Giyim Mensucat Esnaf ve Sanatkârla Odası “Halk Buluşması” ve “Sistem Değişikliğini Konuşuyoruz” isimli bir konferans düzenledi.

Bilecik Şeyh Edebali Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen programın Moderatörlüğünü Sivil Toplum Dayanışma Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Eczacı Mehmet Şahin yaparken, konferansa konuşmacı olarak Kültür Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, Star Gazetesi Yazarı Halime Gökçe, Sivil Toplum Dayanışma Platformu Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Şahin, Emekli Diplomat ve Yazar Akın Özçer ve Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Hüseyin Aykut katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Anayasa değişikliği hakkında yapılan konferansın açılış konuşmasını yapan Giyim Mensucat Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Haşim Balcı, Anayasayı sivil bir müzakerede tarafsız bir şekilde değerlendirilmesi amacıyla böyle bir organizasyon gerçekleştirdiklerini söyledi.Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman Türkiyenin çok önemli bir yol ayrımında olduğunu vurgularken,Star Gazetesi yazarı Halime Kökçe “16 Nisan’a kadar ne oylayacağımızı mutlaka açıp okuyalım” dedi.Emekli Diplomat Akın Özçer ise “kurucu irade halk olduğuna göre halkın temsilcilerinin bir anayasa yapması gayet doğaldır” diyerek konuşmasını sonlandırdı.Konferans konuşmaların ardından soru cevap şeklinde devam etti.

 

Konuşmasını kürsüye gelerek gerçekleştiren Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Hüseyin Yayman, yaptığı konuşmada;

İmparatorluğun, Kuruluşun, Dirilişin, Ertuğrul Gazi’nin ve Şeyh Edebali’nin Şehri Bilecik’ selam olsun. Türkiye çok önemli bir yol ayrımında, inşallah güzel günler göreceğiz, hani bir şair var ya “Güzel günler göreceğiz çocuklar, motorları maviliklere süreceğiz” diyen şairin moduyla inşallah Türkiye’miz 2023’e,2053’e ve 2071’e Bilecik’ten başlıyoruz. Neden bir sistem değişikliği istiyoruz ben bunu sizin dikkatinize sunuyorum.Mevcut sistemin ana fikri nedir,başbakanı idam ediyorsunuz,bakanları idam ediyorsunuz,her on yılda bir darbelerin olduğu,Türkiye’nin 30 sent’e muhtaç hale geldiği,20 defa Stand By anlaşması yaptığı sistemin adı Türkiye’de budur arkadaşlar.Biz bir daha Türkiye’de,İnşallah başbakanlar idam edilmesin,Bakanlar idam edilmesin diye bir sistem değişikliğini savunuyoruz.Bakın Türkiye’de her on yılda bir darbe oldu.Biz çok partili hayata 1950 yılında girdik.1950 ile 60 yılları arasında Demokrat Parti vardı.10 yılın sonunda 1960 darbesi oldu. Bütün kötülüklerin anası olan ve masum başbakanımızı idam eden bu darbe. Daha sonra 12 Mart darbesi oldu,10 yıl sonra 12 Eylül darbesi,16 yıl sonra 28 Şubat yetmedi 17 Nisan e-Bildirisi oldu, yetmedi hain, namussuzca, alçak FETÖ’cü darbe girişimi oldu. Şimdi bu sistemi savunanlara şu soruyu soruyorum? Siz neyi savunduğunuzun farkında mısınız? Her on yılda bir darbelere kapı aralayan siyaseti değersiz hale getiren, siyasete özgür ağırlık kaybettiren, siyasetçiyi cuntacı hale getiren bir sistem var Türkiye’de ve biz bu sistemin artık değişmesini istiyoruz. Kim ne derse desin, milletin dediği olacak 16 Nisan da. Çok kararlı ve inançlıyız bu konuda millet ne derse o olacak.1950 ile 2017 yılları arasında Türkiye’de büyük bir istikrarsızlık vardı. Türkiye’de büyük siyasi krizler oldu, ekonomik krizler oldu, toplumsal krizler oldu. Her şeyi unutsanız bile şu cümleyi unutmayınız  “sorun çözen bir sistem değil, sorun üreten bir sistem var”bakın Türkiye bu askeri darbelerde maalesef 500 milyar dolar kaybetti. Her darbenin Türkiye’ye çok ciddi bir ekonomik bir maliyeti oldu,her darbe Türkiye’deki kutuplaşmayı daha da artırdı ve her darbe bu milletin demokrasi ile buluşmasına engel oldu,demokrasinin kurumsallaşmasına mani oldu.Her Darbe Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratikleşmesinin önüne set çekti. Onun için biz diyoruz ki bu sistem değişmelidir. Biz artık bürokratik cumhuriyetten sıkıldık. Biz Türkiye’de demokratik bir cumhuriyet olsun istiyoruz. Sözde, yetkide, kararda milletin olsun istiyoruz. Sanki bu Cumhurbaşkanlık sistemini veya Başkanlık Siteminini sanki Reep Tayyip Erdoğan kendi şahsı için istiyormuş gibi ifade ediyorlar. Bakın arkadaşlar biz Recep Tayyip Erdoğan’ı seviyor olabiliriz bu başka bir mevzu,fakat Recep Tayyip Erdoğan dediğimiz o şahıs ve bu parti 5 tane genel seçim,3 tane yerel seçim,iki, tane referandum,bir tanede cumhurbaşkanlığı seçimi kazanmış ve bu seçimler sonucunda yüzde 52 oyu olan bir liderden bahsediyoruz. Bir dünya liderinden bahsediyoruz.Onun için bu sistemin adı parlementer sistem olmuş,Cumhurbaşkanlığı sistemi olmuş,başkanlık olmuş,yarı başkanlık olmuş bunlar teferruattır. Zaten Tayyip Erdoğan’ı Dünya Tarihi, Avrupa Tarihi ve Türkiye Tarihi ve en önemlisi bu aziz milletimiz kalbine yazmış. Tayyip Erdoğanın Başkanlığa, Yarı başkanlığa, Cumhurbaşkanlığına ihtiyacı yok o çünkü milletin gönlünde hain darbe girişimi 2016 yılında değilde 2015 yılında olsaydı bizim halimiz nice olacaktı. Yüzde 41 oy almış bir parti tek başına iktidar olamıyor koalisyon senaryoları, toplum mühendisliği seneryoları rivayetin bini bin para. İşte biz Türkiye’nin bir kez daha koalisyonlarla yönetilmemsi için Türkiye’nin bir kez daha siyasi istikrarsızlığa,toplumsal istikrarsızlığa,ekonomik istikrarsızlığa,kardeş kavgasına sürüklenmemsi için bu sistem değişmeli diyoruz.Bu millet 5 Nisan krizini unutmuş değil,Anayasa Kitapçığı fırlatma krizini unutmuş değil bu millet. 1991 ile 2002 yılları arasında 11 yılda 9 hükümetin kurulup,9 hükümetin yıkıldığını unutmuş değil.Türkiye’de kişilerden ve partilerden bağımsız bir sitem sorunu var bunu böyle bileceğiz ve herkese anlatacağız.Bu mesela Ak Parti meselesi değil,bu mesele milletin meselesidir.Tayyip Erdoğan’ın bu millete sağladığı en büyük avantaj  biz yapabiliriz duygusu oldu.

Hani diyorlar ya başkanlık sistemini Tayyip Erdoğan istiyor bakın merkez sağdaki tüm liderler Türkeş, Erbakan, Demirel, Özal ve Tayyip Erdoğan hepsi başkanlık sistemini istedi hem de 50 yıldır.

Türkiye’ye 1923’den bu yana 65 tana başbakan geldi.Recep Tayyip Erdoğan kaçıncı cumhurbaşkanı?12. eğer Türkiye’de cumhurbaşkanlığı sistemi olsaydı 12 tane cumhurbaşkanı olacaktı.İşte hesap bu kadar basit. Yani 1923’den bu yana 15 ayda bir başbakan değişmiş.

Bakın dünyada nasıl Amerika’da 227 yılda 45. Başkan, Türkiye’de sayfalar yetmiyor. Demek ki dünyanın süper güzü olmak için, güçlü bir yönetim, güçlü bir liderlik ve istikrarlı bir idare lazım. Türkiye’de koalisyonlar olmasın, hızlı karar alan bir kamu yönetimi olsun, darbelere kapı aralayan gelişmeler olmasın diye bu sistemin değişmesini istiyoruz.

Refahın olduğu evrensel düzeyde büyümenin olduğu ve Türkiye’nin bir daha IMF’nin kapılarında muhtaç hale gelmediği bir Türkiye için sistem değişikliğine evet diyoruz inşallah.

 

Star Gazetesi yazarı Halime Kökçe : “16 Nisan’a kadar ne oylayacağımızı mutlaka açıp okuyalım”dediği konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Biz sistem değişikliğini bugün tartışıyor değiliz hem yakın tarihimizde,hem de cumhuriyet tarihi ile başlatabileceğimiz bir mazisi var bu sistem değişikliği meselesinin işte Demokrat Parti’ye kadar götürebileceğimiz arada gelmiş rahmetli Demirel’in Özal’ın,Türkeş’in yani Türkiye’de güçlü siyasi yapı için uğraşan,siyasetin önündeki kurumsal engellerin azalması için gayret eden her iktidarın aslında gündeminde olmuş bir mesele başkanlık,cumhurbaşkanlığı sistemi.

Biz bu sistem değişikliği meselesini ilk adımımıza aslında 2007’deki referandumda attık.Cumhurbaşkanını halkmı seçsin diye yapılan bir referandum oldu ve yüzde 69 oranında bir evet oyu çıktı neden o referandum yapıldı? Cumhurbaşkanını  mecliste 367 gibi bir vesayet mekanizması işletildi ve sisin önerdiğiniz cumhurbaşkanını seçtirmeyiz mecliste diye millet meclisindeki çoğunluk sayısı ile oynanmak suretiyle böyle bir icat çıkartıldı. Ama bu krizi aşmak için referanduma gidildi. Bu krizi aşanda millet ve halk oldu. Mademki mecliste cumhurbaşkanını seçtirmiyorsunuz biz seçelim o halde dedi.

Geçiş sürecinin etaplarından bahsedersek birinci etap 2007’de ikinci etap 2014’de 16 Nisanda yapacağımız üçüncü etap olacak bu durum. Ben açıkçası bu sürecinde kendisini zorunlu olarak getirdiğini düşünüyorum. Bu yollu ya ileriye ya da geriye saracağız. Son etaplıda aslında yeni bir seçimle olacak bunun adı da doğrudan millet hükümeti olacak.

16 Nisan’a kadar ne oylayacağımızı mutlaka açıp okuyalım. Eleştirilerin maiyetine bakarsak şöyle temel bir yanlış var; parlamenter sistemden hareketle yeni gelecek sistemi eleştiriyoruz genelde iki farklı sistem birbiri ile kıyaslanarak eleştirilmez. Bu bir hatadır. Bakın bütün ileri demokrasilerde yürütmenin başı halka karşı sorumludur ve 5 yılda bir yetkilerle donattığımız bir kişiyi başımıza getiriyoruz. Aslında mevcut sistemi bir öğrenilmiş çaresizlikle de eleştiriyoruz, bu sadece bir hükümet sistemi değişikliği değil ayrıca bir muhalefet sistemi değişikliği olacak. Bu güçlü muhalefetler üretecek bir sistem olacak. Ben bu sistem değişikliğinin kısa ve orta vadede muhalefetin işine de yarayacağına inanıyorum.”

Akademisyen Yard.Doç Dr.Hüseyin Aykut: “Ne hayır diyen vatana ihanet etmektedir ,ne de evet diyen”Topğluma kamplaştırmamak gerektiğini vurguladı Aykut;

“Ben şunları belirterek başlamak isterim Benim Bilecik deyince çok sevdiğim bir edebiyat öğretmenim aklıma gelir 17 yaşında bir çocukken elimden tutup Kütahya’dan alıp İstanbul’a Necip Fazıl’ın evine sohbete götüren ve sonra vefatına kadar ve zaman zaman sohbetlerime vesile olan bir ali Erdal hocam vardı.Bu vesile ile onu da yad etmiş olmak isterim.

Bu konuyu gerçek bilgilere dayanmayan, gerçekten senaristlerin bile düşünüp, taşınıp, tasarlayamayacağı bazı tartışmalar yürütülüyor. Bu tartışmaların iddia ediyorum hiç birisi gerçeği yansıtmıyor. Birde televizyonlardaki o kan gövdeyi götüren tartışmalar ve sosyal medyayı da eklediğimiz zaman çok vahim bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Öncelikle şunu net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor.Hepimiz bu ülkeyi seviyoruz,gidecek başka hiçbir yerimizde yok.Bakın bu Anadolu coğrafyası bir toplanma merkezidir.

Buradaki arkadaşlarımın hiçbirisinin demokrasi olan inançlarından zerre kadar şüphem yoktur. Ne hayır diyen vatana ihanet etmektedir ,ne de evet diyen bu tartışmaların sonucunda hangimiz neye inanırsak ona göre oyumuzu kullanacağız.Millet evet derse evet demiş olacak hayır derse eskisi ile devam edeceğiz.Bu bizim birbirimize hakaret etmemizin vesilesi olmamalı.Bakın 18 yaşında bir çocuğun mecliste ne işi var diyorlar tamam benim içinde doğru da kaç yaşında olursa 25 mi yani yerine neyi koymayı düşünüyorsunuz. Bir vakit bu ilkede seçilme yaşı 30,seçme yaşı 25’di sonra değişti seçilme yaşı 25’e seçme yaşı 18’e düştü. Bakın 18 yaşındaki bir çocuğun söz söyleme hakkı varsa seçilme hakkı da olmadı. Şöyle düşünüyor bazı arkadaşlarımız ya bir zenginin çocuğu milletvekili olacak nerden çıkartıyorsunuz zengin becerebilseydi kendisi milletvekili olurdu zaten öyle kolay bir süreç değil bu süreç.16 Nisan’dan sonra seçim kanunu tartışmaya başlayacağız fakat karşımıza şu anada nasıl bir durum çıkar bilemiyoruz. Belki bu parti sistemi değişiyor olabilir, bir kişinin milletvekili seçilebilmesi bir adamın iki dudağı arasında değil de milletin onu sevmesi ile ilgili bir şey olarak karşımıza çıkacak. Bir başka konu ise işte 550 milletvekili zaten bunlar kıyamet gibi para alıyorlar bide 600 tanesini nerden çıkartıyorlar. Akın bu seçim sistemi tartışmaları başladığında o zaman daha rahat anlayacaksınız bu sayının niçin 600 e çıkarıldığını.Bir başka konu ise başkanlık sistemine gerçeksek bölünürüz başkanlık sistemi çünkü federal yapıyı gerektirir.Kim söylüyor bunu dünyada başkanlık sisteminin olduğu federal devletler olduğu gibi üniter yapıdaki başkanlık sistemi ile yönetilen devletlerde var.Bakın başkanlık sistemiyle federasyon birbirini gerektiren şeyler değil öyle olsaydı bu örnekleri görmezdik.Biz üniter yapımızı muhafaza ederek tek devlet,tek bayrak,tek millet olarak bu coğrafyada başkanlık sistemini yürütmeyi sergileyeceğiz. Bir diğer eleştirilerden bir tanesi bir adama bu kadar yetki verilir mi? Bakın teklif edilenle değil mevcut sistemle kıyaslamanız gerekmektedir bunu, Mevcut sisteminde cumhurbaşkanımız isterse meclisi feshedebilir yetkilerinden biriside budur. Başkanlıkta evet meclisi feshetme yetkisi var ama kendisini de feshetmiş oluyor ayrıca.

Bakın meclisi feshettiğinde kendi görevini de feshedip yeniden seçime gidiyor olacak. Bakın bizim hiçbir cumhurbaşkanımız şu anki sistemde vatana ihanetten başka bir şeyle yargılanamıyor. Görevi bittikten sonra dahi. Yeni sistem ne getiriyor yargılanabilir nasıl mecliste önerge verilip suç işlediği belirlenirse yüce divana sevk edilebilecek.”

Emekli Diplomat Akın Özçer: “Eğer halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı varsa yetkileri de sembolik olmamalıdır”

Bildiğiniz gibi anayasalar toplumsal sözleşmelerdir. Toplumu oluşturan bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ne olacağını ayrıca o toplumda kanunları yapacak olan yani belirleyen ve bu kanunların kimlerin uygulayacağını  yasama,yürütme ve onları denetleyen yağrının biçimlerini de belirler anayasalar. Ama esas olan o toplumu oluşturan bireylerdir.Bu mevcut anayasa Avrupa birliği uyum yasaları ile bazı bölümleri şekillendi bazı maddelerinde ise değişiklikler yapıldı. Yasama,yürütme,yargı dediğimiz yani güçler ayrılığı dediğimiz Parlementer sistemde biz yasama organınana milletvekilini seçeriz ve bunun çoğunluğunun içinden de bir hükümet çıkar.Oda belirli bir süre için ülkeyi yönetir.Parlementer sistemde genelde iki başlılı bir sistem vardır. Hükümetin başında başbakan vardır, bide devleti temsil eden sembolik yetkileride olan cumhurbaşkanı vardır.

Biz anayasa değişikliği ile halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı seçtik.Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği iki sisten birisi yarı başkanlık diğeri tam başkanlıktır. Parlementer sistemlerde de bazı örneklerine rastlanıyor ancak bizim tarafımızdan seçilmekte birlikte sembolik bir cumhurbaşkanına gerek yok.Eğer halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı varsa yetkileri de sembolik olmamalıdır bu cumhurbaşkanının. Dolayısıylada böyle bir sistem değişikliliğine gidilmesi gerekiyordu. Ya yarı başkanlığa gidilecekti, ya başkanlığa gidilercekti. Ak Parti Ve MHP Bu sistemde karar kıldılar ve kurucu irade halk olduğuna göre halkın temsilcilerinin bir anayasa yapması gayet doğaldır.

Editör: TE Bilişim