Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Parlak, "Türkiye'nin belli noktalarda kendisini yenilemesi lazım olduğunu ve Hızlı, güçlü Türkiye’nin dinamosu olan hükümet etme modelinin benimsenmesi, Türkiye sevdalısıysak , vatanperversek o zaman bunu tamamen Türkiye’nin gerçeklerini ve geleceğini düşünerek yapılması gerektiğini" söyledi.
AK Parti Bilecik İl Başkanlığı'nın düzenlediği "Türkiye Başkanlık Sistemini Konuşuyor" konferansındaki konuşmasında, "Başkanlık Sistemi" ile ilgili konunun 2 tarafı olduğunu, sistemin, yürütme ve uygulama anlamında tartışılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Parlak, devlet aklına sahip, Batı'da İngiltere, Fransa ve Rusya, Doğu'da Çin, İran ve Türkiye olmak üzere 6 devletin bulunduğuna dikkat çekti.
"Gelecek tahmincilerinin, stratejistlerin ve bu işi bilen akademisyenlerin söylediklerine göre, 2050 yılına doğru bu bahsettiğimiz devletlerden bir tanesi liderliğe oynayacak. Bu ülke, Türkiye" ifadelerini kullanan Prof. Dr. Parlak, şöyle devam etti:
"Şimdi biz böyle bir ülkenin ve geçmişte Osmanlı Devleti gibi çok büyük bir devletin mensuplarıyız. Yani, büyük bir devletten bir geçiş süreci, arkasından diğer büyük bir devlete gidiş. Türkiye, çok ciddi bir değişimin eşiğine gelmiştir .Bu eşik ezilmişliğin, hor görülmüşlüğün, dış politikada etkisiz eleman olmanın, dünya siyaset sahnesinde silik bir aktör olarak bulunmanın bu halinden önce bölgesel güç olmanın, sonra küresel güç olmanın salonuna geçme eşiği bu eşik. İşte bu eşik’te bize bazı şeyler lazım. Türkiye’nin belli noktalarda kendisini yenilemesi lazım. Bunlardan en önemlileri de yürütme sistemi yani hükümet sistemi yani hükümet etme biçimi, yürütme organlarının yeniden tanzimi bu çok önemli. Çünkü Türkiye’yi patika yollardan otobana çıkaracak, 4 vitesten 6. Vitese çıkaracak olan durum budur. Hızlı, güçlü Türkiye’nin dinamosu olan hükümet etme modelinin benimsenmesi. Şimdi bu aşamda herkes farklı şeyler söyleyebilir, gayet normaldir. Sen, ben biraz farklı söylemeliyiz ki yeni şeyler ortaya çıksın. Türkiye’nin iyiliğini istiyorsak , biz Türkiye sevdalısıysak , vatanperversek o zaman bunu tamamen Türkiye’nin gerçeklerini ve geleceğini düşünerek yapmamız lazım. Bir bilim adamı, akademisyen olarak şunun altını çizmek istiyorum. Yeni Türkiye’nin güçlü ve küresel ölçekte bir güç olmasının taşları bugünden döşeniyor. O yüzden yeni anayasanın ve yeni anayasadaki devlet sisteminin nasıl olacağı çok önemli. Bu okadar önem arz ediyor ki, Ya Türkiye şuan bulunduğu noktadan daha ileri noktaya ivme atacak yada geri adım atacak. Geldiğimiz noktada bir kere yeni anayasayı Türk insanı kendi yapıyor. "dedi.
YASAMA ve YÜRÜTME
"Bunun yanında Yürütme önemli ama Yasama ve Yargı da önemli. Yasama organı şuana kadar gelişi hep zigzaklar şeklinde olmuştur. 1976’da ilk meclisi umumi kurulduğunda çift meclisli sisteme girdik. Yani parlementer demokrasiyle muhatabımız bu şekilde oldu. Heyeti Ayan, (Senato), Heyet-i Mebusan, (Vekiller meclisi)'dir.
Ondan sonra oluşturulan 1909-21 anayasa meclisi tek meclise indirdi bu sistemi , konvansiyonel meclis yönetimi yani hem meclis hükümet, hem hükümet meclis ve 24 anayasasında da aynı sistem yürüdü. 60 ihtilali ve 61 anayasası 1980 ihtilaline kadar devam etti. Tekrar sistemi 1921’de olduğu gibi 1 kamaralı sisteme çevirdi. Şimdi bu yeni anayasa hazırlıklarında çok fazla konuşulmuyor. Tek meclis sistemine
Yargı sistemini biz Fransa’dan aldık. Şurayı Devlet dediğimiz Danıştay kurulu, Divanı muktesebat dediğimiz Sayıştay kurulu, sonra mahkemeler oluşturuldu mahkemeler meydana geldi. Bu sistem Cumhuriyet tarihi boyunca devam etti.
Türkiye şuanda Fransız eksenli bir model üzerinden giriyor. Yani özel hukuk, kamu hukuk, adli yargı, idari yargı ayrı. Yalnız bizde yargının bağımsızlığı ve hakimlik teminatı konusunda ciddi sıkıntılar var. Yargının tam bağımsızlığını, yürütmeye ve yasamaya müdehale etmemeye yasama ve yürütmeninde yargıya müdehale etmemesini sağlamamız gerekmektedir. Bağımsız yargının olmadığı bir yerde hukuk devletinin olduğundan bahsetmek mümkün değil." dedi
"PARLEMENTER SİSTEMİ SAĞLIKLI ÇALIŞTIRAMADIK"
Parlak, Türkiye'deki Yasama ve Yürütme organlarının işleyişini anlatmasının ardından Başkanlık Sistemi ve Parlementer Sistemini anlattı.
"Dünyada yürütme sistemi olarak 3 temel model var. Bu modeller arasında ana modellerde var. 70’e aşkın devlet yürütmenin yani hükümet etmenin tekçi modeline tabi yani başkanlık sistemi. 40 civarında devlet ise yürütmenin parlementer sistemle, başkanlık sistemi arasındaki yarı başkanlık sistemine tabidir. Parlementer sistemi yani yürütmenin iki kanadının olmasıdır. Yani yürütmenin bir sorumsuz kanadı vardır cumhurbaşkanı, birde sorumlu kanadı olan başbakan ve bakanlar kurulu vardır.
İlk defa parlementer sisteme giriş yaptığımızdan itibaren Parlementer sistemi sağlıklı çalıştıramadık. Kamburumuz oldu, ya bize uymadı, ya biz uyduramadık. Kimse bana güzel işlemiştir diyemez diyecek begrauntu yoktur. Temel sebeplerinden biri şu; dünyanın hiçbir yerinde 82 anayasası kadar düzensiz, karışık ve handikaplı bir anayasa yoktur. Çünkü ya başkanlık, ya da yarı başkanlık ya da parlementer sistem vardır ama parlementer sistemde model şudur. Ya cumhurbaşkanı biraz daha yetkili olur yada başbakanın görevleri biraz daha geri durur. Bu nadir bir durumdur. Yada başbakan güçlü olur, cumhurbaşkanı silik ve sembolik olur. Alman Başbakanını herkes bilir ama cumhurbaşkanını kimse bilmez. Biz ne yapmışız cumhurbaşkanının yetkilerini arttırmışız, yanı başımızda güçlü bir başbakanlık müessesini kurmuşuzdur. Kavga olacaktır tabiî ki. 1983-2007 yılları arası Sayın Gül makama gelinceye kadar tüm başbakanlarla, cumhurbaşkanları kavgalı olmuştur. Tenkit etmiyorum ama daha sabırlı bir insanda olsa kavga edecektir. Çünkü yan yana 2 güç olamaz. Başbakan yapmak istiyor, cumhurbaşkanı önünü kesiyorsa , karşımıza başbakan, cumhurbaşkanı kavgaları çıkıyor. Çiller-Demirel kavgaları, Ecevit-Yekta Güngör Özden kavgalarını hatırlarsınız. Çünkü anayasa tekniği yanlış kurulmuştur. İşte Türkiye’nin bundan kurtulması lazım. Yada diyecek ki ben iki başlılık istemiyorum tek güç, tek yetki, hız istiyorum deniliyorsa ozaman başkanlık sistemi. Yeni anayasayı yaparken Türkiye bu sorunu çözmek zorunda, çözmese kavgalar devam eder. İstikrarsızlıkta devam eder, geriye doğru gitme olanağı her zaman hazır demektir." diyerek Türkiye tablosunu örneklendirdi."
BAŞKANLIK SİSTEMİ NEREDEN ÇIKTI?
Prof. Dr. Bekir Parlak, salona Başkanlık Sisteminin ilk defa gündeme gelmediğini her hükümet kendi dönemlerinde zaten uygulamak istediğini anlatarak şöyle devam etti: "Bu Başkanlık sistemini ilk defa bu dönemde mi ortaya çıkarmışlar. Yok böyle bir şey. Rahmetli Erbakan'ın Milli Nizam Partisi programını açarsanız, rahmetli Türkeş’in 9 ışık kitabını açarsanız orada başkanlık sistemini görürsünüz. Yine rahmetli Özal’ın icraatlarına ve söylemlerine bakarsanız , Demirel’in icraat ve söylemlerine bakarsanız hep bunu görürsünüz. Yani bu ilk defa şimdi söylenmiyor. Bunu bir kere tayin ve tespit edelim.
Neden bunu parti istiyor? Ekonomik sıkıntıları, milletvekili satışlarını, otel odası görüşmeler gibi sıkıntıları çözmek istiyorsak, bizim güçlü yürütmeye ihtiyacımız var demektir. Ama başkanlık ama yarı başkanlık sistemi olur. Fakat içinde bulunduğumuz handikaptan kurtulmamız gerekir. Böyle baktığımız zaman meseleye bunu bugün konuşuyor olmamız lazım. Yeni anayasa yapılıyor ve Büyük Türkiye’nin hazırlığı yapılıyor. Dolayısıyla bize hızlı karar
Akıllara sorular, peki bu sistem Türkiye’nin derdine çare olacak mı? şeklinde gelebilir. Neden olmasın. Güçlü başkanlık sistemi Türkiye’de zaten toplumsal genetiğinde, siyasal kültüründe olan bir şey. Biz devletin başındaki kişinin güçlü muktedir olmasını isteriz. Bunun aynı zamanda diğer taraflara bakan yönleri var. Bir devletin demokratik ve hukuk devleti olabilmesi için o devletin yaptığı işlerin öngörülebilir ve kestirilebilir olması lazım. Vatandaş benim hükümetim, siyasi partim ne yapacak dediği zaman onun cevabını veriyor olması lazım.
Klasik parlementer sistemde özellikle Türkiye’de uygulanan sistemde şöyle bir sıkıntı var. Sen oyunu veriyorsun ama oyunla o partinin iktidar olup olmayacağını bilemiyorsun. Oyunu verdiğin parti güçsüz kalacak, tek başına iktidar olamayacak ve senin taban tabana zıt fikirli taşıyan bir partiyle başka parti bir araya gelerek koalisyon kuracak. Ozaman ben niye oy veriyorum. O zaman sistemi şöyle kurmak lazım. Vatandaş oy verdiği zaman şunu bilecek, ki partisi ya iktidar olacak yada olmayacak.
Koalisyon Hükümetleri işleyişine baktığımızda, Mesela Ülkesinde bir sıkıntı oluyor . Gidiyorsun A Partisine sen yaptın,
Dünyada pek çok parlementer sistemle yönetilen ülke vardır başarısızlarmı bunlar? Hayır. Onlar ile bizim yürüttüğümüz parlementer sistem aynı değil."
"HİÇ BİR SİSTEM KÖTÜ DEĞİLDİR, KÖTÜ OLAN ŞARTLARDIR"
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Parlak, hiçbir sistemin kendi içinde, özünde kötü olmadığını, ne klasik parlamenter sistemin ne başkanlık sisteminin, ne de yarı başkanlık sisteminin "diktatöryaya" yol açmayacağını da söyledi.
Parlak, "Hiçbir sistem kendi içinde, özünde kötü değildir. Ne klasik parlamenter sistem, ne başkanlık sistemi, ne de yarı başkanlık sistemi, hiç biri 'diktatöryaya' yol açmaz. Kötü olan şartlardır, Kötü olan toplumun durumudur. Siyasi ahlak ve ilkesiz siyaset ve faydacılıktır.
BAŞKANLIK SİSTEMİ NEDİR?
Başkanlık Sistemini şöyle özetleyen Prof. Dr. Parlak; “Hükümet etme modellerinden biridir. Tekçi yürütme sistemidir. Çünkü yürütmede bir başbakan, bir cumhurbaşkanı yok, tektir. Ayrıca yasama ve yürütme keskin bir şekilde kuvvetler ayrılığına tabidir. Aynı zamanda başkanlık sistemlerinde milletvekilleri, bakan olmaz. Meclisle hükümet tamamen ayrıdırlar. Bakanlar kimdir? Başkanın kendisine kabine üyeleri olarak dışarıdan seçtiği kişilerdir. Bir başka konu ise, bütçe yasamadan çıkar hükümetten çıkmaz yani kabine bütçeyi hazırlar ama yasama iptal edebilir. Bu çok büyük bir güçtür.
Bütçe nedir? Bir siyasi partinin eli ayağı değil midir. Başkanlık sisteminde diktatörlüğün oluşmasındaki önündeki en büyük engellerden biri, bütçeyi onaylama yetkisinin meclisin elinde olmasıdır.
Diğer konu yasalar hükümet tarafından yapılmaz. Yasalar yasamada , mecliste yapılır. Meclisin yasası başkana gider. Başkan yasayı veto edebilir, yetkisi vardır. Ama
Diğer taraftan başkan üst düzey kamu görevlilerinin hepsini görev tayin edebilir. Parlementer sistemdede böyle olması gerekir. Başbakan hükümetle gelip, hükümetle gidecek üst düzey görevliler lazım. Yasama başkanın bu atamalarını onaylamak durumundadır.
Devlet başkanlarının uluslar arası anlaşmaların onaylaması ve yetkisi sorumluluğu vardır. Başkanlık sisteminde milletlerarası anlaşmaları yasama onaylıyor. Yani başkan olarak anlaşmayı yapıyorsunuz. Fakat onay mercihi meclis. Meclis onaylamasa yürürlüğe girmiyor."
IMPEACHMENT MEKANİZMASI
Başkanlık Sisteminde son olarak başkanın yasalara aykırı davranması halinde devreye giren mekanizmayıda anlatan Parlak şöyle konuştu:
"Başkanlık Sisteminde, Daha önemlisi "ımpeachment" var.
"Başkan anayasa ve yasalara görev ve sorumluluklara aykırı suç işlerse ımpeachment dediğimiz suçlama mekanizması devreye girer. Kongrede onaylanır ve başkan görevden alınır. Onun dışında yasama başkanın görevine son veremez. Başkan yasama görevine son veremez. Anayasal suçlamadır. O zaman şunu söyleyebiliriz. Bu başkan bizim ülkemize, devletimize, üniter yapımıza sıkıntılı bir durum yaparsa ne olacak. "impeachment"var suçlarsın alırsın görevden!.
Bir ülkede sistem değişikliği her zaman mümkündür. Bunlara ilaveten Türkiyeye özgü bazı şeyler de getirilebilir. Mesela hakimleri bir kısmını başkan atar. Hakim atamasını çok kısıtlı bir biçimde tutabilirz. Diyelim ki başkanla meclis arasında bir sıkıntı oldu. Böyle bir durumda bizim teklifimiz şu,
Parlak konferansındaki konuşmasında, Şeyh Edebali'nin "İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın" sözünün önemine dikkati çekerek, tarihe mal olan ve kıyamete kadar sönmeyecek bir meşale olduğunu, bugün bize demokrasiyi öğretenlere çağlar öncesinden demokrasiyi öğretecek değerde bir söz olduğunu aktardı.
Uzun ve detaylı sunumunun ardından programın sonunda Prof Dr. Parlak'a, Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı, Osmanlı armalı tablo hediye etti.