Hasan Güner


Müftü Akkuş, ayrıca, “İslam alimleri, canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir.” diyerek, organ bağışıyla ilgili detayları aktardı.
Akkuş, şunları söyledi:
“Organ bağışı İslam dininde prensip olarak, insanın yaşatılması esas olduğundan caiz görülmüştür. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müçtehit ve fakihler de, kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu bağışın hükmüne temas etmemişlerdir.
Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış genel hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni meselelerin hükümleri, fakihler tarafından bu genel kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek (tahriç yoluyla) çıkarılmıştır. Organ ve doku nakli konusundaki hükmün tayininde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.
Bilindiği üzere, insan mükerrem bir varlıktır. Yaratıklar içinde Allah onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın saygınlık ve kerametine aykırı olduğu için, caiz görülmemiştir (Buhari, Libas, 83-87; Müslim, Libas, 33; Kasani, Bedaiu’s-sanai, V, 125; İbn Kudame, el-Muğni, I, 107; İbn Nüceym, el-Bahru’r-raik, VI, 88). Ancak, zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir.
İslam alimleri, karnında canlı halde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasına, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine, başka kemiklerin nakline, bilinmeyen hastalıkların teşhis tedavilerinin sağlanabilmesi için, yakınlarının rızası alınmak suretiyle, ölüler üzerinde otopsi yapılmasının caiz olacağına fetva vermişler; canlı bir kimseyi kurtarmak için, ölünün bir parçasını itlaf etmeyi caiz görmüşlerdir (Şafii, el-Üm, VI, 165; İbn Kudame, el-Muğni, VIII, 356; Nevevi, el-Mecmu’, III, 138; Fetava-yı Hindiye, V, 360).
Aynı şekilde açlık ve susuzluk gibi, hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli ve tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır.
O halde bazı şartlara uyulmak kaydıyla, hayatı veya hayati bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında, bazı şartlara uyularak kan, doku ve organ nakli yolu ile de tedavinin caiz olması gerekir. “Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (Maide 5/33) ayeti de buna ışık tutmaktadır.
Bu bağlamda organ naklinin caiz olması için şu hususlara dikkat edilmelidir:
a-  Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayati bir uzvunu kurtarmak için, bundan başka çaresi olmadığının, mesleki ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen uzman doktorlar tarafından tespit edilmesi,
b- Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine zann-ı galibinin bulunması,
c- Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması; eğer organ canlı bir insandan alınacaksa, bu organın, alınan kişide (donör) temel bir hayati fonksiyonu devre dışı bırakmaması,
d- Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla, yakınlarının rızasının sağlanması,
e- Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,
f- Tedavisi yapılacak hastanın da kendisine yapılacak bu nakle razı olması gerekir.

İŞ KAZASI VE AFETLERDE ÖLENLER ŞEHİT OLUR MU?
İş kazalarında ve afetlerde, iman esasları doğrultusunda ölenler, Hadis-i Şerif mucibince şehittir.
Suda boğulan, göçük altında kalan, yanarak ölen, malını korurken ölen, doğum anında ölen bayan, çaresiz hastalıktan ölen, gurbette ölen vb. ölenler, Hadis-i Şerif’te hükmi şehit kabul edildiğinden, bu kişilerde şehittir.”
Editör: TE Bilişim