“Dünya senden olmayanlarla hoştur.
Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur.
Sadece senin gibiler değil, Senden olmayanlarda yaşasın ki, sende yaşa.
Hele birde onun gözüyle gör şu fani dünyayı.
Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki.
Ve yahut ta siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini.
Beni ben yapan yegâne şey;
Benden olmayandır. O yoksa sende yoksun.
Ne anlamın kalır. Ne rengin belli olur. Ne de tavrın…”
Bu nedir? diyeceksiniz. Bana ait değil. İzleyenler varsa Sermiyan Midyat’ın senaryosunu yazdığı ve rol aldığı. Başrolünde Demet Akbağ’ın oynadığı “Hükümet Kadın” adlı filminin repliklerinden biri.
İzlemeyenlere de izlemelerini gerçekten öneririm. 
Şimdi yine soracaksınız. Nereden çıktı?
Ülkem neredeyse 20 gündür İstanbul’da. Gezi Parkı olaylarına kilitlendi.
Sadece İstanbul’la sınırlıda değil.
Neredeyse tüm illerde Gezi direnişine destek mitingleri yapıldı.
Polis, iktidarın kuklası deniyor.
 Orantısız güç kullanımı, plastik mermi ve hedef gözeterek çekilen tetikler var.
Olası uç gruplar olayları provoke ediyor olabilir.  Provokasyon iktidar eliyle de yapılmış ve yapılmakta olabilir.
Direnişçiler, yöneticiler tarafından 3-5 uç grup açıklamaları ile bir potaya sokulmak istendi. Sonra” haklı olanları ayırıyoruz, bizim derdimiz geri kalanlarla” denilerek haklı haksız kim varsa hedefe oturtuldu.
Yaralıların sayısı tutuluyor mu? Bilmiyorum. Ölenlerin ha keza…
Bir taraftan kendi parkına, sokağına, kentine sahip çıkmak isteyen ve destekçilerinden ölenler.
Diğer tarafta destekçilerin karşısında görevli güvenlik güçlerinden ölen polis.
Hepsinin karşısında inanılmaz ve geri çekilirsem altında kalırım korkusundaki iktidar.
Kimine göre İktidarın yandaş ve yalamacıları var ve bunlarla olaylar şekillendirilmek isteniyor.
Sorarım dostlar. 
Hangi inat vücutlara verilen darbelerden, hayatını kaybeden insanlarımdan daha önemlidir.
Hangi inat ister polis, ister sivil tek bir insan yaşamından, ailelerinden daha önemlidir.
İktidar göstere göstere provoke etmeye devam ediyor.
“Cami: ayakkabı ile girenlerle, camide bira içenlerle ve hatta el altından içerde fuhuş yapanlarla dolu, camiye saldırdılar” diye bağıra bağıra anlatıyor.
Beşiktaş’ta yoğun biber gazından etkilenen eylemcilerin Bezmialem Valide Sultan Camisi’nde tedavi edilmesini sağlayan müezzin Fuat Yıldırım, yaşananları anlatırken: 
“Göstericilerin can havliyle ¡çeri girdiği için istemeden kapıyı kırdıklar. Kesinlikli eylemciler beni tartaklamadı. Ayrıca ne polis ne de eylemciler camiye saldırdı. Pazar günü bir kişi güvenlik kamerasını sökmeye çalışırken polis onu hedef alarak biber gazı attı. İçki meselesi de ferdi bir durum. Sadece bir kişinin bira kutusu kalmış." Kimsenin ibadethaneye bir saygısızlık yapmadığını dile getiren Yıldırım, camiye ayakkabıyla girmelerinin tek sebebinin de tan havliyle sığınmak olduğunu”  söylüyor
İşte yaşayanın ağzından yaşananlar, işte cami edebiyatı yapan başbakan.
Gezi parkı eylem yeri değil Fuhuş yeri göstermesiyle. İşte karşınızdakiler; “bira içer, fuhuş yapar”  bunlar dayağı da, ölümü de hak eder göndermesinde.
 Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yapmış: “Mesaj alınmıştır”
İyide ben almadım mesela mesajı. İçeriğini anlamadım. Daha doğrusu Sayın Cumhurbaşkanının “aldığı mesajın” ne olduğunu anlamadım.
Sayın Arınç’ın aldığı mesajın ne olduğunu anlamadığım gibi.
Kendi değerlerine, yurduna, yurttaşlarına en yansız haberleri sunmasını beklediğim haber kanallarım yok oldular 3 günlüğüne ve bazıları bağlı oldukları dış haber kanalları kadar bile dik duramadılar.
Gezi olayları başlangıcında; Yemek Programları, dizilerle gün geçiştirdiler.
“T.C. Anayasası 23. maddesine göre Basın hürdür, sansür edilemez maddesini ihlal ettiği için şikâyetçiyim” mesajları haber kanallarına bombardıman ediliyor.
İktidar sansürleyemediği sosyal medya üzerinden “ Yalan haber, yanlı görüntü” bunlar diyerek yüklenmeye başladı. Yandaşlar olayları 3 gün yok sayan kanallarda kendi bildikleri gibi anlatıyor. 
Farklı haber kanalları on binler, yüz binler yürüyor gazıyla yine provakasyanda…
Ne yazık ki dış basından izliyoruz kendi Türkiye’mizin, kendi İstanbul’umuzun, kendi Taksimimizin, kendi Gezi Parkımızın halini, direnişini, direnişçileri, polisi ve yapılanları.
 CNN Türk var ya. Onun bir de ağa babası var. CNN International
CNN International, Taksim müdahalesini canlı yayınla izleyicilerine aktarırken yayına Başbakan Erdoğan'ın başdanışmanı İbrahim Kalın diye biri katıldı.
Program sunucusu Christiane Amanpour adlı bir gazeteci bayan. 
Ekranda Taksim görünürken, Polis müdahalesi, gaz bombaları, Tomalar, Gezi parkı ve direnişçiler ekrandayken. Görüntülerde açıkça müdahale varken Sayın danışman:
“ Gezi Parkı'na müdahale yoktur” dedi…
Londra'da benzer bir müdahale olduğunu hatırlattı ve "Yarın Erdoğan göstericilere ne diyecek?" sorusuna Erdoğan'ın talepleri dinleyeceğini ancak görüşmenin içeriğini önceden kestiremeyeceğini söyledi.
"Kesmek zorundayım" diyen Amanpour'a Sayın Danışman "Devam etmeme izin verin" derken, Amanpour; Show is over "Şov bitti" dedi ve Taksim'deki muhabirine bağlandı.
Şimdi Amerika’nın Başbakanı gözden çıkardığı söyleniyor. "Şov bitti" bunun açılımıymış(!)
Bazıları hemen şöyle diyor: “Öyleyse yerine hazırladıkları biri vardır.” Varsa kim? 
CNN İnternational Amerika’nın ve veya Amerikan siyasetinin sesiyse;
Daha önceki yıllardan hatırlayacağımız : “ Tayyip'i deliğe süpürmeyin, kullanın” sözü artık hükmü kalmamıştır damgasını mı taşıyacak?
Provokatörler vardır. Her zaman olmuştur. Bu oyun bizim gözümüz önünde hep oynanmıştır ve oynanmaya devam edecektir.
Esas olan ders almak ve bu coğrafyada son sözün birbirine kırdırılmayan, farklılıklarına saygılı ve değerleriyle yaşamasını bilen Türk milletinin söyleyeceğinin tüm dünyaya haykırılmasıdır.
Bizde bir söz vardır. “Kurt Çakalın Oyununu Bozar” deriz.
Çakalın oyununu bozmanın yolu;
Hele birde onun gözüyle görebilmektir şu fani dünyayı. Herkesin beyaz olduğu dünyada beyazı fark edemeyeceğimizi anlamak ve siyah’ın en güzel beyaz’da fark edileceğini bilmek ve yaşamaktır.
Herkesin beyaz olmadığının bilincinde farklılığı görebilmek, dinlemektir. 
Bir kısım diğerine Laik, dinsiz, şerefsiz, Fuhuşçu, İçkici yaftalarıyla saldırıyor.
Bir taraf, badem bıyık, torba g..t, çember sakal, din taciri diye.
Başbakanın söylemi: “O park kokuyor ne koktuğunu siz bilirsiniz, anlarsınız”
Bir tarafta gezi parkının gerçek sahiplerine sahip çıkma ve konuşma iddiası diğer yanda kendinden bildiklerine kokuyu bilirsiniz mesajı.
Kastedilen gezi parkının eskiden Ermeni Mezarlığı olmasından kaynaklı gayri Müslim kokusu mu? Fuhuşçuların vücut sıvısı kokusu mu? Biracıların kokusu mu? Bilmiyorum. Bildiğim verilmek istenen mesajın kokusunun hoş olmadığı…
Bugüne, dünden bakmak lazım.
Başbakan evde zor tuttuğu %52 sayısı göndermesiyle salarım hepsini sokağa kor geçerim söyleminde oyların tamamını  İslamcılığa bağlanmış görünüyor
İki sarhoş söylemleri ile topçu kışlası inadıyla savaş ve rövanş oyununu oynuyor. 
Başka sesler, İran olmak, yapılmak istenildiği korkusunu ülkeme yaymaya çalıştı, çalışıyor.
İki tarafta devamlı tahrik etti, edildi, edilmeye devam ediyor. 
Hem de İktidar ve yöneticileri eliyle hem farklı seslerle.
Ülkemin tüm illerinde çalınan tencere tavaların derdi ve isteği “Özgürlük…”
AKP %52 nin İslamcı kesim oyları olduğu zannetme yanlışına düştü.
Toplumu muhafazakârlığa doğru dönüştürmek istedi.
Dindar ve Kindar nesil yetiştirme isteği Başbakana ait.
Gezi eylemlerine katılan İslamcı nitelemesindeki katılımcılar bunun böyle olmadığının göstergesi.
Sosyal yaşam geriye mi götürülecek? Kadınlar çarşafa mı sokulacak? Ülkem yaşanmaz hale mi gelecek? 
Hepsi bence saf sata.
İnsanım Anadolu’da ve yaşadığı coğrafyalarda hep oyunu bozdu ve bozmaya devam edecektir.
Yaşadığımız son ve büyük örnek ulusça verdiğimiz Kurtuluş savaşımızdır.
İktidar ve yöneticilerin gözüne çarpmak için muhafazakâr görüntüler veren memurlar, iş adamları varsa da. Yandaş basın, medya, yazar, yorumcu varsa da. %52’nin sadece bunlardan olmadığı açıktır. 
Diğer tarafta muhalefet aynı çelişkileri kaşıdı. Atatürk üzerinden Atatürk ilkelerine rağmen siyaset yapmaya ve halkı şekillendirmeye çalıştı.
Bir başka kesim baştan sona en kritik durumlarda iktidarla omuz omuza görüntü verirken Bayrak, Vatan, Millet söylemleri ve üstüne dinide kullanarak bazı değerlerin sadece kendi yandaşlarına ait olduğunu zannetti.
Bence; Halkın daha çok sokağa çıkması, hak ve özgürlüklerinin farkına daha çok varmasındandır. 
Özürlü bir vatandaşı sıra dışı grup üyesi, çapulcu, ayyaş ve fuhuşçu sayan iktidarın emri altındaki polislerin sıktığı basınçlı su görüntüleri doldurdu deklanşörleri.
Gözlerini kaybedenleri, gaz altındaki meydanları, insanları, polisle çatışan eylemcileri, polise küfür edenleri ve polisin öldüresiye dövdüklerine bastı deklanşörler.
Bir eylemcinin elindeki kâğıtta gözüme çarptı sizde gördünüz mü? Bilmiyorum.
“AKP olmadan dinimi, CHP olmadan Atatürk’ü, MHP olmadan Vatanımı sevebilirim” yazıyordu.
İşte mesaj. Kısa, net ve oldukça çarpıcı…
İktidarın temsil ettiği sınıfın büyümesi, palazlanması, merkez burjuvazinin elinden siyasi ve ekonomik iktidarı almışken, onu iktidardan düşürecek olan halk kitlelerinin ayağa kalkması onlar için sorundur. 
AKP’nin üstü üste kazandığı üç seçim, ülkemde bu düzenin artık yıkılmayacağı kanısını oluşturdu.
Sermaye çevreleri beslendikleri evin korumasını daha çok yapar oldu.
Farklı sesler çıktıkça bastırılmaya çalışıldı.
Ya bendensin ya başkasından anlayışı kafalara çakılmaya başlandı.
HES eylemcileri, Üniversite sınavlarına girenler, Sınav soruları aktarıldı, şifrelendirildi diyenler Terörist yapıldı.
Kim iktidara karşı konuşsa, hak arasa düşman gözüyle bakıldı. 
Hak ve Adalet unutuldu taraftarlık öne çıktı.
İşte size örnek: Afrika ziyaretini tamamlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’ye döndü. 
Erdoğan’ın uçağını karşılamak için AKP'liler bir dizi organizasyon hazırlamadı!
Hazırlamayanlar  "Milletimizin sevgilisi, Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika’dan dönüşünde herhangi bir karşılama programı yapılmayacaktır. Sağduyu ve feraset timsali AK Parti sevdalıları, her zaman liderinin yanındadır." açıklaması yaptı.
Ancak İstanbul’da 24.00'e kadar hizmet veren metro seferleri 04.00 olarak değiştirildi.
Hazırlamayanlardan ; "Her şeye rağmen teşkilatımızdan Atatürk Havalimanı'na akım başladı bilgisi geliyor. Sayın Genel Başkanımıza olan sevgi selini artık göğüsleyemiyoruz. Teşkilatımızdan Atatürk Havaalanına akın başladı. Gece 01.00’da oradayız" açıklaması geldi.
Karşılama kimi bağlar. Elbette partilileri. Lider karşılanır mı? elbette karşılanır.
Ama delikanlı gibi, ama "karşıladık" denilerek...
Yandaş bir gazetenin haberine bakın lütfen:
“Poliste, kamu malına zarar veren eylemcilerin tespitinin son aşamaya geldiği bilgisine ulaştı. Bu arada özellikle Ankara’da gerçekleştirilen eylemlere şehir dışından ‘psikopat’lar getirildiği yönünde çarpıcı bir bilgi ortaya çıktı.”
Bir yerlerde hazırda bekleyen Mobil Psikopat gruplar var demek ki. Kime lazım olurlarsa bindirilip otobüslere hop eyleme…
İşte bu bakış Doğruya doğru. Yanlışa yanlış diyemiyor.
Nereden beslenirsek kap yalamaya orada devam ediyoruz.
Karşımızdaki ne diyor diye hiç dinlemiyoruz.
Son olarak ve Demokrasi gereği(!) referandum dediler. İstanbul’da Gezi parkı için referandum yapılsın. Park mı kalsın? Topçu kışlası mı olsun?
Parkı hiç görmemiş İstanbulun taaa bilmem neresindekine Park mı kalsın diye soracaklarmış.
Neden sadece Taksim ve civarında yaşayanlara sorulmaz? Siyaset izin vermezde ondan. Yine kimsenin birbirini dinlemediği ortamda park siyasete kurban edilecekte ondan. Dilerim düşündüğüm gibi olmaz dilerim olaylar biter ve dilerim birbirimizi dinlemeye anlamaya başlarız.
Ne yazmıştı replik de senarist:
“Beni ben yapan yegâne şey;
Benden olmayandır. O yoksa sende yoksun.
Ne anlamın kalır. Ne rengin belli olur. Ne de tavrın…
İşte anlamamız ve demokrasimize katmamız gereken budur.
Benden olmayanın bana katacaklarını dinlemek…”
Ve şöyle bitirelim.
Selamün Aleyküm de bizim Merhaba’da.
Günaydın da bizim Hayırlı Sabahlarda.
Hoşça ve Dostça Kalın. Saygılarımla…