24 Ocak 1993, Araştırmacı – Yazar “Kalpaksız Kuvay-i Milliyeci” Uğur Mumcu’nun Cumhuriyet düşmanlarınca öldürülüşünün 23. yılı. Sadece Uğur Mumcu mu? Atatürkçü Düşünce Derneği Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy 31 Ocak 1990’da öldürüldü. Yine bir 24 Ocak’ta, 2001 yılında Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan öldürüldü.

Sadece onlar mı? Savcı Doğan Öz, Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, yazar Onat kutlar, gazeteci çetin Emeç, yazar Turan Dursun, ADD kurucularından Bahriye Üçok, gazeteci Abdi İpekçi, ADD Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve daha niceleri. Öldürülen aydınlarımız “Anadolu Aydınlanması’nın ışığını topluma taşıyan öncülerdi. Hepsi de Kemalist, demokrat, laik, cumhuriyetçi ve vatanseverdi. Onlar “Tam Bağımsız Türkiye”den yana ve “Anti emperyalist”tiler. Bu değerlere sahip oldukları için, laik Cumhuriyetin düşmanlarınca öldürüldüler.

Yıllardır gerçek suçlular ortaya çıkartılamadı. Failler belliydi ama faili meçhul kaldılar. Bu süreçte daha neler yaşandı…

Kitle katliamlarıyla Kahramanmaraş’ta Çorum’da, Sivas-Madımak’ta aydınlarımızı yakanlar son yıllarda taktik değiştirdiler. Aydınlarımızı hapislerde çürütüp, bedenlerini canlı tutup ruhlarını ise öldürmeye çalıştılar. O yüzdendir ki, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Şener Eruygur’ları, Atatürkçü Rektör Fatih Hilmioğlu’ları, Ordumuzun Genel Kurmay Başkanı İlker başbuğ’ları, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’leri, ve yüzlerce gazeteci, yazar, milletvekili, TSK mensubu, sivil toplum önderlerini komplolarla içeride tuttular.

İçinde bulunduğumuz dönem, emperyalizmin Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne siyasal iktidar eliyle dayattığı “bölünme ve rejim değişikliği” dönemidir.

Buna direnen sivil-asker tüm yurtseverlere kumpaslar kuruldu. Hukuk ve adalet gözetilmeden Silivri-Maltepe-Hasdal zulümlerinde uzun süre esir edildiler. Bugün halkımız bu olanları sessiz ve şimdilik tepkisiz izlemekte. Genel görünüş hüzün, kaygı ve utanç verici. Bir yanda siyasal iktidar laik Cumhuriyetle hesaplaşmakta, ülke yönetiminde anayasa ve yasalar dışlanmakta, Anayasa Mahkemesi kararlarının geçersiz sayılacağı duyurulmakta, anayasal kurumların ya siyasallaştığı yada işlevsiz kaldığı görülmektedir.

Eğitim ve öğretim dinselleşmekte, toplumda işsiz ve cahil bırakılmış kitleler giderek büyümektedir. Adaletsizlikler, hukuksuzluklar, üstü örtülen rüşvet ve yolsuzluklar vicdanlarda derin yaralar açmaktadır. Üstüne üstlük bir de “Osmanlı” ve “başkanlık” özlemiyle “kaçak saraylar” yapılmaktadır. Diğer yandan devlet içindeki “paralel” yapılanma düne kadar göz ardı edilmiş bir “cemaat”in siyasal iktidarla kavgası sürmektedir.

Bölücü terör örgütü ile mücadele yerine, başlatılan gizli kapaklı, akil adamlı “çözüm” müzakereleri döneminde, devletin elini çektiği Güneydoğu bölgemizde alan hakimiyeti bölücü terör örgütüne geçmiştir.

Haziran seçiminde tek başına iktidarı kaybeden AKP, müzakereye son verip nihayet mücadeleye başlamıştır. Hala OHAL ilan etmeyip sokağa çıkma yasaklarıyla idare eden, valiliklere verdiği talimat ile asker-polis ve koruculara yetkiyi nihayet vererek, bu mücadele devam etmektedir. Son günlerdeki manzaralar iç savaş görüntüsündedir. Sanki TV’lerden izlediğimiz Suriye’nin yıkılan kentleri gibi görüntülere şahit oluyoruz. Şehit haberleriyle yüreklerimize kor ateşler düşmektedir. Binlerce insan göç etmek zorunda kalmıştır. Hainlerin “özerklik” açıklamaları sonucu vatan toprakları bugün bu kadar üzücü görüntülere sahne olmuştur.

Kanla-irfanla kurduğumuz Türkiye’mizin bağımsızlık mücadelesi sanki yeniden Türk Milletinin önüne getirilmiştir.

Cumhuriyetin ve devrimlerinin kurucusu ve kollayıcısı Türk Gençliği, siyasal iktidarın bu yoldaki, yaşam tarzına kadar uzanan her türlü dayatmasına “Gezi Direnişi”yle karşı durmuş, bu kuşatmadan çıkışın ilkelerini göstermiştir. Başlangıç noktası “Önce Vatan, Cumhuriyet, Emek” diyen herkesin ATATÜRK’te birleşmesidir. Türk Milletinin bu birlikteliği, dün bağımsızlık savaşında olduğu gibi bu gün de emperyalizmin oyununu bozacaktır.

Özgürlük ve demokrasi mücadelesinin “Gezi Direnişi”nde öldürülen ve hala failleri cezalandırılmamış gençlerimizi; Ali İsmail Korkmaz’ı, Abdullah Cömert’i, Mehmet Ayvalıtaş’ı, Ethem Sarısülük’ü, Ahmet Atakan’ı ve Berkin Elvan’ı saygıyla anıyoruz.

Uğur Mumcu diyordu ki “Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenmiş bir suçtur.”Bu bilinci paylaşmak ve bu sorumluluğu yerleştirmek zorundayız. Bu bilinç özgürlüğün de, demokrasinin de tek güvencesidir. Unutmayalım ki, cesur bir kez, korkak bin kez ölür.

“Kemalist devrim temelinde yeniden Cumhuriyet” tek çözüm yolumuzdur. Vatan savaşımızda dün öldürülen Uğur Mumcu’lar gibi, bugün şehit düşen tüm asker, polis, korucu ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine baş sağlığı, gazilerimize acil şifalar diliyoruz.

“Yurtta barış, dünyada barış” diyen Yüce Atatürk’ümüze hayranlığımızı bir kez daha haykırıyor, bu kötü günlerden çıkışın ellerimizde olduğunu biliyoruz. Bölünme anayasasına da, başkanlık dayatmalarına da, “Atatürk ilkelerinde” birleşerek karşı çıkacağımızı duyuruyoruz.

Çözüm birleşen bir Türkiye, üreten bir Türkiye’dir.

“Vurulduk ey halkım, unutma bizi…”