Röportaj: Kıymet Aslan


Kendisine merhameti olmayanın, başkasına merhameti olmaz

Kendisine saygısı olmayanın, başkasına saygısı olmaz.

Kendisine hayrı olmayanın, başkasına hayrı olmaz.

Şiirdeki dizelerden de anlaşılacağı üzere her şey insanın kendisiyle başlayıp, kendisiyle bitiyor. İnsanın okudukça ufkunda bir yolculuk yapmasına yardımcı “kitaplar ve okuma alışkanlığını” konu edindiğimiz bir röportaj gerçekleştirdik.   

                Okuyarak edindiğimiz bilgileri insanın kendine yansıtabilme yeteneği bir uzun yolculuktur. Beşikle başlar, mezarla biter. Okuma; kararlılık ister, sabır ister. Okuma bir arayıştır, hakikati, doğruyu arayış yoludur.. Her arayış içinde bulma heyecanını barındırır. Bulursunuz, ikinci, üçüncü… Arayışlar başlar. Umut ve heyecan, okumanın ayrılmaz iki vasfıdır. Okuma insanlığın, umut ve heyecan da canlılığın şartıdır.

                Bilgi çağında başarıya giden yollara baktığımızda okuyan insanları görmekteyiz. Ülkelerin gelişmesine, refahında katkı sağlayan liderlerin hep okuyan, bilgili ve başarılı insanların olduğunu görmekteyiz. Ülke genelinde olduğu gibi Bilecik'teki kahvehane sayısının oldukça fazla olduğunu düşünüyorum. Bu fazlalık kahvehanelerde vaktini bozuk para gibi harcayarak değerli zamanını öldüren, okuma alışkanlığının uzak tutulduğu ortamlar olarak göze çarpıyor. Hiç kahvehaneye gitmedim, bu bilgiyi de okuyarak edindim. Okuyarak düşünceleriniz gelişir, hem de ifade yeteneğiniz güzelleşir hale geliyoruz. Kendimize bu iyiliği yapmalıyız. Peki Bilecik'e okumaya giden yolculuklar arasında bize sunulan imkanlar yok değil.

****

                Bilecik'te geçtiğimiz aylarda açılışı gerçekleşen “KİLİTSİZ KUMBARA” kitap kafeterya sahibi Hülya Ateş Kayhan’la yolumuz kesişti. İyikide kesişti.

                Bir tarafın yazma sevgisi, bir tarafında okuma sevgisi yolları kesişince ortaya okuma ve yazmanın konuşulduğu bir söyleşi ortaya çıktı.

                Okullarda öğretmenlerimiz Okumayı sevdirmek,  kitap sevgisini aşılamak amacıyla yıllarca uğraşır dururlar. Onlar uğraştıkça öğrenciler okumamak için direnirler. İstisnalarımızda var elbet!

                Kilitsiz kumbara aynı zaman-da diğer ismi olan “SILA Kültür Kitap ve Sanat evi” sahibi Hülya Ateş Kay-han, bu dirençe karşın bir tespit yaptı.

                Hülya Hanıma göre, “ İşin sırrı Arı misali bal yapabilmekte gizli” yani Tercih sunmak gerektiğini söyle-yerek İnsanların kendine geleceği değil, kendini unutacağı mekanları daha çok  aradığına, Dingin kafasıyla eşiyle, dostuyla, hatta kendiyle buluşacağı, kendiyle sohbet edebileceği, insanın kendine randevu verebileceği bir yerinde olması gerekiyor. Bu bahsettiğim zemin “okumanın” olduğu her yerdir.” diye söylüyor.  

                “Önemli olan çok kitaplar okumak değil, kişi okumaya aslında kendinden başlamalıdır. Yine kişi kendini bilmese, başkasını bilmez. Kendini bilmeyi nereden öğreneceksin? Tabiki Hz. Allah'ın gönderdiği kitaplardan, hadislerden ve ölümsüz(iz bırakmış)  insanların yazdığı kitaplardan…”

                Diğer yandan Okumanın hayat standartımız haline gelmesi gerektiğini, yoğunluğuna göre kitap okuma akşamları, kitap okuma günleri olması gerektiğini, sonunda da bir evin içi, okul gibi olması halindede kendiliğinden okuma alışkanlığının artacağına dikkat çekilen röportajımızda tüm bunları konuştuk.

Muhabir:Kıymet ASLAN -Kısaca Hülya Ateş Kayhan Kimdir?

                Hülya ATEŞ KAYHAN :  1964, Kayseri Doğumluyum. Kayserş Lisesi ve Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ve Anadolu Üniver-sitesi İlahiyat Önlisans mezunuyum. Evliyim.

ASLAN -Bilecik'te Kitap evi açma fikri sizde nasıl oluştu? Eksiklik mi gördünüz?

“Ruh katabilmek için…, o ruhu canlı tutabilmek için…”

                KAYHAN-  Peygamber Efendimiz(s.av) miracı şerifte İstanbul'u görünce “Bu ne güzel beldedir yarabbi, Hz. Allah'ta senin ümmetinin feth edeceği belde buyurur. Peygamber efendimiz (sav) de "O ne güzel askerdir, o ne güzel kumandandır." hadisi şerifi irad olunur. Bundan yola çıkarak İstanbul'un fethine bizler yetişemedik. Sahabeyi kiram bu hadise nail olabilmek için  gencinden yaşlısına kalkıp gelmişler. Fatih Sultan Mehmed Han, Akşemsettin, Ulubatlı Hasan gibi nice erler bu hadisi şerife bizler olamadık ama onlar muhatap olmuşlar. Sadece efendimizin hadisi bundan da ibaret değil. "Sizin en hayırlınız Kuran’ı öğrenen ve öğretendir". Hadisi şerife muhatap olabilmekte bizim için mümkün. Bende şahsım adına böyle bir eğitim almayı tercih ettim. Ayrıca insana hizmet amaçlı, kitapları alanda kazanacak, satan kişide. Hem madden hem de manen! Onun için böyle bir işyeri açmayı uygun gördüm. İnsan sadece bedenden oluşmuyor. Ruhtan da oluşuyor. Ruh bedeni terk ettiği zaman ölüm gerçekleşir. Canlı ceset gibi dolaşan insanlar topluluğu olmaktan, insanımızı çıkarabilmek için, bir nebzede olsun ruh katabilmek için, o ruhu canlı tutabilmek için, böyle bir işyeri açmayı uygun gördüm.

                İkinci sebep ise, Aslında kendi aradığım şeyi yaptım. Ayakta kitap bakmayı hiç sevmem, bir tarafa oturup hafif inceleyip, özümseyip hemen o şekilde almak isterim. Ayrıca gürültü kirliliğinin yoğun olduğu günümüzde nereye gitsek, bir otobüse biniyorsunuz istemediğiniz bir müzik, bana soran yok müziği seviyormusun, sevmiyormusun ordan bir gürültü kirliliği beynimizi işgal ediyor, başka bir yere gidiyorsun yine bir sürü ses. Artık insan dinlenmek istiyor. Veya insanlara sunulanı değilde tercih etmesini sağlayacak imkanlar vermek gerekiyor. Tercih sunmak gerekiyor. İnsanlar gidiyor, kendini unutacağı mekan arıyor, kendine geleceği değil! Kendini unutup üzerini küllüyeceği mekanlar. Sürekli küllenmiş bir hayat. Dingin kafasıyla eşiyle, dostuyla, hatta kendiyle buluşacağı, kendiyle sohbet edebileceği, insanın kendine randevu verebileceği bir yerinde olması gerekiyor.

                İnsanlarda bir ufuk açmak, bir pencere açmak istedim aslında, düşünce penceresi, gelenle biraz hasbihal etmek, küçük çocukta olsa sohbet etmek amacı taşıyor.

                -Kendimiz için doğru olan kitabı nasıl anlarız?

                “Hz. Allah'ın ilk emri "Oku" Nasıl oku? "Allah'ın adıyla oku" temel kitaplardan tutunda ölmez insanların, daha ziyade cesedi çürümez insanların bir çok eseri mevcut burada. İnsanın dünya ve ahiret saadetini birlikte yaşayacak, yaşatacak kitaplar var. Her şey kullukta gizli, kitap yazan kişi elinde siğarası, çayı, ekranda her türlü görüntü maksadı para kazanmaktır. Bu maksatla kitap ortaya çıkaranlar okuyucusuna, kişiye çok ta bir şey katmaz. Eğer kişi, yazdığı şeyi özümsüyorsa, yaşamışsa o kitaplar, bazı kişilerin kitaplarını okuduğun zaman kişiyi harekete geçirecek doğru kitap işte o'dur.”

“Kişi okumaya aslında kendinden başlamalıdır”

                “Peygamber efendimize alemlere rahmet olan sevgilisine yani kainatın kitabı,  kıymetli olmasaydı, okumak bu denli kıymetli olmasaydı, bazı olaylar vuku bulmazdı. İlk insan, peygamber Hz. Adem'i yarattı. O'na suhuf (sayfalar) vermezdi. Son peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) yine Kuran'ı Kerim gönderip onu korumayı bizzat kendisi garanti etmezdi. Ama nasıl okumak değilmi?

Kitap seçimlerimizde, biz toplumun birer “hastalığı” diyelim. Genel derdi poz vermek, şekil! İstanbul'un fethini panoramadan, TV'den izlersin, çok beğenilir! Ama ne oldu diye sorsan bilmez, manası nedir diye sorsan yine bilmez öyle değilmi? Tarihi yerlerde poz verir, "ay ne güzel ecdadımız var" der ve geçer!

                Ecdadı ecdat yapan, Devleti Ali – Osmanlı'yı Ali devlet yapan özellikler nelerdir bilmeyiz!.. Sevgili Kıymet, Tarih okumak farz. Kuran-ı Kerim'in dörtte üçü de tarih. Yunus Emre'yi hepimiz bilir ve severiz. Çok hoşgörülü bir insan. O hoşgörünün kaynağı ne? "Sevgi"! Yunus Sevgi dolu bir insan! Yunus'u “yunus” yapan değerleri bilmezsek, öğrenmessek , yaşamazsak “hayat” sadece lafta kalır. “Lafla peynir ekmek gemisi yürümez” Üniversiteleri kapısına kocaman yazmak lazım. "İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmessen yaa nice okumaktır"

                Önemli olan çok kitaplar okumak değil, kişi okumaya aslında kendinden başlamalıdır. Yine kişi kendini bilmese, başkasını bilmez. Kendini bilmeyi nereden öğreneceksin? Tabiki Hz. Allah'ın gönderdiği kitaplardan, hadislerden ve ölümsüz (iz bırakmış) insanların yazdığı kitaplardan, onlar ilme o kadar kıymet vermişler ki, yaşayış biçimlerini ilme göre yönlendirmişler ki, okuyarak hepsini görmek mümkün…Hocaya hürmet, kitaba hürmet, kabeye hürmet bunlar sayesinde ilim değer bulmuş.

“Beraber kitap okuma zevkini yaşayamadıkça toplum olarak daha sancılar çekeriz”

                Şimdi edep kalmazsa, hürmet kalmazsa öğretenin kendine saygısı olmazsa yalnızca okumaktır, ya nice okumaktır. Yani öncelikle insan kendinden başlamalıdır okumaya! İnsan, beden ve ruhtan ibaret olduğunu bilip 3 öğün nasıl yemek yiyorsak, çocuğumuza açmısın, ne yedin, sürekli aynı yemeklerle beslenilmez, dediğimiz gibi ne kitap okuduğunu, beraber kitap okuma zevkini yaşayamadıkça toplum olarak daha sancılar çekeriz. Çünkü günlük, tesadüfî yaşıyoruz. Ne okuyacağını bilmiyor, gündemde ne varsa onu kendine üstleniyor ve onu yaşadığını görüyoruz.

“Biz hanımlar olarak  güzel örnek olmalıyız”

                İnsanın bir hedefi olmalı! Hedefi olan kişi yolundan sapmaz, nereye gideceğini bilir. Kitapları insana işte bunları öğretiyor. Sanki, “düşünüşü” insanlar hep sonraya bırakıyor. Hayatın içersinde sınavlar, koşturmalar her yerde ama düşünce, fikriyat olayı en sona kalıyor.

                Fikriyatı öne almayı başarırsak olur bu okuma sevdası! Biz hanımlar olarak güzel örnek olmalıyız aslında bir kitap alıpta çocuğunun karşısında kitap okursak, çocuğa “annem bugün kitap alıp kitap okudu” dedirtebiliyor muyuz. Güzel örnekleri de var. Hanımlarımız kızmasınlar bana ama günler yapılır. Yer yer pişman olurlar yer yer şişman olurlar. (gülüyoruz) O günlerde, hiçbir fikri tartışma ortamı, kitaba dair bir konu yoktur. O hep kendi içinde yaşanır.

 

“Biz zaten iç başarıya değilde dış başarıya odaklıyızdır”

                Ekranlar bize ne sunarsa o tartışılır ve konuşulur. Onun dışında bir dünya yok sanki. Hazırcı bir toplum, kolaya kaçan toplum halindeyiz. Mesela , bir hediye alıyoruz, kaçımız kitapları hediye olarak görüp hediye olarak vermekteyiz. En güzel hediye “kitap”tır. Eğer en güzel hediye “kitap” olmasaydı Peygamber Efendimiz (sav) miras olarak kitabı bırakırmıydı? İnsanın önüne ne geldiyse okumak değilde, birilerine kendimizi ispat etmek için, entel olmak için, kitap okumak da ayrı bir mesele. Biz zaten iç başarıya değilde dış başarıya odaklıyızdır. Ne yazıkki! Toplum olarak birilerine bir şeyler ispat edeceğiz diye okuyor, sayfa karıştırıyor ve kapatıyoruz. İşte! Kitap bunun için okunmaz.

                Diyorsunuz ki, Kitap okumayı hafife almamak gerekiyor, kitap okumak ciddi bir iş, meslek… Bu açıklamalarınız sonrasında bende bunu söylemeden geçemedim.

-Hülya Hanım, “Kilitsiz Kumbara” ismi dikkatimi çok çekti, bu ismi tercih etmenizin bir sebebi varmı?

                Herkesin istifade edebileceği, kilidi olmayan, bilgilerin herkesçe kullanılabileceği buluşma yeri. Birikim özelliği taşıyor.

-Bilecik'te okuma alışkanlığının nasıl artacağına inanıyorsunuz?

                Kültür okutulup, unutuldukdan sonra geriye kalan şeydir, Kişinin kendinde bıraktığı izdir aslında. Bir insan herhangi bir şeyi okur ondan öğrenir ve anladığından geriye kalan şeydir. Mayadır, kültür. Bu kültürle gelen alışkanlıklarımız sağlamlaştığında artış olacağına inanıyorum.

                Sonra çocuklarında doğru kitabı seçmeyi ve öğrenmeleri gerekiyor. Ki doğru seçimi her konuda yapabilmek biraz zor olsa dahi. Kitap seçimlerimizde sadece görsellik, kolay okunabilen şeyler seviliyor, kimse zoru seçmiyor. Hatta biride okuyup önüne koysa ne kolay olacak. Çünkü insanlar sanal alemde yaşıyor. Birbirinden kopuk, iletişim çağında iletişim yok. Suya gidip susuz gelmek gibi bir şey. İnsanların yaşam şekli…

- Halkımızın sevdiği ve örnek aldığı  ilin önde gelen isimleri birlikte gerçekleştirecekleri aktivitelerde vatandaşlara çeşitli mesajları vermesi mümkün.

Örneğin sigara içmemekten spor yapmaya aynı şekilde kitap okumamaktan kitap okumaya yönelik platformların hazırlanması “Bilecik'te okuma bilinci”nin arttırılmasında bir takım çalışmaların fayda sağlayacağını düşünüyorum. Yani Bilecik'te sevilen, tanınan A kişisinin kitaba dair girişimleri gençleri peşinden sürükleyebilir kanaatindeyim. Kitap okumaya yönelik bir sosyal sorumluluk hareketi oluşturulamaz mı?

                Beyin cimnastiği yapılıp böyle şeyler düşünülebilir. Bilecik'in önde gelen isimleri biraraya gelip kitapların okunmasına yönelik mesaj vermesi, çağrılarda bulunması ve çeşitli kampanyalar düzenlenmesiyle bu çalışmalar zaman içersinde bir çıkış yolu olabilir. Yazarları belirleyip imza günleri, kitap fuarları arttırılabilir. Senelik aylık olan günleri haftalığa dönüştürebiliriz. Alternatif sunmak lazım gençlerimize, popüler kitapların  yazarları çocuk kitapları gibi herkesime hitap edebilecek farklılıkta kişiler getirtilerek bir düşünceyle aracı olunabilir. Bu sorunuzda okuma alışkanlığında düşünülebilecek önemli, mümkün bir şey evet..

-Şuana kadar tüm söylediklerinizden ben aynı zamanda özel işletme statüsü taşımasının yanı sıra sosyal sorumluluklarınızıda yerine getirebileceğiniz çıkış noktası gibi gördüm.

                Teşekkür Ederim, Kitap Kültür Sanat evi olduğu için hanımlarında istifade edebileceği arz talep dengesi bağlı Kültür sanat evi dedik Onun için iğne oyası gibi işlerin yapımı söz konusu. Bu çalışmayı bilmeyen hanımlarımıza, genç kızlarımıza öğretecek kişilerde var. Gruplar hem iğne oyası öğrenip, sonrasında haftanın belli günlerinde bunları sergilenmesini, bu tarz etkinliklerde zaman içersinde düşünülen şeyler arasında.

-Okul öncesi eğitimde, kitabın yeri nedir?

                Aileler, çocuklarının kabili-yetine göre değil, kişisel isteklerine yönelik mesleklere yönlendirme yaptığı aşikar. O Halde önce aileye edebiyata dair mesleklerin varlığını mı kabul ettirmek gerekiyor.

                Okumak bir kültür aslında Bilecik'e özgüde değil. Aileden gelen, daha çocukken başlayan bir sorum-luluk. Mesela Bilecik içinde çocuğuna kaç kişi masal okuyarak uyutuyor ve hangi masalı okuyor? Ne okuduğuda önemli. Belli yaşlar arasında okul öncesi dönemlerde önce işitsel, sonra görsellik girer, sonra çocuğun kendisine anlattırırsınız hikayelerini yazılı ve görsel kitapçıklarla bunları sağlamak mümkün olmalıdır. Zaman zaman kişi anlatır. Baktığınızda buda en güzel iletişim araçlarıdır. Herkes bir hedefe koştuğu için zaten ailenin bir araya gelmesi zor. Herkes yorgun. Onun için çocuğun o ihtiyacıda havada kalıyor.

                Mutlaka bu konuştuklarımız hayat standartımız haline gelmeli. Haftada 1 yoğunluğuna göre kitap okuma akşamları, kitap okuma günleri olmalıdır. Ev, okul gibi olmalıdır. İlla insan tiyatroyada gitmez duygularını evdede giderebilmelidir.

-Çocuklardan hep doktor, mühendis olması beklenir. Büyüyünce ne olacaksın sorusu çocuğun peşini asla bırakmaz. Ama  yazar olması beklenmez. Çocuklar aileleri tarafından yazar olmaya, edebiyat yönünün gelişmesi için teşvik edilip, bu yönde çocuğa imkan sunmak gerekmez mi?

-Çocukların içine edebi yönleri aşılayabilmeyi neden başaramıyoruz?

                Ailelere tabiî ki çok görev düşüyor, hiçbir anne baba çocuğuna bir mektup yazmıyor, Oturup zaman zaman o duyguları birbirine aktarmalı, şimdi uzaklarda gibi yaşanıyor. Hayat koşturmasında bir not bırakabilmelidir. Kitabının arasına, ceketinin cebine, duygularını aktaran bir mektup bırakılabilir. Çünkü bazen duygular mimiklerle aktarılmaya-biliyor. Hayatın sırrı aslında insanın hem kendini okuması hem her insan bir kitaptır aslında karşısın-dakini de okuyabilmek, duruşuyla beden diliyle anlamak kitap okumanın faydaları haline dönüşüverir zamanla. Eğer kendini okuyamıyorsan başkasını da okuyamazsın, başkasına kıymet vermiyorsan onun o gözlerindeki sevince ve hüzne karşılık veremi-yorsan sadece okumaktır. Ya nice okumaktır. Okuduğun kitapta öylesine oluyor.

 -Sizin kitabınızdan bahsedelim..

                Adı Efnan, ("Gündüz seninle, gece seninle aydınlanır") yılların birikimi tabi 1 günde olmuyor, Hz. Allah'ın lütfuyla Kişinin kendine ait hiç bir şey yok aslında. Hz. Allah'ın verdiği el, verdiği gönül ve oynattırdığı kalemle yazılmış acizane şiir kitabı. Efnan Rahman suresinde geçen bir isim. Cennet Çiçekleri demek. Bende gönül bahçemden derleyip yazdığım için böyle bir isim tevafuk koydurttu. Yaşanmışlıklar baktığın zaman insanı okumaktan bahsettik ya geçmişi irdelemekten, olayı irdele-mekten, geçmişe gitmekten, ileriye doğru bakmaktan yola çıkarak yazılmış gönül telimi titreten dizeler.

                               Her zaman ben kişilerin basma kalıp düşünce dışında, düşüncesinin duygu-larının içini doldurmasını isterim. Baktığınızda Güzel, süslü bir kutudur ama içini açarsın boş. İnsanın o güzel özünü fıtratını yakalaması için toplum olarak ne gerekiyorsa yapmak lazım. Hz. Allah öyle buyu-ruyor.” Ben insanı eşrefi mahluk olarak yarattım” Yani o insani özelliklerini yakalayıp sürdü-rürse o özelliklerde belirtilmiş meleklerden üstün olur. Hz. Allah eşrefi mahluk olarak yaratmış olduğu şu insanı meleklerdende nasıl üstün kılabiliriz. diye kainatın efendisinin derdiyle dertlenmek lazım. Hayatın sırrı o. Bizden önce ne gidecek, bizden sonra olacak şey nedir. Büyük hesap yapmak lazım. Küçük şeylerle uğraşmamak lazım. Hangi mesleği icra edersen et aslında büyük düşünüp insana hizmet etmek “sizin en hayırlınız insanlara en çok faydanız olandır” hangi noktada nasıl bir boşluk doldurabilirim diye her zaman her konuda bunun hesabını yapabilmek lazım.

                İşin sırrı Arı misali bal yapabilmekte gizli, yine her şey dönüyor dolaşıyor edebe geliyor. İlmin zekatı %100. Kitaba böyle hürmet edilirmiş. Mürekkebe böylesine kıymet vermişler. Ne kadar hürmet edersen sana dönüşümü güzel olur. Ecdadımız bir evrakı abdestsiz imzalamamışlar. Bilmek ayrı onu taşımak ayrıdır. İnsan kainatın sahibine teşekkür etmesini bilmezse, kainatın sahibini bilmez ise ne bilebilir eşyanın kıymetini bilebilirmi? İnsanı rabbi ile alemlerin efendisiyle varlık sebebimizle buluşturabilmemiz lazım. Kendimizi onunla hemhal edebilmemiz lazım.

-Kitabınız ne zaman yayınlandı?

2013 yılının Nisan ayında basıma girdi.

- Bazen kitapta yazılan uzun uzun cümleleri, 1 satır şiir herşeyi anlatıyor. Bu yüzden şiir'e hep hayran kalmışımdır, ama dediğiniz gibi Allah vergisi bir kabiliyet istiyor.

                Şairin birisine yazarın birisi derki “gazetede köşe yazısı yaz.” Şair de derki “az yazarım çok para isterim.” Olurmu hem az yazacaksın hemde çok para isteyeceksin diye itiraz edince yine şair “az şeyle çok şey anlatmak, daha zor onun için” der. Böyle ince tabii. Hz. Allah doğru şeyler yazabilmeyi, doğru şeyler anlayabil-meyi, anlaşılabilmeyi nasip etsin.

-Bir kitabın en çok satan kitap olma özelliğini neye bağlıyorsunuz.

                Bana ne okuduğunu söyle sana kim olduğunu söyliyeyim. İnsan merakından da okur, kendini geliştirmek içinde okur. Şahsen okuduğum kitap beni daha ileriye götürmüyorsa bırakırım Aşağıya ineceksem aşağıdaki hazineleri de keşif etmek isterim. Hani daha yukarıya çıkabilmem lazım. Bilindik şeylerin, güzel şeylerin binlerce defa tekrarıda güzel. Orda da dururum ama beni geri götürecek şeyleri okumam. Faydasız şeylerden kaçın-mak lazım. Kafa sporu yapamıyorsam, gönül sporu yapamıyorsam orada dururum.

                Okumanın yararlarına baktığımızda  “Okuma, düşünceyi besleyip düşünme yeteneğimizi geliştirir ve kelime hazinemizi genişletir. Okuma sayesinde konuşma kabiliyetimiz gelişir, düzgün ve güzel konuşur, güzel yazar hale geliriz. Okuma gaye değil, araçtır. Okumanın sonunda bilgi edinmeli, faydalı şeyler öğrenmelidir. Okuduğumuz metin tarih ise günümüze ışık tutmalıdır; ahlak kitabı okuyorsak davranışlarımız düzel-melidir. Okuduğumuz bilgilerden faydalanmalıyız ve onları hayata tatbik etmeliyiz; aksi halde marangozluk kitabı okuduğu halde hiçbir şey yapamayan adama benzeriz.” 

Editör: TE Bilişim