Liyakatle ve işbilirlik den söz ederken madem öyle biraz özel çokça da genel birkaç cümle yazayım, anılara dokunarak küflü sandıktan çıkarıp.

Yıllar evveldi benim çalıştığım bakanlığın İç Anadolu'da Ankara'ya yakın illerden birinde çalışan memurlarından birisi, kii hiç tanımıyorum kendisini, bir gün telefon edip " Resmi gazeteden baktık tayini çıkmış size geliyormuş. Allah kolaylık versin, huzurunuzu kaçırmaya geliyor, biz çok uğraştık sira sizde" demişti.

Yirmi yıllık çalışma hayatımda böyle kendisi hakkında yazılar yazdıracak kadar kötü ve hasta ruhlu, egosu yerlerde biriyle çalışmadığım için, tayini çıkıp bize gelecek olan müdürcüğün de o kadar kötü olabileceğini tahmin etmemiştim tabi.

Geldiği gün daha elinde bir mikserle geldiğini bilemezdim, gerçekten de dairenin huzurunu yerle bir etmişti kısa süre içinde. Onun kadar ön yargılı, onun kadar adaletsiz, onun kadar kendini bisey oldum sanan birisinin olabileceğini de bilemezdim.

Adı bende saklı bu kişi, hala anarım kendisini nefret ve öfke duygularıyla. Koşa koşa gittiği namazların bütün günahlarını sildiğini düşünüyor olmalı ki hala görüyorum zaman zaman dua ve güzel sözler paylaşma peşinde. Oysa kul hakki denen şeyin af olması için öncelikle kulun affetmesi gerektiğini ben biliyorum mesela, kendisi bilmese de.

Neyse; Kamuda müdür olmanın hangi esaslara bağlı olduğunu hepimiz biliriz. Liyakat, yeterlilik, beceri vs. olması için - kazanmış- olmak gerekir. Hazırlanmak, çalışmak, didinmek, emek harcamak, sınavlara girmek ve başarmak. Oysa ülkemizde durum bu doğrultuda değil maalesef, hepimiz biliyoruz.

Merkeze en yakın olan, en çok eğilen, en çok alkışlayan, en çok baş sallayanların müdür olduğu bir sistemde liyakat beklemek, prezentabl olmasını beklemek hiç olmayacak şeyleri hayal etmek demek.

Hayatım boyunca sadece müdür olabilmiş çok müdürcük tanıdım. Vizyonsuz, yeteneksiz, iki lafı bir araya getirmekten aciz, öngörüsüz, sadece ceketinin önünü son düğmesine kadar ilikleyip baş sallayarak, kendisine söylenen kadarını yapabilen at gözlüklü çok müdür geldi geçti. Sadece müdür olabildiği başkaca bir şey olamadığı, olamayacağı için oturduğu koltuğa yillarca sımsıkı yapışan, ordan kalkmamak için herseyi yapan, ama miadı dolduğunda kalmak zorunda kalan ve fakat yillar sonra bile tanıştığı bir kişiye kendisini "emekli bisey müdürü" diye elini uzatan, tek olabildiği şey olan müdürlük anılarıyla yaşayan müdürcükler var bildiğim.

İste sadece baş sallayarak geldikleri için çok da bir şey beklememek lazım onlardan. . Bırakalım, gelir gelmez odalarının eşyalarını değiştirsinler, makam arabalarına binip kutlanan hafta etkinliklerine gitsinler. Belirli gün ve hafta programlarına katılsınlar. Kendi kafalarına uygun üç beş müdürle kankalık yapsınlar.

Böyle gelmiş böyle gider bu düzen ülkemizde ne yazık ki.

Nasıl olsa devletin malı deniz, yemeyen domuz.

İşini hakkıyla yapan vicdanlı, adaletli, iş bitirici, işini bilen, vizyonlu, çözümleyici, analitik düşünebilen, çok yönlü müdürler üzerine alınmasın ama kimin ne kadar ne olduğunu da çevresi biliyordur mutlaka.

Sevgi ve muhabbetle...

Editör: TE Bilişim