İsrail’in Gazze’ye başlattığı kara harekâtını hepimiz izledik. Hayal meyal hatırlıyorum veya kendimi kandırıp daha sonra aklıma yerleştirdiğim görüntüleri çocukluğumdan hatırladığımı zannediyorum. Hangisi olursa olsun aklımda kalan şu görüntü: Yere diz çöktürülmüş onlarca Arap ve kafalarına sırayla kurşun sıkan bir İsrail askeri. Tarihe adını 6 gün savaşları olarak yazdıran İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında başlayan ve 6 gün süren savaştan aklımdaki görüntü bu. Sonradan öğrendiğimle biliyorum ki bir Arap İttifakı kurulmuş ve ittifaka Irak, Suudi Arabistan, Sudan,Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılmışlardı. İsrail kazanmış ve Amerikan gözlemci(!) Savaş gemisi(Bence bizim çocuklara bir şey olursa dalarız gemisiydi) dâhil saldırmadığı kalmamış. Sonrasında Mısır'dan Sina Yarımadası, Suriye'den Golan Tepeleri ve Filistin'in Gazze Şeridi ile Batı Şeria toprakları ile büyümüş İsrail. Dedem “Allah kahretsin sizi” derdi, “Allah belanızı versin”. Ne, Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını takmışlar ne de Dedemin bedduaları işe yaramış. Siyasi gelişimleri, süreci, yapılanları bir tarafa bıraktım. (Kafam o kadar basmaz zaten.) Filistin Kurtuluş Örgütünün(FKÖ) kuruluşu, boy boy resimleriyle aklımızdaki Yaser Arafat görüntüsü ve başardıklarını bir bölge devleti olarak ülkemin eğitim içinde sistem bizlere anlatmadı. Sistem bizlere Orta doğuyu, İsrail’in kuruluşunu, Arap- Osmanlı çekişmesini, Arabistanlı Lavrens’i (Lawrence), ve kim varsa anlatmadı, tartıştırmadı. Sadece Ortadoğu veya Balkan Devletlerinin adını sınav kâğıdına yazalım yeter diye düşündü herhalde. Sistem yüzyıllar içindeki çekişmelerimizi, devletlerin oluşumunu, bize karşı tutumlarını sadece Katerina ve Baltacı üzerinden bize cinsellik vurgusu ile anlattığından ne komşularımız, ne yapılanmalarını doğru düzgün öğrenme şansımız olmadı. Sadece kahramandık, Akmıycam diyen Tuna boylarında at koşturan, Ak tolgalı beylerin haykırdığı ve Karaoğlan’ın gibi, Malkoçoğlu gibi küffarın tüm hatunlarını götüren bir milletin üyesi olmanın şartlarını öğretildiği kahramanlar… Dünyada devletlerin oluşumu ve uluslar arası ilişkilere Oral Sander hocanın ‘Siyasi Tarih’ kitabıyla farklı bakmaya başlamıştım. Okumadıysanız ve biraz meraklıysanız okumanızı öneririm. İlkçağlardan 1918’e ve 1918 den 1994’e çok geniş bir yelpazeyle bakan iki ayrı cilt. Çocukluğumdan bu güne İsrail hep vurdu. Yangın bombalarıyla, füzelerle, kara harekâtlarıyla, ambargoyla ve aklınıza gelecek her şeyle. Filistinli bombalara karşı; Genel grev, Gazze ve Batı Şeria’daki İsrailli kurumları boykot, sivil itaatsizlik, İsrail yerleşkelerinde çalışmamak, İsrail mallarını almamak, vergi vermemek, Filistinli araçları İsrail ehliyetleriyle kullanmayı reddetmek, duvarlara yazılar yazmak, barikatlar kurmak ve imkânlarım budur diyerek Filistin sınırları içindeki İsrail’e ait askeri binalara taş ve Molotof kokteyli atarak ‘İNTİFADA’ yapıyordu. Biz hep bağırdık. “Allah seni kahretsin” diye… Siyonizm’e bela okuduk. Ama yıllar içinde onlar okudu, gelişti ve üretti. Yıllarca küffarın hatunlarını tohumladığımız gibi olmasa da tarlalarımızı, topraklarımızı tohumladılar. Genetik olarak oynanmış ürünler yedirdiler ve tarımsal üretimde kendilerine bağladılar ülkemizi, çiftçimizi. İnsansız hava uçakları yaptılar bize sattılar, parasını peşin alıp vermedikleri hatta yedek parçasız bırakıp uçurmamamızı sağladıkları askeri teknolojilerle. Uçaklarımızın yeniden yapılandırılmasını sağladılar. Sabundan içeceğe, Deterjandan çikolataya, parfümden k..ç bezimize, bilgisayardan, diş macununa aklınıza ne gelirse sattılar ve ticari pazar haline getirdiler bizi… Yıllar içinde; FKÖ uluslar arası anlamda tanındı, Hamas diye farklı bir örgüt yapılandırıldı, Arafat vefat etti, ben büyüdüm ve hatta yaşlandım ama değişen bir şey olmadı. Ne İsrail kendine destek veren ve insan hakları diye k..çlarını yırtan devletler tarafından ablukaya, ambargoya veya başka bir şeye alındı nede kahroldu. Ama biz almaya devam ettik. Alıştırıldığımız markalardan vazgeçmeyecek durumda aciz bir aymazlıkla almaya devam ettik. Son alınanı hepiniz hatırlayacaksınızdır. Kan parası aldık İsrail’den. Elin Amerikalısı cigara yüzünden hastalandım sen ürettin sen sattın hastalığımın sebebi sensin diye 364 milyon dolar tazminat alırken Mavi Marmara olayında ölen 9 insanımız için 21 milyon dolar tazminat aldık. Bir derneğin peşinde takılı kalan iktidar başarı açıklaması yaptı; “özürde dilediler” diye, daha ne olsundu. Kimse yanlış anlamasın onayladığım için yazmıyorum ama hiç ukalalık yapmadan “Kimse büyüklüğümüzü sınamaya kalmasın” mesajına sığınmadan: İsrail, “Yapar geçerim” diyor. Yaşamak için nutuk atmaya,”Eyyy …..” diye seslenmeye, “haddini bil” diye dayılanmaya bağırmaya gerek yok, yaşamak kendi ellerimde… Ve kan, zulüm, ölüm, gözyaşı bırakarak “bana yapılanın hesabını ben sorarım” anlayışıyla yoluna devam ediyor. Son yaşananlarda da farklı bir şey olmadı. Aslında oldu. 6 gün savaşlarında destekçi olan Arap devletlerinden Suriye hariç tık yok. İran Müslüman ama bir Arap devleti değil. Biz; “ ver elini ellere vur g..tünü yerlere” atasözümüzdeki gibi el mahkûm sadece” Eyyy…” diye seslenmekten öte bir şey yapamayan din kardeşleriyiz. Elinden bir şey gelmeyince ne yaparsın? Rabbine seslenirsin. “Kahret ya rabbim onları” diye. Bu defa farklı bir dille bela okuduk. Allah belanızı versin demedik (Ya umudumuzu yitirdik ya başka bir şey) “YA RABBİ EL KAHHAR İSMİNLE ZALİMLERİ VE YAHUDİLERİ KAHRET” diye seslendik. Hiç ayrım yapmadan ne kadar zalim ve Yahudi hatta kendi yurttaşımız olanları bile toptan Allaha havale ettik. Neden sizce? Bence bize anlatılan tüm ‘Müslümanlar kardeştir’ doğrusu, uluslar arası siyasetin de doğrusu değil de ondan. Vatandaş olarak İsrail’e tepkisel yaklaşabiliriz. İsrail mallarını boykot edebilir ve yaptığımız gibi İsrail elçiliklerinin önünde protesto gösterileri düzenleyebiliriz. Bağırıp, çağırabilir kendimizi rahatlatabiliriz. İlimizde de olduğu gibi dualar, gıyabi cenaze namazları kılabiliriz. Ama o kadar. Ötesi yok, ötesi devleti yönetenlerin işi… Ki iktidar sözcüleri de aynı şeyi söylüyorlar: Yuvarlayarak, “İsrail ile ticari ilişkilerimiz var ve bu ilişkiler Filistin’ ide kapsıyor”. Türkçesi; İstediğiniz kadar bağırıp, çağırabilirsiniz ama işin ucunda para var. El Kahhar diye seslenirken bir şeyi unuttuk galiba. El Kahhar Allahın isimlerindendir ve ulemaya göre gece yarısı ve güneş doğarken zikredenler düşmanlarına galip gelir, düşmanın zulmünden kurtulurlar Unuttuğumuz işte bu ulema görüşü. Biz gündüz vakti güneş neredeyse tam tepemizdeyken seslendik. Yani ve kısaca yıllardır dedemden duymaya başladığım Allah belanızı versin bedduası, değişti ama sonuç yine değişmeyecek. Son protestolarda, "Katil İsrail Ortadoğu'dan defol" "Hükümet uyuma kardeşine sahip çık" sloganları atıldı. İsrail'in Ankara Büyükelçiliği'ne Filistin bayrağı asıldı. Biz yetkili ağızlardan dış politika derinliğimizi dinlemeye devam ediyoruz. Derinlik; Gazze de ölümleri durduramıyor, durduramazda. Tıpkı, Amerika binlerce Müslüman’ı Irak’ta katlederken durduramadığı gibi. Tıpkı, Türkmenler öldürülürken durduramadığı gibi. Tıpkı, kafası kesileninde, keseninde Allah u Ekber diye seslendiğini umursamadığımız gibi. Tıpkı IŞİD denilen örgüt Müslüman kafası keserken durduramadığı gibi. Tıpkı vatandaşlarımız tutsak tutulurken; “Kimse Türkiye’nin gücünü sınamaya kalkmasın” dediğimiz gibi. Fark ne? Din mi, mezhep mi, dış politika derinliğimiz mi? Ben farklı dua edeceğim. Allah’ım; torunlarımın aklında İsrail Allah seni kahretsin bedduamın hatırasını bırakma. Sen rahman ve rahim olansın, gözeten ve kollayansın. Bi’ zahmet Müslüman kullarının ve yaşadıkları devletlerinin aklın, bilimin ve insan onuruna yakışır yaşamın destekçileri olmaları için gözlerini aç. Bizi nutuklardan ve işimize geleni lanetleyip gelmeyen için susan kullarından etme diye… Çocuktum İsrail çocukları öldürülüyordu. Allah Belalarını versin diyorduk. Çocukluğum üzerinden 40 küsur yıl geçti aynı yerdeyiz. “Ya RAB İsrail’i helak et” Neden biliyor musunuz? Elimizden gelen başka bir şey yok da ondan… Hoşça ve Dostça Kalınız. Saygılarımla