Bir yılı aşkın ülkemizi ve dünyayı tehdit eden Corona virüsü özellikle günlük hayatımızda sağlık, gıda ve tarımı ön plana çıkardı. Yaşantımız değişti, toplumda sosyolojik değişimler oluştu.

Ben bu makalemde, Covid 19’un tarım ve gıdada getirdiği farkındalıklardan bahsedeceğim.

Bilindiği gibi Tarım, insanlık tarihi boyunca önemini koruyan stratejik bir sektördür. Hal böyle olmasına rağmen, ülkemizde, siyasal iktidarların özellikle 1980’li yıllardan başlayıp günümüze kadar süren hatalı politikaları çiftçi sayımızın % 9 Lara kadar düşmesine ve artan maliyetler nedeniyle ekilemeyen tarım arazilerinin hızla azalmasına sebep oldu. Kırsal kesimde genç nüfus azaldı, ortalama çiftçi yaşı 57 oldu. Üreticide ucuz, tüketicide pahalı bir sistem yaratıldı. Çiftçi zorlukla üretimini sürdürür hale geldi, üretim azaldı, gıda maddelerini ithal eder duruma geldik.

Pandemi geldikten sonra gerek bizim Tarım Bakanımız gerekse başka ülkelerin Tarım Bakanlarının açıklamalarını okuduk. Tarım Bakanımız,” Ekilmemiş bir karış toprak bırakmayacağız, çiftçinin her türlü ürününü alacağız, yerde bırakmayacağız” dedi. Fransa Tarım Bakanı ise çiftçilerine mektup yazarak “siz bizim için en değerli ve en çalışkan insanlarsınız, siz olmazsanız biz açlıktan ölürüz ”dedi. Anlayacağınız ismini hatırlayamadığım bir sanayicinin tabiriyle Covid 19 virüsü Gıda ve Tarım sektörüne iade-i itibar kazandırdı.

Üretemezsek ucuza getiririz devri artık kapandı, salgın sonrasında korumacılık ortaya çıktı. Herkes önce ,benim vatandaşım, önce benim tüketimim demeye başladı. Bu süreçte tarım ürünleri olsun, girdiler olsun her zaman başka ülkelerden temin edilemeyeceği anlaşıldı. Toplum sağlığı için başka ülkelerden ithalat yapmanın uygun olmayacağı da anlaşıldı. Rusya ihraç ettiği ürünlere kota koydu. Gıda fiyatları ülkemizde ve dünyada hızla artmaya başladı. Buna bağlı olarak ülke ve insanlar stok yapmaya başladılar. Gıda milliyetçiliği, gıda stokçuluğu gibi kavramlar oluştu.

Pandemi sonrasında ,çiftçiye verilen destekler artırıldı. Yeterli mi? Değil.2006 yılında çıkarılan Tarım Yasasında öngörülen miktarda çiftçimize destek yapılmadığı gibi destekler zamanında ödenmemekte.

Pandemi sonrasında oluşan bir kavramda, sağlıklı gıda ,hijyen ve gıda güvenliği yer alıyor. Halk bilinçlendikçe bu kavram daha da önem kazanıyor. Gıda sektöründe çalışan biri olarak ülkemizde hala merdiven altı gıda üretimi yapan firmalar olduğunu ve daha etkin denetimler yapılması gerektiğini söylemek zorundayım.

2020 yılında, ülkemizin tarım ürünleri ihracatı 18,9 milyar Dolar, ithalatı ise 13,3 milyar Dolar olmuştur. İhracatımızı doğru politikalarla 2-4 kat artırabiliriz. Çok geniş bir ürün potansiyelimiz var. Bir çok ürün de gen merkeziyiz. Bölgesel bakıldığında her bölgenin kendine has ürünleri var. Havza modelini geliştirmeli, teşvik sistemlerini mevsime ve yıla göre değil de uzun vadeli projeksiyonlar yapılarak tasarlanmalıdır. Genç nüfusu çiftçilik yapmaya özendirecek (örneğin sigorta primleri devletçe karşılanabilir) şartlar ve üretim politikaları mutlaka oluşturulmalıdır. Tüketiciyi doğru fiyatla buluşturmak için üretim yapmak zorundayız.1923 yılında Tarım Sektörü GSMH’den % 43 pay alırken son yıllarda % 5,8 ‘e düştü. Bu rakamı en az %20’lere çıkarmalıyız.

Tarım politikaları bence Ulusal Güvenlik politikaları kadar önemli. Bu nedenle, üretim politikalarını mümkün olduğu kadar dışa bağımlı olmamak üzere kurmalı, sürdürülebilir gıda üretimini sağlamak ana hedefimiz olmalıdır. Ülkemizin konumu itibariyle Avrupa pazarlarının gıda tüketimini rahatlıkla karşılayabilecek durumda olduğunu (coğrafi yakınlık, mal tesliminde rekabet avantajı gibi) göz ardı etmemeliyiz.