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Avrupa Birliği ile yaptığımız her anlaşmaya dikkat etmemiz lazım. Bir ihtimal Türkiye’yi avutabilmek için vizesiz dolaşım hakkımızı iş adamlarına, öğrencilere, fuarlara gidenlere kolaylık sağlayacaklardır. Onun haricindeki vatandaşa serbest dolaşım hakkını vermeyecektir. Bu gibi sıkıntılar var bunlara Türkiye Cumhuriyeti olarak bizleri temsil eden özellikle AB Bakanımız Egemen Bağış’ın ve diğer organlarda görev alan diplomatlarımızın dikkat etmesi gerekiyor. Biz basit bir şey olarak görmüş olsak da, çok önemli.

Mülteci Sorunu

Suriye’deki çatışmadan dolayı Türkiye’ye gelen mülteci sayısı 600 bin civarında sanırım. Bunların masrafı 2 milyar dolar. Mülteci dediğimiz olayda da geri kabul anlaşmasında da TC. üzerinden Avrupa sınırlarına giden mültecilerini Avrupa’da davaları olumsuz sonuçlandığı zaman Türkiye bunları kabul edecek. 2010 yılında AB’nin şöyle bir önerisi vardı. Macaristan da mültecileri toplayacağımız bir kamp olsun” ekonomik sıkıntı yaratır diye hiçbir ülke kabul etmedi. AB sınırları içinde milyonlarca kişi var mülteci olmuş, artık bir mülteci İspanya üzerinden gitse de Türkiye üzerinden gittiğini ortaya koysa da bunun zararı yine bize kesilecektir. Onun için bu tür anlaşmalar Türkiye’ye yüklü bir külfet getirebilir, dikkat etmemiz gerekir.

“Böyle giderse, gelin ile damadın tartışması devam eder”

 50 yıllık bir meseleyi 1 saate sığdırmak mümkün değil genel hatlarıyla üzerinde durmaya çalıştım. Hatta 1977 yılında AB, bizleri, Avrupa Ekonomik Topluluğuna tam üyelik için kendisi davet etti ama rahmetli Ecevit “Türkiye Ekonomik bakımından hazır olmadığını”beyan ederek geri çevirmiştir. Dışarıdan göründüğü gibi değildir böyle giderse gelin ile damadın tartışması devam eder.”dedi. Ardından toplantı soru-cevap şeklinde geç saatlere kadar devam etti.

 



Editör: TE Bilişim