Anadolu’nun kalbinde yer alan Bilecik, Kurtuluş Savaşı yıllarında yalnızca bir şehir değil, bağımsızlık mücadelesinin sessiz ama en çetin cephelerinden biri oldu. Coğrafi konumu nedeniyle hem işgal güçlerinin hem de Kuvayı Milliye birliklerinin hareket alanında bulunan Bilecik, savaş boyunca büyük yıkımlar yaşadı; ancak bu yıkım, halkın direniş azmini asla kıramadı. Bugün şehrin sokaklarında, köylerinde ve hafızasında hâlâ o günlerin izleri yaşamaya devam ediyor.
Bu yazı dizisi, Bilecik’in Kurtuluş Savaşı sürecindeki rolünü, işgal günlerinden direniş örgütlenmesine, cephe gerisindeki fedakârlıklardan Cumhuriyet’e uzanan süreci kapsamlı bir bakışla ele alıyor.
İŞGALİN AYAK SESLERİ: BİLECİK’TE KARANLIK GÜNLER
Mondros Mütarekesi’nin ardından Anadolu’nun pek çok bölgesi gibi Bilecik de işgal tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Stratejik konumu nedeniyle demiryolları ve geçiş güzergâhları, işgal kuvvetlerinin öncelikli hedefleri arasındaydı. 1920 yılı itibarıyla Yunan kuvvetleri Bilecik ve çevresine girdi. İşgal, sadece askeri bir varlık değil; halkın günlük yaşamını altüst eden ağır bir baskı anlamına geliyordu.
Köyler yakıldı, evler yağmalandı, sivil halk büyük acılar yaşadı. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar göçe zorlandı. Bilecik, savaş boyunca yakılıp yıkılan ender şehirlerden biri olarak tarihe geçti.
HALKIN DİRENİŞİ: KUVAYI MİLLİYE RUHU
İşgalin ilk günlerinden itibaren Bilecik halkı, sessiz kalmadı. Bölgedeki efeler, eski askerler ve vatanseverler, Kuvayı Milliye saflarında örgütlenmeye başladı. Söğüt, Bozüyük, Osmaneli ve Pazaryeri hattında kurulan direniş grupları, Yunan birliklerinin ilerleyişini yavaşlatmak için büyük mücadele verdi.
Bu süreçte silah yoktu, cephane yoktu; ancak iman, kararlılık ve vatan sevgisi vardı. Köylüler, cephede savaşanlara yiyecek taşıdı; kadınlar geceleri cephane dikti; çocuklar haberci oldu. Bilecik’te Kurtuluş Savaşı, yalnızca askerlerin değil, topyekûn bir halkın mücadelesi olarak yaşandı.
BOZÜYÜK VE SÖĞÜT CEPHESİ: KRİTİK HATLAR
Bozüyük ve Söğüt, savaşın en çetin geçtiği bölgelerden biri oldu. Demiryolu hattı nedeniyle Bozüyük, işgal güçlerinin lojistik merkezi hâline gelmişti. Bu durum, bölgeyi hem stratejik hem de tehlikeli bir cepheye dönüştürdü.
Kuvayı Milliye birlikleri, demiryolu sabotajları ve baskınlarla işgal güçlerini yıprattı. Söğüt’te ise Osmanlı’nın doğduğu topraklarda verilen bu mücadele, tarihin ironisi olarak kayda geçti: Bir imparatorluğun doğduğu yerde, bağımsız bir Cumhuriyetin temelleri atılıyordu.
YIKIM VE ACI: YANAN BİLECİK
Yunan ordusu geri çekilirken Bilecik’i adeta ateşe verdi. Şehir merkezi, köyler ve tarihi yapılar büyük ölçüde tahrip edildi. Evler, camiler, okullar yakıldı; tarım alanları harap oldu. Bilecik, Kurtuluş Savaşı sonunda en fazla yıkıma uğrayan şehirlerden biri olarak kayıtlara geçti.
Bu yıkım, yalnızca maddi değil, derin bir manevi yara da açtı. Ancak halk, küllerinden doğmayı başardı.
ATATÜRK VE BİLECİK
Mustafa Kemal Atatürk, Bilecik’in yaşadığı yıkımı ve fedakârlığı yakından takip etti. Savaş sonrası yaptığı ziyaretlerde, Bilecik halkının direnişini ve sabrını övgüyle dile getirdi. Cumhuriyet döneminde Bilecik’in yeniden inşası, devlet politikası hâline getirildi.
CUMHURİYET’E UZANAN YOL: YENİDEN DOĞUŞ
1923’ten sonra Bilecik, adeta sıfırdan inşa edildi. Yanan şehir yeniden kuruldu; eğitim kurumları açıldı, kamu binaları yapıldı. Kurtuluş Savaşı’nda gösterilen dayanışma ruhu, Cumhuriyet’in temel harcını oluşturdu.
ŞEHİTLER VE ADSIZ KAHRAMANLAR
Bilecik’te Kurtuluş Savaşı, yalnızca resmi kayıtlara geçen isimlerden ibaret değildir. İsimleri bilinmeyen, mezarları olmayan nice kahraman, bu topraklar için can verdi. Köylerde anlatılan hikâyeler, ağıtlar ve hatıralar, bu mücadelenin yaşayan belgeleridir.
BUGÜN BİLECİK’TE KURTULUŞ SAVAŞI HATIRASI
Bugün Bilecik’te şehitlikler, anıtlar ve tarihî mekânlar, Kurtuluş Savaşı’nın sessiz tanıklarıdır. Her sokak, her taş, geçmişin acısını ve gururunu birlikte taşır.
Bilecik’te Kurtuluş Savaşı, yalnızca geçmişte yaşanmış bir olay değil; şehrin kimliğini şekillendiren temel bir hafızadır. Bu topraklarda verilen mücadele, bağımsızlığın ne bedellerle kazanıldığını hatırlatmaya devam ediyor.