Hepimiz biliyoruz, izledik utandık.
Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Garnizon sahası içinde güya yüksek güvenlikli olması gereken yerde Türk Bayrağı indirildi.
İndiren;
Çocuk, PKK’lı, açılım karşıtı, kışkırtıcı…
Kim veya ne derseniz deyin. Nasıl göstermek isterseniz gösterin hatta isterseniz Bayrağına sahip çıkamayan direk’ti deyin.
Ne derseniz deyin, kendimizi suçlamaktan öte gerçek yok ve olmamalıdır.
Bayrağı tutan nedir? İp ve Direk mi?
Ulusun değerlerimi?
Ülkemin neredeyse her köşesinde içine bizlerin giremediği üsler var.
Bizlerden kastım, Sedat, Ahmet, Ayşe, Zehra değil.
Cunhur’u temsil edenden, milleti temsil edene kadar sizlerinde sayabileceği kimlerse onlar.
NATO adı altında üslerle ülkem yıllardır işgal altında.
Özelleştirme adı altında bankalarım, fabrikalarım, topraklarım, haberleşmem, geleceğim emperyalizme peşkeş çekilmiş durumda.
Resmi Kurumlardan Türkiye Cumhuriyeti(TC) ibaresi kaldırılırken.
Parti mitinglerinde Bayrak üzerine basılıp namaz kılınırken.
Ülkemin sınırlarına Alman ve Hollandalılar tarafından Füze bataryaları kurulup kontrolünü de onlara bırakırken.
Mayın temizleme ayağına ülkemin topraklarını 44 yıllığına el âleme peşkeş çekilmeye uğraşılırken.
Şehitlerimize kelle ve ceset denilirken.
Boynumuza, Yahudi cesaret madalyası takılırken.
Türk bayraklı yürüyüşlerde bayrak kışkırtma unsuru sayılıp toplatılırken.
Komşumuzda binlerle din kardeşimiz petrolün kontrolü için öldürülürken.
Diğer komşumuzun demokrasi nağmesiyle bölünmesi desteklenirken.
Kahraman ve kararlı(!) iktidar, ismen ve resmen olmasa da, fikren ve fiilen ülkemin ayrışması, federatif yapı ayağına belki 50 yıllığına Türkiye bağlantılı Kürdistan oluşumuna yol açacak sivil(!) anayasa yapma çalışmalarına susarken.
“Aman istikrar bozulmasın” kandırmacasına, ülkenin değil kendi çıkarlarını korumak adına sahip çıkarken.
Kendini tüm bu oyunların eş başkanı olarak sunanlara oy ve destek verirken.
Gençlerimiz, polislerimiz, asker veya başka bir vatandaşımız öldürülürken, kaçırılırken.
Kaçırılanlarımız devlet tarafından değil eş başkanlar tarafından terör örgütünden teslim alınıp, güvenlik güçlerimize teslim edilirken.
Kısaca…
Sustuk, sustuk, sustuk…
Oy verdik.
Yasal düzenlemelere,
Kendilerinden olanların seçilmesine,
Atanmasına,
Ordumuzun Terörist ilan edilip alayının içeri atılmasına,
Aydınların susturulmasına,
Basının kendi isteklerine göre düzenlenmesine,
Ve daha ne varsa.
Onay verdik.
Ve geldik bayrak indirilmesine…
Hatırlayınız, 1996’da Magosa sınır kapısındaki protestolar olmuş daha sonrasında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarına geçerek sınırda asılı olan Türk Bayrağı'nı indirmeye çalışan Rum Solomos Solomou, Türk askerinin "Dur" emrini ve göndere tırmanırken yanından geçen uyarı ateşini dinlemeyip, eylemine devam etmesi ve akabinde bayrağı indirmek üzere iken boynundan vurularak öldürülmesiyle son bulmuştu.
Neden; İndirilmek istenen Ulusun değeriydi, milleti ve devleti temsil ediyordu.
Son olayda Genelkurmay açıklaması şöyle: “... yüzü kapalı bir şahıs, nizamiye dış kapısından içeri atlayıp iki fens teli arasında bulunan araç kontrol bölgesine girerek, bayrak direğine tırmanmıştır. Bölgeye sevk edilen tim tarafından şahsı ikaza yönelik havaya iki el uyarı ateşi yapılmış ve sesle ikazda bulunulmasına rağmen söz konusu şahıs bayrağımızı gönderden almıştır”
Dostlar ister AKP deyin, ister Amerika. İster susun, ister eylem yapın.
İşte geldiğimiz, getirildiğimiz nokta burasıdır.
Aslında başından beri anlatmak istediğim ve zaten uygulamalı olmasa da indirilmiş olan bayrağımız sonunda resmen indirildi.
Genelkurmay’ın açıklamasıyla ” gönderden alındı.”
Alan belli aldıran hepimiz… Peki, suçlu kim Biz mi, Direk mi?
Direğe bi' bayrağa sahip çıkamadın diye kızacak mıyız?
Yoksa “gönderden alındı diyene” ve bu günleri hazırlayan kim ne planlar varsa hepsine “ Ha… tirmi” diyeceğiz.
Paralel bir Direk mi arayacağız…
Hoşça ve Dostça Kalınız.
Saygılarımla…