Geçtiğimiz günlerde özel bir TV kanalının akşam programlarından birinde Milletvekili Öztürk Yılmaz ile akademisyen Selman Öğüt arasındaki “ Türkçe Ezan ” tartışması izledik. Ben burada milletvekilinin ne partisini ne seçim bölgesini zikretmek istemiyorum. Çünkü bu nasipsizin saçmalıkları sadece kendisini bağlar diye düşünüyorum.

Aslından ülkemizin ve vatandaşlarımızın ekonomik sorunlarla uğraştığı bir zamanda böyle ülkemizin gündeminden düşmüş konuları pişirip pişirip ülke gündemine getirip kamuoyunu meşgul etmek ve suni gündemler oluşturmak kimin işine gelecektir söylemeye bile gerek yok.

Ama madem kulağa kar suyu kaçmıştır, ve bu konu uygulandığı zamanlarda milletmizin sinesinde çok derin yaralar açmıştır, bizlerde konuyla ilgili duyduğumuz hassasiyeti belirtelim istedik.

Bahse konu “ Türkçe Ezan ” 1932’ler Türkiye’sinde cereyan eder. Aslında konu Türkçe başlık altında Türkçe Namaz, Türkçe Kur’an, açılımlarıyla devam eder. Biz burada konuyu dağıtmamak açısından sadece Ezan konusunu ele alacağız. Konu ile ilgili daha detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler Dücane Cündüoğlu’nun “ Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Din ve Siyaset ” ile “Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet İdeoljisi” isimli kitaplarından faydalanabilirler.

Bir kere konuya ‘ Cumhuriyet Devrimlerine karşımısın? ’ şeklinde parakendeci ve demogojik bir üslupla yaklaşırsak konuyu anlamak adına hiçbir mesafe alamayız ve bir neticeye ulaşamayız. Önce baştan belirtelim ki bugün ülkemizde, başta mensubu olmaktan şeref duyduğum Demokrat Parti’nin Sn.Genel Başkanından partideki kapıcısına kadar, Cumhuriyetimiz’in kurucusu, lideri Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları , onların ülkemize emanet ettikleri ilkeler, partimizin tartışılmaz kırmızı çizgileridir. Ben inanıyorum ki ülkemizde aklı başında kimsenin ne Cumhuriyet’le, ne Laik’likle, nede Demokrasi ile ilgili hiçbir sorunu yoktur. Ama maalesef zaman içerisinde yaşadığımız bazı sıkıntılar ve tartışmalar bahse konuların özü ile ilgili değil, uygulanış biçimlerine göre tartışma konusu olmuş, gönüller kırılmış, sineler yaralanmıştır.

Ne yazık ki ülkemizde bazıları İslam’ı, bazıları Milliyetciliği, bazıları Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü sadece kendilerine ait değerlermiş gibi lanse etmiş, bu değerleri başkalarıyla paylaşmak istememiş ve bunların üzerinden siyasi rant elde etmeye çalışmışlardır. Söz konusu değerler, aynı bayrak altında toplandığımız büyük Türk Milleti’nin ortak ve vazgeçilmez değerleridir. Sonsuza kadar da böyle kalmaya devam edecektir.

Yasağın başlangıcı - Demokrat Parti’nin ve CHP’nin tavrı:

Türkiye 1932 yılına girerken Arapça Ezan Diyanet İşleri başkanlığının ( 18 Temmuz 1932 tarih ve 636 sayılı) bir genelgesiyle yasak yürürlüğe girmiş ve 2 Haziran 1941 yılında mecliste kanun hükmüne bürünerek ( TCK 526 ) 16 Haziran 1950 yılına kadar devam etmiştir. Yani toplam 18 sene gibi bir süre Ezan’ın Arapça okuma yasağı devam etmiştir. Dikkat ediniz yasak sadece Arapça okunmasına gelmiştir. Yani Arapça’nın dışında İngilizce, Fransızca, Rusça vs. okunmasına herhangi bir yasak yoktur. Yasak toplumda çok büyük bölünmelere yol açmış, Devlet güvenlik güçlerini ve yargısını vatandaşlarıyla karşı karşıya getirmiştir.

Yasağın genelgeyle uygulandığı ilk 8 yılı için Tarihçi Prof. Dr. Seçil Karal Akgün şunları söyler: “ Türkçe dua ve ezan işini devletin dine karışması olarak yorumlanabileceğinden dolayı Atatürk yasağı resmiyete dökmekten kaçınmıştır.” 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ifadelerine göre, Atatürk kesin inanca vardığı konularda sonucu ne olursa olsun vazgeçmez tereddüzsüz uygulardı. Fakat Ezan konusunda böyle yapmamış, esnek davranılmıştı.

Türkiye’nin 1946 yılında çok partili sisteme geçmesi ve Demokrat Parti’nin 15 Mayıs 1950’de tek başına iktidara gelmesiyle 27 yıllık tek parti dönemi de bitmişti. Yeni hükümetin kurulmasıyla başbakan olan Adnan Menderes ( 9 Haziran 1950 ) mecliste yaptığı konuşmada “ millete mal olmuş inkilapların ” korunacağını, “ mal olmamış inkilapların” ise tavsiye edileceğini, “ irtica tehlikesine ” kesinlikle izin vermeyeceklerini, fakat “ din ve vicdan hürriyetinin ” gereklerini de yerine getireceklerini belirtmiştir. Bunun üzerine DP meclis grubu bir açıklama yaparak Arapça Ezan yasağını kaldırılmasına ilişkin kanun teklifinin meclise getirileceğini belirtmiştir.

Nihayet 16 Haziran’da yapılan yasa değişikliği ile sadece Arapça Ezan okumanın önündeki yasak Mecliste Demokrat Partinin ve Cumhuriyet Halk Parti’sinin oylarıyla kalkmış, dinin temsil ettiği bütün değerleri ve mukaddesleri üzeride toplayan bir sembol olan “ Ezan ” ülkenin bütün camilerinde Bilal-i Habeşi ( R.A )’nın okuduğu şekilde “ Allahü Ekber! Allahü Ekber ” diye yani Rahmetli Başvekilimiz Adnan Menderes’in “ Din Dili ” diye tanımladığı şekilde okunmaya başlanmıştır.

Meclis’in iradesi ile kalkan yasak bütün ülkede bayram havası yaratmasına rağmen daha sonraki dönemlerde bazı çevreler tarafından bu yasağın kalkması hep “ Cumhuriyet Devrimleri ”ne karşı “ karşı bir devrim ” miş gibi sunulmaya çalışılmış ve bu çevreler tarafından bu karar bir türlü hazmedilememiştir.

Rahmetli Başvekilimiz Adnan Menderes’in avukatı olan Burhan Apaydın’ın Arapça Ezan ve İhtilal ilişkisi konusundaki şu açıklaması çok ibret vericidir: “ Yassıada kararlarının gerekçesi yayınlanmamıştır. Çünkü kararların yayınlanması halinde millet vicdanını rencide edecek ağır bölümler olduğu görülecektir. Kararların başında yer alan bir husus şudur ki Menderes’in Arapça Ezana izin vermesi idam gerekçesi olarak yazılmıştır. ” (1)

Son söz: Rahmetli Başvekilimiz bizim için bir “ Ezan Şehidi ” dir. Bütün Demokrat’lar için sonsuza kadar da öyle kalacaktır.

Editör: TE Bilişim