BİLECİK

BİLECİK’İN TARİHİ KÖPRÜLERİ

Abone Ol

Bilecik, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna ev sahipliği yapan topraklarıyla birlikte tarih boyunca stratejik bir geçiş noktası oldu. Bu konum, şehirde yüzlerce yıldır kullanılan taş, ahşap ve kemerli köprülerin inşa edilmesine zemin hazırladı. Karasu Nehri, Pazaryeri ve Gölpazarı dereleri ile İnhisar ve Osmaneli bölgelerindeki akarsu kolları, kervan yolları ve askerî güzergâhların bu bölgelerden geçmesi nedeniyle köprüler hem ekonomik hem de askeri anlamda büyük önem taşıdı.

Bilecik’teki köprülerin en dikkat çekici örneklerinden biri Osmaneli ilçesinde yer alan Lefke Taş Köprüsü’dür. Sakarya Nehri üzerinde bulunan bu köprünün temellerinin Bizans dönemine kadar uzandığı, Osmanlı döneminde ise özellikle II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim devrinde onarımlar gördüğü biliniyor. Kesme taş işçiliğiyle yapılan dört büyük bir küçük kemerden oluşan köprü, asırlardır Osmaneli’nin sembollerinden biri olarak ayakta durmaktadır. Rivayete göre köprü inşa edilirken taşların birbirine vurulma sesi çıkmasın diye dualar edilirmiş, bu nedenle yöre halkı köprüye “dilsiz taşlar” adını vermiştir.

Osmaneli’nin çevresindeki Selçikli, Hisarcık ve Beşevler köylerinde de 17. yüzyıla tarihlenen çok sayıda küçük ölçekli tarla geçiş köprüsü bulunur. Bu köprüler, kırsal yaşamın tarihî yol haritasını oluşturmaya devam etmektedir.

Söğüt’te Kayhan Deresi Köprüsü, yaklaşık altı yüz yıllık geçmişiyle dikkat çeker. Osman Gazi’nin Söğüt çevresinde kullandığı askeri yollar üzerinde yer aldığı düşünülen bu taş köprü, Osmanlı öncesi dönemden izler taşır. Söğüt yaylalarında ise fetih dönemine ait olduğu tahmin edilen küçük taş köprüler bulunmakta, bazıları hâlâ orman yolları arasında gizli hâlde durmaktadır.

Gölpazarı’ndaki Kurşunlu Köprüsü taş işçiliğiyle öne çıkar. Çeşnigir Köprüsü’nü andıran mimarisiyle 15. veya 16. yüzyıla tarihlenen bu köprü, bölgenin eski pazar yollarını birbirine bağlardı. Pazaryeri’nde Alınca Deresi üzerinde yer alan köprü ise tarih boyunca ahşap olarak başlanıp zamanla taş ve beton desteklerle güçlendirilerek günümüze ulaşmıştır.

Bozüyük, özellikle Kömürsu Deresi üzerindeki köprüleriyle Kurtuluş Savaşı yıllarında önemli roller üstlenmiştir. Yunan işgali sırasında bazı köprülerin tahrip edildiği, Cumhuriyet’in ilk yıllarında hızla yeniden inşa edildiği bilinir.

İnhisar bölgesinde Sakarya Nehri’nin yan kolları üzerinde yer alan tek kemerli taş köprüler, Osmanlı’nın kırsal ulaşım ağının küçük ama değerli parçalarıdır. Yenipazar’ın dağ köylerindeki Koyunlu Deresi Köprüsü ise 18. yüzyıla tarihlenen kesme taş işçiliğinin nadide örneklerindendir.

Cumhuriyet döneminde özellikle Vezirhan çevresinde inşa edilen demiryolu köprüleri, çelik konstrüksiyon yapılarıyla dönemin mühendislik anlayışını yansıtır. Bu köprülerin büyük kısmı 1890–1930 arasında yapılmış olup ulaşımda hâlâ aktif rol oynamaktadır.

Son yıllarda Bilecik’te yürütülen restorasyon çalışmaları arasında Lefke Taş Köprüsü’nün yenilenmesi, köylerdeki küçük çaplı taş köprülerin bakım çalışmaları ve taşkınlara karşı koruma sistemleri önemli yer tutmaktadır. Restorasyonlarda orijinal dokuya sadık kalınması için geleneksel harç ve taş türleri tercih edilmektedir.

Bilecik kültüründe köprüler yalnızca ulaşım yapıları değil, aynı zamanda birer toplumsal semboldür. Asker uğurlamalarının, düğün alaylarının, bayramlaşma geçitlerinin ve yöresel törenlerin çoğu geçmişte köprü başlarında yapılırdı. Bazı köprülerde eski “adak bırakma” geleneğinin izleri bugün hâlâ görülmektedir.

Sonuç olarak Bilecik’in tarihi köprüleri, bir şehrin yüzyıllar boyunca süren hafızasını taş üstüne taş koyarak günümüze ulaştıran sessiz tanıklardır. Bu köprüler, Osmanlı’nın kuruluşundan modern Cumhuriyet’e uzanan geniş tarihsel yolculuğun açık hava arşivleridir.