AK Parti Bilecik eski Milletvekili Fahrettin Poyraz, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri kapsamında katıldığı sempozyumda 15 Temmuz 2016 yılında Fethullahçı Terör Örgütü tarafından düzenlenen darbe girişimi hakkında konuştu. 15 Temmuz darbe girişimi öncesi ve sonrasında yaşanan siyasi süreçlerden bahseden Poyraz, darbe girişimi için, “bizi bizle vurmaya çalıştılar” ifadesini kullandı.

Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi tarafından 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri kapsamında "Bütün Yönleriyle 15 Temmuz: Sosyal, Kültürel, Dini ve Hukuki Açıdan 15 Temmuz Darbe Girişimin Analizi Sempozyumu" gerçekleştirildi.

Programın açılış konuşmaları ASBÜDEM Merkez Müdürü Öğr. Gör. Dr. Gazi Doğan, Şehit Ahmet Özsoy’un eşi Yasemin Özsoy ve 22. 23. ve 24. Dönem Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan tarafından yapıldı. 

22. 23. ve 24. Dönem Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, programda yaptığı konuşmada, Fethullahçı Terör Örgütü tarafından düzenlenen darbe girişimi öncesi ve sonrasında yaşanan süreçlerden bahsetti. “15 Temmuz’da milyonlar kanları pahasına bu mücadeleyi nasıl verdilerse biz ve bizden sonrakiler de bu mücadeleyi vermeye devam edecektir” diyen Poyraz, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“BİZİ BİZLE VURMAYA ÇALIŞTILAR”

Bu olayı diri tutma anlamında her dönem konuşulmasının önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Bu olayı her yönüyle analiz etmek çok önemlidir. Olayın arka planında boş bırakılmaması ve ihmal edilmemesi gereken, tartışılması gereken tarihi bir yönü var. Bu millet şanlı ve büyük bir millet. Binlerce yıllık bir geçmişi olan bir millet. İslam ile müşerref olduktan sonra da İslamın sancaktarlığını yapan bir millet. Büyük coğrafyalarda bıkmadan, usanmadan yüzyıllarca hizmet etmiş bir millettir. Bunun bir bedeli vardı. Zaman zaman bu bedel bizden önceki nesiller tarafından farklı coğrafyalarda ödendi ama ne hikmetse son birkaç asırdır yaşadığımız bu fetret döneminde Osmanlı ve Türk aydını bu fetret dönemini sorguladı. ‘Bize ne oluyor?’ sorusunu sordular ve çıkış yolları aradılar. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden başlamak üzere de ciddi bir modernleşme tartışması yaşandı. Bu modernleşme tartışması sonrasında Osmanlı Devleti’nin son dönem aydını ve Cumhuriyetin ilk dönemi aydınları bir karar verdiler. Bu modernleşmeyi de mutlak batılılaşma anlamında algılayıp, kurtuluşu burada gördüler. Bu doğrultuda da modernleşme uygulamalarını bizzat devlet gücünü kullanarak halkı, modernleşme adı altında halkın kabul etmediği olaylarla karşı karşıya bıraktılar. Burası çok önemlidir çünkü halkın binlerce yıldan beri inancı ve geleneğiyle beraber taşıdığı ve vazgeçmek istemediği değerleri vardı. Halk için ama halka rağmen anlayışıyla devlet gücünü de kullanarak bu değerlerden vazgeçirmek istediler ve halk bunu her yönüyle engelledi.

“İSLAM İLE KANDIRMAYA ÇALIŞTILAR”

Dışarıdaki işbirlikçileriyle birlikte birşey daha denediler. ‘Madem bu toplum dönüşmüyor o zaman bu toplum içerisinde onlardanmış gibi olan ve onlar gibi görünenlerle biz bunlara tesir edebilir miyiz?’ dediler. Bizim binlerce yıllık geçmişimizde ve kökümüzde olan cemaat ve tarikat yapılanmaları çerçevesinde bizim içimizdenmiş gibi görünen hala şu anda da tartışmamız gereken bu yapılardan bir tanesi üzerinden topluma sirayet etmeyi denediler. Bizi bizle vurmaya çalıştılar.  Bizi Allah’la, İslam ile kandırmaya çalıştılar. Ben 13 yıl milletvekilliği yaptım. O dönemlerde bizde destek verdik. Bunların yaptığı faaliyetleri topluma faydalı olan şeyler olarak gördük, öyle görmek istedik. Arka planda uzantılarına baktığımız zaman dış destekli bir takım yapılar olduğunu farkettik belki de kondurmak istemedik ama binlerce yıllık geçmişte farklı çehrelerle bu çevredeki insanlar, bu milletle uğraşma noktasında mücadelelerinden vazgeçmediler. Bu toplum direndi aslında birkaç asırdır direniyoruz. Devletin bu sert, çarpık uygulamalarıyla bu zaman zaman başörtüsü uygulamasıyla karşımıza çıktı. Özellikle son bir asırdır bu çarpık uygulamaları sürdürmek noktasında kararlı olan bu irade ve arkasındaki güçler en nihayetinde anladılar ki, ‘zor kullanarak, dayatmada bulunarak bu milleti dönüştürme noktasında istediğimizi elde edemeyeceğiz. O zaman onlardanmış gibi olanlarla bu işi nasıl yapabiliriz’ noktasında getirdiler. 15 Temmuz akşamı yaşananlar da bir yönüyle bunlardır.

“AKILLARI YOK”

O akşam çok ilginç sahneler oldu. Cinayetleri işleyip, ondan sonra “ya susadım bir bardak su yok mu?” deyip TÜRSAT kampüsünün giriş yerine oturup sünnete uyuyorum diyerek suyu oturarak içen katiller ordusu vardı karşımızda. Oradan can çekişen insanlar varken, ‘Ne yapalım, onlar ölmüşseler de, biz hata yaptıksa da onlar şimdi şehittirler’ gibi şeylerle bizim kutsallarımızı suistimal edenler vardı. Samimiyetlerinden de şüphe etmiyorum o adamlar böyle inanıyor çünkü inancı çarpık, maalesef böyle insanlarla muhatap olmak zorunda kaldık. Arada hatalar yapıldı. 15 Temmuz sonrası FETÖ terör örgütüyle mücadele noktasında. Benim de bir arkadaşım tabiri caizse kurunun yanında yaş da yanar misali Bolu Cezaevi’nde bunlarla birkaç ayını geçirmek zorunda kaldı. Çıktıktan sonra ondan ne yaşadığını dinlerken şunu anlatıyordu: “Bunlar anlaşılmaz insanlar” diyordu. Tamamı rütbeli asker, sabah namazında kalkıp namazlarını kılıyorlar. Sonra yatıp kalktıktan sonra nafile ibadetlerini yapıyorlar ama akılları yok.

“ANADOLU İNSANI İRFANI DEVREYE GİRDİ”

Cenabı Hak’kın tüm diğer canlılarından ayırma noktasında olan akıl onlarda yok, akılları gitmiş yerine başka bir şey gelmiş ama inanç var. Teşbihte hata olmaz kimseyi küçük görmek için söylemiyorum ama bir Hindu’da ineğe tapıyor. Bunlar da Pensilvanya’dakine tapıyorlarsa yapacak bir şey yok. Neyi konuşmamız gerekiyor bence bu çarpıklığı bütün yönleriyle masaya yatırmamız gerekiyor. Bir daha 15 Temmuzları yaşamak istemiyorsak Anadolu insanı olarak 15 Temmuz akşamı Anadolu insanı irfanı nasıl devreye girdiyse, birbirinden bağlantısız milyonlar sokağa akıp, ‘bu yapılan yanlış. Din kisvesi altında, İslam adı altında bize dayatılan şey de yanlış’ deyip o feraseti ile bunu hissedip, buna hep birlikte tepki koyduysa bundan sonra da bunu diri tutma noktasında bizim millet olarak uyanık kalmamız gerekiyor.

“BİZİM MÜCADELEMİZDE KAYBEDEN YOK”

Bunun yanında daha büyük bir sorumluluğumuz var. Bu çatışma alanlarını ortadan kaldıracak kanallar açmamız lazım. Devleti yönetenler olarak şu anda mümkün olduğu kadarıyla çatışma alanları ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Son 50-100 yıllık dönem zarfında millet ve devlet arasında sorun olarak görülen ne varsa bunlar ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bizim devletle milleti kaynaştırma ve kökü binlerce yıllık geçmişe dayalı olan bu milli ve manevi değerlerimizi yüceltme noktasındaki mutabakatımızı en üst noktaya taşımak ve yeniden büyük medeniyetimizi inşa etmek için hassasiyetimizi tüm detaylarıyla projeleri ortaya koyma noktasında iddiamızı sürdürmemiz gerekiyor. Mücadelemiz bitmedi, bitmeyecek. 15 Temmuz’da milyonlar kanları pahasına bu mücadeleyi nasıl verdilerse biz de ve bizden sonrakiler de bu mücadeleyi vermeye devam edecektir. Şüphemiz yok biz doğruyuz ve haklıyız. Biz kaybedeni olmayan bir mücadele içerisindeyiz çünkü biz inancımız gereği hayatı sadece dünya hayatı olarak görmediğimiz için yaptığımız şeylerin bir gün hesabını verme şuuruyla hareket ettiğimiz için kaybedeni olmayan tarafta olduğumuzu düşünüyorum. Bu mücadelede kanlarını ve canlarını vermiş tüm şehitlerimize rahmet diliyorum.” Korkmaz Kesik

Editör: Korkmaz Kesik