Haydarpaşa garının merdivenlerini iner­ken yaver Cevat Abbas Marmara yönü­nü göstererek, hüzünlü, biraz da ürkek bir sesle: -Geliyorlar, dedi,
Mustafa Kemal yaverinin gösterdiği yana baktı; İngiliz donanmasına bağlı, arala­rında yunan zırhlısı Averof’un da bu­lunduğu gemiler Marmara’dan boğaza “doğru ilerliyordu.
O günün ak­şam saatlerinde Dolmabahçe Sarayı önünde demirleyecekler, toplarını da yüz­yıllardır hükümran devletin hükümdarlık sarayına çevireceklerdi.
Mustafa Kemal bu gemilerin buraya gelmemesi için Ça­nakkale’de verilen savaşları, akıtılan kanları, yitirilen canları hatırladı; sonra da öfkeli, aynı zamanda azimli bir sesle:
– Evet gelirler, “gelirler ama bir gün de geldikleri gibi giderler” diyerek yave­rini avuttu.
Gelenler emperyalizme karşın insanımızın kutsal direnişi karşısında geldikleri gibi gittiler.
Cumhuriyetin ilanı 29 Ekim diye tarihlendirilir. 1923 dür. İlanından beride tartışılır(öncesinden de). Cumhuriyet zaman içinde numaralandırılmıştır. 2. 3.diye.
Rambo film serisi gibi 32 kısım tekmil-i birden gösterime sokulmuş ve makinist ışıkları yaktığında numara sırasına bakılmadan parçalanmaya çalışılmıştır.
Şimdi soru şu:
Geçen bunca zaman içinde kurulan cumhuriyetin geldiği yere ve büründüğü yapıya bakarak geldikleri gibi gittiler diyebilir miyiz?
Sorunun cevabı bence Evet tir.
Elbette bu geliş tankla, tüfekle, savaş gemileri ve asker postallarıyla olmamıştır.
Bana sorarsanız fiilen kovulan düşman(Emperyalizm); fikren, zikren ve elbette Kapikrasi(Kapital-Demokrasi)  yapılanması ile demokrasi bekçiliğiyle, terörle, etnik kimlik, sivil toplum, mezhep, din sömürüsü ve ümmetçilik uyarlamaları ile geri gelmiştir.
Gittikleri gibi Gelmişlerdir…
Açmaya çalışayım.
Demokrasinin olmazsa olmazı nedir? Milli Egemenlik.
Hatta 1921 anayasası 85. Kanun maddesinde şöyle yazar:
Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir.  İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir.
Millet Meclisimizden yapılan yayınlarda TV ekranlarından da görürüz aynı yazıyı.
Bu güne uyarlarsak:
Egemenlik, kayıtsız şartsız (bağsız koşulsuz) milletindir diye okuyabiliriz.
Millet kim?
Kürt- Laz- Abhaz- Arap- Boşnak o veya bu diye ayrıştırılmadan hepimiz.
Hıristiyan, Yahudi, Ermeni, Müslüman diye ayrıştırılmadan hepimiz.
Yani sen, ben, o. Millet biziz…
Peki ne yapıyoruz?
Din ile aldatılıyoruz, sömürü ile, cemaatlerle aldatılıyoruz, etnik kimlik tartışmasıyla aldatılıyoruz, Osmanlıcılıkla aldatılıyoruz, Atatürk ile aldatılıyoruz.
Ekonomik yalanlarla, egemenlik senin kandırmasıyla aldatılıyoruz, aldatılıyoruz, aldatılıyoruz.
Aldatan kim? İşte bu sorunun cevabı durduğunuz yere göre değişiyor.
Bu yer bizi farklı tanımlıyor ve devleti sorgulamamıza neden oluyor.
Cumhuriyeti biz böyle kazandık resmini hatırlarsınız. Kaçımız o resim karesi içindeki kadın, erkek veya çocuğun etnik kimliğiyle ilgiliyiz. Kaçımız hangi dinden olduklarını sorguladık veya kaçımız bizim mezhepten mi, bizim cemaatten mi yoksa soldan veya sağdan mı olduklarını düşündük, kaçımız Sünni veya Alevimidir sorusundaydık?
Bence hiç birimiz. Sadece kıvandık diye düşünüyorum ve ne zor şartlarda kazandık istiklal savaşımızı ve ne zor şartlarda kurmuşuz cumhuriyeti diyerek.
100 sene öncesine mi gitmemiz lazım? Yaşadığımız zorluklarla savaşıp önümüzdeki sorunları aşabilmek için.
Bugün yaşadıklarımızı anlamak için, Terör’ü, Yargı bağımsızlığını, yeni anayasayı, komşu devletlerle yaşadıklarımız, din bezirgânlığını, mezhep kavgalarını ve emperyalizmin dayatmalarını anlamak için belki evet, yüz sene öncesine tekrar gidip oradan bu güne gelmeliyiz.  
 Ülkemde beni ‘batıda bomba patlatılır, ölür gidersin’ diye terörle korkutmaya çalışan ahmak TV ekranlarından barış diyor.
Kimse has…tir len diyemiyor.
Açılalım, kucaklaşalım deniyor. Bölgenin dengeleri deniyor, böyyük ortadoğunun planları var bizde içindeyiz deniyor.
Kim içinde? Biz.
Biz kimiz hesapta bağsız koşulsuz iradenin sahibi olanız.
Biliyor muyuz açılımı, böyyük projeleri, bölünme senaryolarını veya dayatılanları hayır.
Bilen kim? Onu da bilmiyoruz.
Bizden mi değil mi? Sağdan mı, soldan mı kavgası içinde ve dayatılan sivil toplum tezleri içinde millet olduğumuzu unutturuluyor uyuyoruz.
Her türlü milliyetçilik ayaklar altına alınmalı senaryosuna kul edilmeye çalışılıyoruz.
Mehmet Akif; 'Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın' demiş.
Bence bunun tek yolu Cumhuriyetimiz kurulurken yapılan devrimlerin sulandırılmadan devam etmesini sağlamaktı.
Bunun yolu da tam bağımsızlık ülküsüne sarılmaktı. Ne yazık ki önce bağımsızlığımız yitirdik. Ve yitirdiğimiz bağımsızlık bizi tekrar emperyalizmin tuzağına düşürdü.
Milli değerlerimizin neredeyse tamamının artık uluslar arası sermayenin elinde.
Bugün yaşadıklarımız dünden bugüne iktidarı kaybetmemek için milli irade adına verilen tavizlerin Cumhuriyetimizi getirdiği noktadan ötesi değildir.
Biz; sağ sol kavgasıyla, başörtüsüyle, cemaat yapılanmasıyla uğraştırılırken:
Tarımımızı, Hayvancılığımızı, Bankacılığımızı, Haberleşme sistemlerimizi, Madenlerimizi, Denizciliğimizi, Eğitim sistemimizi kaybettik.
Okulları, Yargıyı, Askerimizi, Polisimizi, Sularımızı ve geleceğimizi kaybettik.
Şimdi korkumuz bölünmek… ‘elin oğlu güçlü, istediğini yapar’ diyor konuştuklarımız. Bugün olmazsa yarın olacak diye düşünüyor.
Nasılsa olacak elin oğlu yapacak diye duracak mıyız?
Atalarımızın bize miras bıraktığı bu toprakları ve bizim olduğunu tanımlayan yönetim şeklimiz Cumhuriyetin sarsılmış, zayıf ve korunaksız olduğu algısını kabul edecek miyiz? Tasfiye edilmeye razı mıyız?
Yüzyıllarca dünyanın merkezi gücü olan Osmanlı İmparatorluğu önce yarı sömürge konumuna getirilmiş ve daha sonra da teslim alınarak tasfiye edilmişti. 
Bugün aynı oyun emperyalizme karşı kurtuluş savaşı verilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetine karşı oynanmak istenmektedir. 
O zaman yapılacak olan nedir?
Biz, siz, cemaat, parti, etnik kimlik demeden ne mutlu türküm diyene anlayışı içindeki bizin, kurucu önder Atatürk’ün Türk ulusuna hedef gösterdiği gibi ilelebet payidar olabilmesi için cumhuriyete sahip çıkmasıdır.
Türkiye’nin birliği, emperyalizme karşı duracak tek güçtür ve bu gücün kaynağı cumhuriyetine sahip egemenliğin bağsız koşulsuz tek sahibi olması gereken milletimizdir.
Cumhuriyetimizin 93. Yılı kutlu olsun. Nice bayramlara.
Hoşça ve Dostça Kalınız. Saygılarımla…