İngiliz tarihçi ve yazar  Hobsbawn  “19. Yüzyılın ekonomik tarihi önemli ölçüde İngiliz Endüstri Devrimi tarafından belirlenmiştir, ancak aynı yüzyılın siyaset ve ideolojisini belirleyen şey  Fransız Devrimi olmuştur.” demiş.
              İngiliz ve Amerikan Devrimleri daha önce olmuştu ama “insan emeğinin ve zekasının yarattığı büyük iktisadi patlamanın sonuçlarının tüm dünyaya yayılması  ancak  Fransız Devrimi’nden sonra görülebilecektir. Aynı biçimde, ortaçağ karanlığını zorlayan insan düşüncesinin yarattığı toplumsal ve siyasal anlayışın, hızla yayılan bir ideoloji biçimine bürünebilmesi yine  Fransız Devrimi sonrasında mümkün olabilmiştir.”(1)
              18. Yüzyıl’da İngiltere’de başlayan Endüstri Devrimi ile dokumacılık alanında büyük gelişmeler sağlanmış, İskoçyalı mühendis James Watt’ın  buhar makinasını keşfetmesiyle buhar gücü endüstriye kazandırılmıştı.Yeni keşfedilen kıtalar ve deniz yolları ile  uluslararası ticaret ve ilişkiler gelişmiş bunun sonucu sömürgeci ülkelerde büyük sermaye birikimleri meydana gelmiş, bu aynı zamanda  gelişmiş bir burjuva sınıfını ortaya çıkarmıştı.
              Rönesans (İlimde, sanat’da, insan sevgisinde, felsefe ve mimarlıktaki değişim anlayışı) ve Reformasyon( Katolik kilisesinin katı din anlayışına karşı yapılan reformlar) insanlığın fikri gelişimine önemli bir katkı sağlamıştı. Bu iki fikir devrimi, Ortaçağın skolastik (Ortaçağ’da Kilise’nin ve ona bağlı olarak din adamlarının özgür düşüncenin önüne geçmesi ve yeniliklere kapalı olması) düşünce anlayışına büyük bir darbe vurmuş fakat siyasal düşünce  ile siyasal müesseselerin yapısını etki alanı içine alamamıştır.(2) Halbuki Fransız Devrim’i direk siyasal sistemi ve onun müesseselerini hedef almıştır. 1789’da Fransa’da başlayan bu siyasal devrim önce Avrupa’ya ve  daha sonra bütün Dünya’ya adım adım yayılmıştır.
              Toktamış Ateş hocamız Fransız Devrim’inin 500 Yıllık ekonomik  ve toplumsal bir gelişim ve değişimin ürünü ve sentezi olduğunu söyler. Fransız Devrimi ile 1453’de İstanbul’un fethiyle başlayan Yeniçağ kapanmış ve Yakınçağ başlamıştır.
               Peki böylesine önemli tarihsel bir olayın Fransa’da başlamasının nedenleri neydi? Şimdi tarih sayfaları arasında bir yolculuk yaparak bunu anlamaya çalışalım:
              Devrim öncesi Fransa’da feodolite’nin bütün gücüyle hüküm sürdüğü, merkezi  otoriteye sahip bir krallık vardı ve başında da 16. Louis bulunuyordu. Fransız halkını üç sınıf oluşturuyordu: Asiller sınıfı, Ruhban sınıfı (yani Kilise ve din adamları) ve Halk sınıfı. Asiller ülkede çok geniş topraklara sahipti ve bu topraklar da köylüler çalışırlar ama gelirin büyük bir kısmını Asiler alırlar ve hiçbir vergi de vermezlerdi. Yüksek memurluk görevlerinde ve ordudaki üst düzey görevlerde ayrıcalık bu sınıfın tekelindeydi.
              İkinci sınıf olan din adamlarının elinde de çok geniş topraklar vardı. Bu sınıf da hiç vergi vermezdi. Fakat bu durum genelde üst düzeydeki din adamları için geçerliydi. Daha alt  kademedeki din adamları için bu ayrıcalık yoktu  ve bu yüzden bunlar arasında  rejime karşı bir hoşnutsuzluk vardı. Bunlar ilk İhtilalcilere  bu yüzden  destek vermişlerdir.
              Halk sınıfı dediğimiz kesimi ise büyük ve küçük burjuvazi,   bankacılar, tüccarlar, sanayiciler,doktorlar,memurlar ve köylü sınıfı oluşturuyordu. Yani bu sınıf çok çeşitli sosyal tabakadan oluşuyordu  fakat  aralarında siyasal ve idari anlamda hiçbir fark yoktu ve her türlü ayrıcalıktan yoksundular.18. Yüzyıl’da sanayi alanında meydana gelen gelişmelerin neticesinde üretim artmış, tüccar ve sanayici zenginleşmişti. Ama bu ekonomik güçleri oranında siyasal ve sosyal sisteme katılamıyorlardı, fakat   bütün vergileri bu sınıf ödüyordu. Haliyle eşitsizliğe ve ayrıcalığa dayanan bu idari ve siyasi yapı Devrimi  tetikleyen nedenlerin başında gelmekteydi.
              Yine 18. Yüzyıl’da Fransa’da yaşamış olan Montesquieu (1689-1775), J.J. Rousseau (1712-1778), Diderot (1713-1784), Voltaire (1694-1778) gibi Flozoflar mevcut düzenin doğru ve adil olmadığını, mevcut düzenden  daha adil bir toplum düzeninin mevcut  olabileceğinin fikri altyapısını oluşturmuşlar ve halkı aydınlatmaya çalışmışlardır.
              “Önce Avrupa’yı  daha sonra bütün Dünya’yı temelden sarsan Fransız Devrim’inin  ortaya çıkardığı bu fikir akımları : Liberalizm (bireyin temel hak ve özgürlükleri), nasyonalizm ( milliyetcilik akımları ) ve sosyalizmdir ( Çok kabaca, Kolektif mülkiyet,eşit bölüşüm,siyasal eşitlik).”(3)
              1683 II. Viyana Kuşatması’ndan da eli boş dönen Osmanlı artık Avrupa’nın gözünde “yenilmez bir ordu” olmaktan çıkmış, kum saati tersine dönmeye başlamıştı. Daha sonra 16 yıl süren ve Avusturya’nın başı çektiği Kutsal  İttifak’la  yapılan savaşlar sonunda 1699’da yapılan Karlofça  Anlaşması ile Osmanlı ilk defa toprak kaybetmiş ve Osmanlı’nın “ Gerileme Dönemi” başlamıştır. Fransız Devrimi’nin yol açtığı Nasyonalizm akımının  etkisiyle Osmanlı sınırları içerisindeki yabancı ülkeler birer birer bağımsızlıklarını kazanıp  İmparatorluğun dağılma ve çöküşüne giden bu süreci hazırlamışlar, önce 1829’da Yunanistan,1878’de Sırbistan, Romanya ve Karadağ, 1908’de Bulgaristan ve 1912’de Arnavutluk bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
               Başlangıçta Devrim’e uzak duran ve tarafsız kalan çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu 19. Yüzyıl’dan itibaren devrimin etkilerini en çok hisseden ülkelerden biri olmuştur.
              İlber Ortaylı hocamızın çok değerli bir saptaması vardır : “19.Yüzyıl bütün Osmanlı camiasının en hareketli, en sancılı, yorucu, uzun bir asrıdır; geleceği hazırlayan en önemli olaylar ve kurumlar bu asrın tarihini oluşturur.”
              Aydınlanma ve Fransız Devrimi denildiğinde ilk akla gelen şüphesiz “filozof” Jean-Jacques Rousseau’dur. Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’de Fransız Aydınlanması’ndan ve devriminden önemli ölçüde etkilenmiştir. Prof. Dr. Şerafettin Turan’ın söylediği gibi:
              “Atatürk’ün, Fransız Devrimi’nin düşünsel hazırlayıcıları arasında üzerinde en çok durduğu, eserlerini okuduğu ve kendi düşünce ağının oluşmasında en çok yararlandığı düşünürlerin başında J.J. Rausseau gelmektedir.” Devrim’in Cumhuriyet’imizin kuruluşu üzerindeki etkilerini ileride daha geniş bir şekilde aktarmaya çalışacağım.
              Osmanlı’yı çöküş aşamasında  ve Cumhuriyet’imizi kuruluş aşamasında böylesine etkileyen tarihsel bir olay karşısında “bize ne Fransız Devrimi’nden” deme lüksümüz olmuyor sanırım…
                                
(1):Toktamış Ateş
(2):Fahir Armaoğlu
(3):Fahir Armaoğlu
Kaynaklar: Prof.Dr. Fahir Armaoğlu: 19.Yüzyıl Siyasal Tarihi, 20.Yüzyıl Siyasal Tarihi
Prof. Dr. Toktamış Ateş :Siyasal Tarih
Taha Akyol :Atatürk’ün İhtilal Hukuku
Prof.Dr.İlber Ortaylı: İmparatorluğun En Uzun Yılı