Malum bizim başkan neredeyse ilk seçildiği günden bu yana şehrin merkezinde bulunan Seven çarşısını yıkacağım diyordu. Konu son yerel seçimde neredeyse tüm partilerin başkan adaylarının da seçim vaatleri arasında farklı biçimlerde (İş merkezi, park v.b gibi) yer almıştı.
Sağır sultanın duydu yani, duymadıysanız kabahat sizde.
Neyse efendim, iş döndü dolandı 2015 yılsonun da belediyemiz Seven çarşısı kiracılarına bir yazıyla kabaca; “Arkadaş kusura bakma, seninle sözleşme yenilemiyorum, boşalt” dedi.
Başkanın, eski tekel binasının bulunduğu yere “bina yapıp esnafımızı mağdur etmeyeceğiz” sözünü falan boş verin. Yazılı belgemi vardı. Bir kaç “ha hu” diyen olduysa da Seven Çarşısı boşaldı, boşalıyor.
 Başkan,” 1 Haziran 2016 ya kadar size süre o zamana kadar kendinize dükkân bulursunuz” da dedi. 1 Haziranda kazmayı vuracağız açıklaması o günlerde basına düşmüştü.
Eee, başkan baktı Haziranda Ramazan var, şimdilik ses çıkarmadı.
Her halde bayram sonrası ilk kazma TINKKK…(Hatta yerel medyaya haberi düştü bile)
İyide niye yazıyorsun derseniz anlaşalım.
Dert yıkılması değil, dert başkanın Seven çarşısını yıkıp yerine KENT MEYDANI yapacağız açıklaması.
Sonradan karar değişti mi bilmemde, eğer karar hâlâ KENT MEYDANI ise yazacak iki satır yazım var.
Şimdi bayram sonrası ilk kazma” TINK” dedikte, yapılacak olan ne.
Bilen varsa beri gelsin. Bu sürede üzerinde çalışılmış bir proje var mı? Özellikleri ve işlevselliği ne olacak, bu meydan harbiden meydan mı? Yoksa işi yavaş yavaş yapalım bi ticari alan geçelim şeklini mi alacak orasını göreceğiz. (Üç dönemdir yıkılacağı söylenen yere bayram sonrası proje bakacağız demek pes artık)
Biraz meydanı anlatalım birazda bizim geleneğimizdeki meydan mantığını.
 İnsanların bir araya geldiği, iletişime geçtiği, sosyal, kültürel, siyasal etkinliklerde bulunduğu, ticari amaçlar, ortak aktiviteler ve eğlenceler düzenlediği kamusal alandır meydan.
Herhalde, Kamusal açık alanları olmayan bir yerleşim alanı estetik değildir, demokratik değildir ve ne kadar büyük olursa olsun kent de değildir sözünden esinlenerek bizim başkan da Kent Meydanı demeye başladı.
 
 
Şimdi biraz çokbilmişlik yapıp meydan tarihçesine göz atalım.
Yurt dışına çıkmış ve büyük şehirlerine uğramış dostlar görmüşlerdir. Kocaman meydanları vardır.
Avrupa’nın kralları sarayları etrafında kocaman alanlar bırakmışlardır. O zaman için kendi güç ve otoritesini sağlamlaştırmak, göstermek amaçlıdır bu meydanlar(Elbette birde korunma).
Sonra Kiliselerin egemen güç olduğu döneminin meydanları vardır. Dinsel törenlerin yanı sıra yasalara uymayan “asi”lerin ibret için cezalandırıldığı ve idam edildiği.
Sonra oldukça büyük biçimde inşa edilen bu meydanlara konulan askeri simgeler, dinsel simgeler ve iktidarın gücünü simgeleyen anıtsal yapı ve heykellerle bireyin iktidar karşısındaki güçsüzlüğü gösterilmek istenmiştir halka.
 Haddinizi bilin mesajı verilmiştir adeta.
 Ama zamanla, amaçlananın tam tersine, meydanlar halkın refah ve özgürlük taleplerini baskıcı iktidarlara karşı etkili biçimde duyurduğu bir muhalefet platformu haline dönüşmüştür.
Bu nedenle de ilk başlarda siyasal ve dinsel iktidarları simgeleyen isim ve simgelerle anılan meydanların pek çoğu zamanla özgürlüğü, eşitliği, bağımsızlığı ve emeği çağrıştıran isim ve simgelerle anılmaya başlanmıştır.
Türkiye’de, Avrupa’daki örneklerine benzer bir meydan hemen hemen yok.
Kültür farklı çünkü.
Osmanlıya bakarsak halkın yaşam biçiminde semt ve mahallelilik kavramı çok önemliydi.
 Ki güya hala öyledir.
Avrupalının meydanlarının işlevini yerine getiren camiler ve cami avluları vardır bizde. Toplumsal yaşantının merkezi zaten cami olduğu için ayrıca kent meydanın gelişmesini teşvik edecek bir toplumsal isteğin de oluşmamasını anlamak kolaydır.
Belki de sırf bu neden bile kentlerimizde meydan kültürünün gelişmemiş olmasının, meydansızlığın temel nedeni sayılabilir.
 Kamusal alanlar genellikle erkeklere aitti ve erkeklerin yaşamı da yürüyüş mesafesindeki ev ile işyeri, kahvehane ve camiyi içeren çarşı arasına sıkışmış durumdaydı. En güzel alanlar camii etraflarıydı. Ki sonradan bu alanlarda ticaret ve siyasete kurban edildi.
Ve belki, Osmanlı’nın yaşam tarzı, kadın – erkek beraberliğine dayanan bir kamusal yaşamın ve sosyal aktivitelerin mekânı olan batılı anlamda bir meydan kültürünün oluşmamasının nedenlerindendir.
İşte bence bu nedenlerle, Osmanlı dönemi kentlerinde Avrupa’daki gibi belirgin bir meydan olmamıştır.
 
Günümüzün mevcut meydanları daha çok Cumhuriyet döneminin eseridir. Fakat bu meydanlar da tıpkı camii alanlarının yaşadıklarını yaşadı. Zamanla yoğun göçün, plansız kentleşmenin, rant’ın, yağmacılığının ve yanlış ulaşım politikalarının kurbanı oldu.
Ne yazık ki Cumhuriyetin ilk döneminden kalma meydanlar bugün daha çok tören mekânları ve otopark olarak kullanılmaktadır.
Cumhuriyet Meydanı buna örnektir.  Kamusal alanının artık yarısı otopark, kalanı tören alanıdır.
Şerifpaşa Camii alanı, Park mı- işyerimi tartışmaları arasında belediyemizin sattığı bulvardaki dükkânların alanı. Kırklar tepesi, PTT karşısındaki eski park alanı v.b. gibi geçmişten bugüne yok edilen alanlarda farklı örneklerdir…(Bu alanların tamamı geçmişte parktı.)
Ülkemin başka yerlerinde de, var olan kent meydanları da artık ya tören alanıdır ya otopark.
Öyleyse neden meydan?
Sağ iktidarlar tarafından bugüne yapılmış kent meydanı sayısı yok denecek kadar azdır.
 İleri gidip hiç  “kent meydanı” istemiyorlardı diyebiliriz. Neden? .
 Birbiriyle ilişkileri olan kentliler oluşturmak için kentlinin bir araya geleceği meydanlar düşüncesi Sağ hatta İslamcı iktidarlara göre değildir.  Bence, cemaat kültürüyle ve dar paylaşım içindeki kentlilerden oluşan bir kent, sağ veya İslamcı iktidarların temel tercihi durumundadır.
 Oysa neredeyse onlarca yazımda belirttiğim gibi kent kültürünü yaşatmak, yaratmak için ve özgürlük, demokrasi kavgasının platformunu oluşturmak için meydanlar önemlidir, olmalıdır.
Peki, nasıl bir meydan;
Bilecik artık ne yazık ki kötü imar planları ve kötü kentleşmenin bize getirdikleriyle bir binalar toplamı.  Arada göze çarpan doğal dokusu artık neredeyse yok. (Anımsayınız lütfen önünde ağaç olmayan tek bir ev, tek bir iş yeri var mıydı?)
 Elbette binalar, kent estetiğinin çok önemli unsurlarıdır ama kenti kent yapan binalardan ziyade, park, sokak ve meydan gibi kentin kamusal açık alanlarıdır. Kentin ete kemiğe büründüğü, kimlik ve kişilik kazandığı, yaşayan canlı bir organizmaya dönüştüğü, şehri fark edilir ve heyecan verici kılan yerlerdir kamusal açık alanlar. Yani parklar ve meydanlar.
Çok güzel binaları yan yana dizerseniz ortaya bir kent çıkmaz. Bir kenti sosyal yaşam mekânı haline getiren de o kentin açık ve kapalı kamusal alanlarıdır
İzole bir yaşam yoktur kentte ve olmamalıdır. Kent, farklılıkların birbirinden yalıtılmış biçimde var oldukları bir yer değildir.
Farklılıkların sürekli birbiriyle karşılaştıkları, birbirine değdikleri, çelişki ve çatışmalarını ortak bir mekân ve toplumsal doku içinde çözebildikleri, birbirlerini etkileme ve değiştirebilme olanakları elde edebildikleri bir mekândır.
Bu mekânların meydanları olmaz ise kent barındırdığı nüfus ne kadar büyük, sahip olduğu bina sayısı ne kadar çok olursa olsun bir kent toplumu, kent kimliği ve kültürü oluşamaz.
Bu meydanların zamanla daha da geliştirilmek yerine fiziki ve kullanım olarak çöküşe uğratılmasında yakın zamanlara kadar, belediye yönetimlerinin kent meydanlarının önemini kavrayamamış olmaları, planlama anlayışının yokluğu, rant baskıları ve meydanların protesto gösterilerini teşvik edebileceği korkusu gibi faktörler çok önemli roller oynuyordu.
Bunu söylerken sadece bugünün belediyesine top atmıyorum. Geçmişten günümüze bu yanlışları yapan tüm dönemleri kastediyorum. Ama yinede günümüz belediyesini ayrı bir yere koymakta yarar var. Bence imar anlamında bu şehir hiç bu kadar kirletilmemişti. Büyüyoruz, büyüyoruz diye  Bilecik dikine katledildi.
Şimdi her şeyi bir kenara, Selim başkana hakkını verelim ve teşekkür edelim.
Bırakalım olası protestolardan duyulan klasik iktidar korkusunu, kentin kamusal niteliği tümüyle ortadan kaldırılmak isteniyorken, kentte yaşayanlarda “ortaklık” duygusu ve bilinci geliştirecek sokak, park, meydan gibi alanlar yok edilirken veya yok edilmek istenirken;
Selim Başkan “Meydan yapacağım” dedi.
Şimdi meydan için düşündüklerim, alanın büyüklüğü, yetersizliği, nasıl bir meydan olması gerekliliği, meydan özellikleri hepsi bir kenara. (Ha, bu arada bizim mimarlar, inşaat mühendisleri bireysel veya oda olarak bu konuda ne der, ne düşünürler onlarla konuşuldu mu merak ederim.)
Başkanın “Meydan yapacağım” demiş olması çok önemli.
Elbette Kent Meydanı olabilecek bir yer değil. Yinede şehrin ortasında ev ve işyeri arasına sıkışmış hayatların nefes alabileceği bir yer hazırlamayı düşünmek bile güzel.
Keşke iktidarda olmanın avantajlarını kullanıp Halk Bankasından, Telekom’a oradan Şadırvana kadar olan alanı kamusallaştırıp hakikaten şehrimize yakışacak bir Meydan yapabilse.
Büyük şehirlerde görüyoruz hatta ufak ufak bizde bile başladı. Binalar arasına sıkışmış kentliler, siteler ve büyük alışveriş merkezlerinin içerisine hapsedilmek isteniyor. Bu tip alanlar insanları kapitalizmin böyle hapishanelerinden de kurtaracaktır.
Bence başkan Yeni hastane yapıldıktan sonra eskisinin yerini, mevcut otogarı aradaki orman dairesini de kaldırarak, Kız Meslek Lisesi dâhil tüm alanı birleştirip gerçek bir kent meydanını yapma iradesini en azından tartışmaya açmalıdır.
 
 
Sonra anlatmaya çalıştığım istimlâklerle Seven çarşısının yerine yapacağı kent meydanı ile itaatkâr, tüketici ve bireyci “post-modern cemaat müridi” yapılmak istenen kentliye” bi durun yahu” diyecektir. 
Bu durun yahu, Bilecik yaşayanının önünü açacak, örgütlü toplumun ve demokrasinin beşiği olan kentlerin yarattığı “kentli-yurttaş toplumunu” Bilecik’te oluşturacaktır.
            Yapabilirse ellerinden öperim.
Yapamazsa sorun sistematiğin algılama ve düşünme yöntemidir(Kısaca iktidar sorunudur), yazmıştım diyeceğim.
Şimdiden herkese iyi bayramlar.
Hoşça ve Dostça Kalın. Saygılarımla.
Not
-http://www.spo.org.tr/Kamusal Odak Olarak Kent Meydanları Mehmet Nazım ÖZER, Mustafa Asım AYTEN
-Kentsel Kimlik ve Canlılık Bağlamında Meydanlar Prof. Dr.Derya Oktay Doğu Akdeniz Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
yazılarından faydalanılmış ve alıntı yapılmıştır.