21 Mayıs 2013 Salı günlü yerel gazetelerimizde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) geçmiş dönem il başkanlarının Ankara’da yaptıkları toplantı ve toplantı sonrası yayımlanan bildiri haberi vardı.  “Kamuoyuna Duyuru” başlıklı bildiri son dönemde CHP içinde yaşanan ve kabaca CHP içindeki Atatürkçü, Gelenekçi, Sağcı, Ulusalcı, Kürtçü vb. gibi nitelemelerle ulusal basında da sıkça yer alan tartışmaların kısaca CHP’nin tavrının bildiri imzacıları tarafından nasıl olması gerektiği şeklindeydi.  Okudunuz mu? Dikkatinizi çekti mi?  CHP haberleri sizi ne kadar ilgilendirir? Bilmiyorum.                        
Ama yinede konuyla ve yapılmak istenenlere kendi bakışımı, aklımdakini sizlere yazacak ve düşündüklerimi aktaracağım. 

Yayımlanan bildiri:

Devrimci, Atatürk ilke ve ideolojilerine bağlı, bölünmez bütünlüğü savunan, laik, sosyal hukuk devleti niteliklerine sahip bir CHP için bir araya geldiklerini ve partiyi her alanda güçlendirecek çalışmalar içinde yer alacaklarını kamuoyuyla paylaştıkları bir bildiri…

Peki, bildiri kime karşı?  

İçinde 25 CHP milletvekilinin de imzasının bulunduğu kabaca başlığı da “Kalıcı Barış için 111 İmza”  olan  “Barış için Özgürlükçü Demokrasi” bildirisine karşı… Karşı olunanın 111 imza içeriğinde Akademisyenler, Gazeteciler,   Sol, demokrat, sosyalist ve sivil toplum çevrelerinden isimler ve iş adamları var. Asıl itiraz 111 imza içindeki 25 CHP’li imzasına. 111 imzalı, bildirilerinde "yol temizliği niteliğinde kısa vadede atılabilecek adımlar" olarak da şunları sıralıyor:

Seçim barajının düşürülmesi,  özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, bu mahkemelerin verdikleri tüm kararlara karşı yeniden yargılama süreçlerinin işletilmesi ve yol açtıkları mağduriyetleri giderecek adımların atılması,  terörle mücadele yasasının kaldırılması, Siyasal Partiler ve Seçim Kanunlarında gerekli değişikliklerin yapılarak Türkçe dışındaki dillerde siyaset yapılabilmesinin önünün açılması."

İmzacılara göre:

"Barış Süreci kapsamında yapılan görüşmelerin "hayati” bir imkândır." "Geldiğimiz aşamada eş zamanlı olarak hangi kalıcı demokratikleşme adımlarının da atılacağının konuşulması bir zorunluluktur." "Kürtlerin kendilerini eşit yurttaş olarak hissetmelerini sağlayacak ve üzerinde geniş bir uzlaşma sağlanabilecek birçok anayasal adım bulunmaktadır."

Şunu önermişler:

"Farklılıkları koruyan; çoğulculuk, özgürlükçülük ve eşitlik ilkelerine dayanan; etnisite temelli olmayan bir yurttaşlık tanımı ile eşit yurttaşlık anlayışını güçlendiren; Türkiye'de yaşayan her yurttaşın kendi dil ve kültürünü korumasını, geliştirmesini ve gelecek kuşaklara aktarmasını sağlayacak; Yurttaşların demokratik süreçlere katılımını artıracak şekilde yerel iktidarları ve karar alma süreçlerini güçlendirecek değişiklikleri yapılması ve geçmişte Türkiye'de yaşanan insan hakları ihlallerini tüm çıplaklığı ile ortaya koyacak bir geçmişle yüzleşme mekanizmasının kurulsun."

111 imzacının bildirisinin (İsteklerinin) içinde çoğu maddeye bende imzamı atarım. Hatta bu maddeleri içinde neden tüm CHP’lilerin imzası yok diye sorgularımda. Ama öyle giydirmelerde var ki tam dananın kuyruğunun koptuğu denilecek cinste “yersen” içerikli maddeler. Her Demokrasinin olduğu gibi ülkem demokrasi sininde güçlü bir muhalefete ihtiyacı var. CHP’nin de bu bağlamda yaşadığımız bu günlerde güçlü bir muhalefet olmasını, yapmasını istiyoruz. İnanıyorum ki bu istek partisi ne olursa olsun her yurttaş için geçerlidir.

CHP nelerle suçlanıyor?

Muhalefet edememekle... (Sayın Başbakanın özel söylemi bile var) Kürt sorunu ile ilgili pek çok konuda fikirler üretmemek. Çağdışı, milliyetçi, laikçi hatta faşist türü sözlerle Ulusal kurtuluş savaşından gelen, antiemperyalist köklerinden kopamamış olmakla... Gerisini istediğiniz gibi doldurun. Hatta Avrupa solu denilen ne ise temsilcileri Papandreu’nun, Blair’in, Zapetero’nun, Schröder gibi isimlerin yaptıklarını yapmamakla suçlanıyor CHP. CHP’nin, solu etnik ve dini kimlik politikalarına hapseden yolu izlemesini, antiemperyalist köklerinden kopmasını, sol olmanın gereği olan ekonomik ve toplumsal iddialarından vazgeçmesini, kısaca kendilerine benzemesini istiyorlar.

Onlara göre;

“Güçlü CHP”, ekonomik iddialarından vazgeçmiş, neo-liberalizmle barışık bir CHP anlamına geliyor. Uluslararası finans kesimi ve büyük sermaye ise sabırsız. Ekonomide ve siyasette kazandıkları pozisyonları kaybetmelerine neden olacak şekilde, yeniden ulusal bağımsızlığı esas alan bağımsız ekonomi politikalarına geri dönüş olmasını istemiyorlar. Özellikle son otuz küsur yılda kazandıkları mevzilerin anayasal güvenceye kavuşturulmasını istiyorlar...

Eğri oturup doğru konuşalım.

Cumhuriyetin kuruluşundaki iddialarından vazgeçmiş, sol olmayı, kimlikler üzerinden siyaset yapma noktasına indirgeyen, neo-liberal ekonomi politikalarını ve devlet yapısını benimsemiş bir CHP olmaksızın, sürecinin tamamlanamayacağının ise herkes farkında. İşte kavgada tam burada başlıyor. CHP’yi kendi istedikleri çizgiye çekme kavgası. Dedim ya öyle maddeler var ki altına imza atarım ama öyleleri var ki “yersen” anlamında diye örnekleyeyim. 111 imzalı bildiri;

Terör örgütünün silah bırakmayacağını açıkça ilan etmesini tamamen görmezden gelerek PKK-BDP tezlerini destekliyor. Etnisite temelli olmayan bir yurttaşlık tanımı önererek Türk Milleti ve Türk Vatandaşlığı kavramının Anayasa'dan çıkarılmasını öneriyor. Bildiri bu öneriyle, PKK-BDP-AKP taleplerine açık bir destek anlamı taşımakta ve PKK siyasetinin anayasal taleplerine destekliyor. Türkçe dışındaki dillerde siyaset yapılabilmesi talebine yer vererek, parlamento çalışmalarını Türkçe dışındaki dillere açma girişiminde bulunuyor. Özel yetkili mahkemelerin verdiği tüm kararlara karşı yeniden yargılama süreçlerinin işletilmesini öngörüyor. ( Bu yolla Abdullah Öcalan'ın yeniden yargılanıp salıverilmesinin yolu açılabilir)

Yerel yönetimlerden değil, yerel iktidarlardan söz ederek federasyonu dayatmasa da yolunu açıyor.  Bildirinin adı, “Barış İçin Özgürlükçü Demokrasi” Başlığı okuyunca, çok masum bir şeymiş gibi geliyor insan. Öyle değil mi? Oysa hiç de değil. En başa “önceki il başkanlarının” bildirisine dönelim. “Kamuoyuna Duyuru” başlığını taşıyordu ve korkularını ifade ederken nasıl durulması gerektiğini aktarıyorlardı. Bence haklıdırlar ve konu hem kamuoyunda hem parti tabanında tartışılmalıdır. Bir miting öncesi bir milletvekili,rahmetli Erdal  İnönü’ye çok sık yapılan bir eleştiriyi gündeme getirir.

-“Sayın Genel Başkan’ım, siz iyi konuşamıyorsunuz. Bakın Özal’a esip gürlüyor.”
-“Peki ne yapmam gerekiyor” diye sorar İnönü
-“Sayın İnönü, konuşmaya başladığınızda şöyle yumruğunuzu masaya vuracaksınız. İşte biz böyle partiyiz. Adamı şöyle yaparız, böyle yaparız” diye kükreyeceksiniz.” 
Erdal İnönü, miting alanındaki otobüsün üzerine çıkar ve kürsüye yumruğunu vurup konuşmaya başlar: 
-”Biz öyle bir partiyiz ki, adamı” der ve durup yanında duran kendine akıl veren milletvekiline dönerek şöyle der: 
-“Devamını arkadaş söyleyecek.”      

Şimdi diyeceksiniz ki madem konu partinin konusu niye yazdın. Konunun devamını söyleyecek arkadaş benmişim gibi geldi. Ayrıca ve dahi bir de: Rahmetli İnönü diğer sol parti liderleri ve bürokratlarla bir restorana gider. Garsonun "Bir şey almak ister misiniz, efendim" sorusu üzerine "Teşekkürler biz birbirimizi yiyeceğiz" yanıtını verir. İtiraf edeyim ilimiz özelinde de biliyorsunuz partililer birbirlerini yemekten ne muhalefete ne parti içi tartışmaya ne siyaset yapmaya zaman bulamıyor. Sonra,  şimdilik güçlü bir muhalefet olarak CHP sonra kendini halka anlatabilen iktidara yürüyen bir CHP hem hepimize hem ilimize hem ülkemize Türkiye’ye lazım.

Ayrıca sizle dertleşmeyip size anlatmayacağım da kime anlatacağım.
                                                                
Hoşça ve Dostça Kalınız Saygılarımla…