Cafer Elmas
Kurulduğu günden itibaren hızla büyüyen Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi'nin mimarisi ulusal gazetelerin köşe yazarlarının da dikkatini çekti.
Türkiye'de tiraj olarak oldukça üst sıralarda bulunan Zaman Gazetesi'nin etkin köşe yazarlarından Mümtaz'er Türköne, Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi'nin ve yanında yapılan üniversite camiinin mimarisine dikkat çekerek köşesinde yer verdi.
‘Yeteneklerimiz gelişiyor' başlıklı köşe yazısında gezdiği ve konferans verdiği birçok üniversitenin mimarisine değinen Türköne, ilim tahsilinin her şeyden önce bir ufuk ve özgürlük işi olduğunun altını çizerek ince işçiliğe ve sanata muhtaç işin hangar gibi binalarda yapılamacayacağını belirtirken, kamu imkanları ile yürütülen inşatlarda standartları aşan örneklerin bulunduğunu ve bu örneğin bir tanesinin de profesör Azmi Özcan'ın yönettiği Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi'nin olduğunu belirtti.
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi'nin Selçuklu mimarisinden esinlenen bir fakülte binasının olduğunu ve insanın bu binaları görünce kendisinde yeniden talebe olma isteği uyandırdığını yazan Mümtaz'er Türköne, medeniyetin zamanı aydınlattığını ve Üniversite'nin kampüsünün hemen yanında yapılan caminin estetiği ile ilgili tartışmaları takip edenlerin ayrıca cami inşa etmeye niyetlenenlerin bu camiyi mutlaka görmesi gerektiğini belirtti. 
Bir inancın veya medeniyetin büyüklüğünün upuzun mimariler ve iri kubbeler yerine daha etkili estetiğinin olduğu bu camiyi modern dünyaya anlattığının altını çizdiği köşe yazısında Türköne, sadece binaların  görüntüsünün ve kullanımının olmadığı insan ilişkilerinin de değiştiğini ve üniversitelere artık bakış açısının farklılaştığını yazmış.
İşte o yazı:
‘Yeteneklerimiz gelişiyor’
Ayağımıza yeni fırsatlar geliyor. Fırsatların gelmesi tek başına yetmiyor. 
Bu fırsatları kullanacak refleksler ve yetenekler gerekiyor. En ileri aşama ise oturup kendi fırsatlarınızı imal etmeniz olmalı. Türkiye değişiyor ve gelişiyor; değiştikçe çözüm bulma yeteneğimiz de gelişiyor.
Hafta içinde Anadolu'da iki ilimizin üniversitesinde konferans verdim. Tokat, Gaziosmanpaşa Üniversitesi ve Yozgat Bozok Üniversitesi. GOP Üniversitesi, nispeten eski ve yerleşmiş bir üniversite. Bozok ise Erciyes'ten bağımsızlığını aldıktan sonra çok hızlı şekilde gelişen yeni bir üniversite. Çok değil 15 yıl önce, Yozgat ve Tokat'ta onyirmi bin arası öğrencisi olan üniversitelerin var olabileceğine kimse inanmazdı. Nicelikte çok büyük bir artış var; peki ya nitelik?
Geçmişte sadece devletin sırtına yüklenen işlerin bir kısmını toplum üstlenmeye başlıyor. Toplum ve bilhassa özel sektör işe dahil oldukça işin rengi değişiyor. Çok önemli göstergelerden biri üniversite binaları. Devletin yaptığı binalar, kişiliksiz iri lise binalarından ve asker koğuşu gibi sıralanan dersliklerden meydana geliyordu. Şimdi hayırsever vatandaşlar devreye girince üniversiteye yakışan binalar ortaya çıkıyor. Bozok Üniversitesi kampüsünde, Erdoğan Akdağ'ın adını taşıyan binalar iyi örnekler. Daha önce Ağrı'da gördüğüm İbrahim Çeçen'in adını taşıyan üniversitenin binaları da öyle. İlim bir iklim, toprak meselesi. En önemli parçası ise binaları. Eski medeniyetimizin camilerden sonra gelen en göz alıcı eserlerinin medreseler olması tesadüf değil. Demek ki hayırsever vatandaşlar devreye girince ilim hayatımıza estetik de giriyor. İçinde yeniliği, ferahlığı ve özgürlüğü soluyacağınız bir binaya dört-beş yıl devam eden bir öğrencinin dünyası kendiliğinden değişir. İlim tahsili her şeyden önce bir ufuk ve özgürlük işi. Bu kadar ince işçiliğe ve sanata muhtaç işi hangar gibi binalarda yapamazsınız. Kamu imkânları ile yürütülen inşaatlarda, standardı aşan örnekler de görülüyor. Bir tanesi Profesör Azmi Özcan'ın yönettiği Bilecik Üniversitesi. Selçuklu mimarisinden esinlenen fakülte binası, insanda yeniden talebe olma isteği uyandırıyor. 
Medeniyet her zaman ayrıntıdadır. Bilecik Üniversitesi kampüsünün hemen köşesinde küçük bir cami var. Cami estetiği ile ilgili tartışmaları takip edenlerin veya cami inşa etmeye niyetlenenlerin bu camiyi mutlaka görmesi lazım. 
Bir inancın veya medeniyetin büyüklüğünün upuzun minareler veya iri kubbeler yerine daha etkili bir estetiğinin olduğunu bu cami modern dünyaya anlatıyor.
Değişen sadece binaların görüntüsü veya kullanımı değil. İnsan ilişkileri de değişiyor. Geçmişte üniversiteler, toplumun hassas sinir uçları olarak görülüyor ve memleketi karıştırmak isteyenler üniversite binalarının çevresini sarıp içine nüfuz ediyordu. 70'li yıllarda Türkiye, üniversitelerinden kan kaybetti. 
Bugün üniversitelerde ilgilenenler ortalığı karıştırmak isteyenler değil; güven, huzur ve barış arayanlar. Üniversite öğrenciliği, hayatın en meşakkatli evresidir. 
Hayırsever vatandaşlar gençlere, bu zor evrelerinde insanca bir hayat sunmak için birbiriyle yarışıyor. Geçmişte öğrencilik sefalet demekti. Bugün, okumak isteyenin önünde hiçbir engel yok. 
Hele yetenekli ve çalışkan gençlerin hayalleri ile imkânları arasındaki uçurum, bu hayırseverler sayesinde kapanmış. Özel burs imkânları, devletin sunduklarını aşmış.
Gençliğimizde bizim hırçınlığımız galiba biraz da, şartlarımıza isyanımızdandı. Kanı kaynayan gençlerin yüzlerinde, gözlerinde kendilerine gösterilen şefkatin ve ilginin izleri okunuyor.
Anadolu'da fışkıran üniversiteler toplumun geleceği hakkında çok sağlam ipuçları veriyor. 
Türkiye, sağlıklı bir mecrada ilerliyor. Dün kavga konusu olan şeyler bugün yeteneklerimizi geliştiriyor. Sakinleşiyoruz, olgunlaşıyoruz; sorun çözme gücümüz artıyor.
Dün çözemediğimiz, tersine içinden çıkılmaz hale getirdiğimiz sorunları artık çözecek duruma gelmemizin arkasında üniversiteleri başta olmak üzere her şeyiyle değişen ve gelişen Türkiye duruyor.
Editör: TE Bilişim