Röportaj: Cafer Elmas

Pek çoğumuzun Kurtlar Vadisi dizisiyle tanıdığı oyuncu Turgay Tanülkü, tiyatro ekibiyle birlikte geldiği Bilecik M Tipi Kapalı Cezaevi’nde mahkumlara “Son Kuşlar” isimli oyunu oynadı. 3 gün boyunca ilimizde kalan ve cezaevinin 503 hükümlüsüne oyununu sergileyen Tanulkü, eski bir kader mahkumu. “Tiyatro karanlığın içinde ışık kaynağıdır” diyen Tanülkü, “70’li yıllarda koğuşumun ortasında oynadığım ortaoyunuyla başlayan tiyatro hayatımın finalini yine cezaevlerinde yapıyorum” diyor. İl il gezerek ülkemizin tüm mahkumlarının karanlığına ışık yakmaya çalışan Tanülkü’yle, oyun öncesi bir röportaj gerçekleştirdik.


Cafer Elmas: “Bu proje hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?”

Turgay Tanülkü: “Devlet Tiyatrolarıyla ortak yapımda oluşturuldu bu proje. Sait Faik’in hikayesiyle benim hikayem bu oyun. Ben bu senaryoyu 1981 yılında büyük cezaevlerinde mahkumlarla birlikte oynadım. Buca, Bayrampaşa gibi cezaevlerinde. Bu cezaevlerinde tiyatro dersi alan mahkumlarla, başka yerlere sevk olduklarında oralarda tiyatro çalışmaya başlıyorduk. Tiyatro çalışırken ve oynarken bu ailelerine açık görüş gibi bir şey oluyordu. Esas tiyatroyu ben orada mahkumlarla ailelerinin bir araya gelmesi için yapıyordum. Oyunun ardından misafirler çıkıyordu dışarı, sadece mahkumlarla ben kalıyordum. O koca koca insanlar sahneden aşağı inip ailelerinin oturduğu koltukları koklamaya başlarlar. İşte bu özlemlerini ortaya koyardı. Bu yüzden bunu yaygınlaştırmak istedim. Yaşım 61. 65 yaşında Devlet Tiyatrosundan emekli olacağız. Bu projeyi yıllardır düşünüyordum. Türkiye’deki mahkumlara ulaşabilmek adına. Bilecik’teki bu oyun30. Oyunumuz. Ülkemin cezaevlerindeki infaz korumalarına ve mahkumlara ulaşabilmek adına bir oluşumdur bu.”


Tanülkü, Bilecik Kapalı Cezaevi infaz koruma memurlarıyla birlikte.


“Bilecik Cezaevini nasıl buldunuz?”

“Cezaevleri fiziki olarak harflerden oluşuyor. A, B, M, E gibi. Ama burada diğer oyuncularda gördü farklı bir elektrik var. Burada infaz koruma memurlarının, idari kesimin mahkumlarla olan diyalogları çok daha samimi ve doğru geldi bana. Burada insan ilişkisi çok daha had safhada. Bunu çok samimi söylüyorum. Arkada bize kuliste yardım eden arkadaşların emir alarak değil de sevinçle, sevgiyle bu işi yaptıklarını gördüm. Bazı yerlerde mahkumlar arasında gerginlik varsa bu idareye de yansır. Burada öyle bir şey yok. Bir hoşgörü var, şakalar var, bir çay getirmek bile bazı yerlerde emrivaki gibi algılanırken, burada daha çay içilirken öbür çay geliyor. Ve burada ‘baksana’ diye bir laf duymadım ben. Çünkü mahkumlara ‘bir baksana’ diye hitap edilir. Burada evlat veya ismi ile hitap ediliyor. Bu beni çok etkiledi. Dün bayan mahkumlara oyun oynadık. Bugün yine aynı bayanlar ikinci kez oyunu seyretmek istiyorlardı. Ve idare de bunu hoşgörü ile karşıladı. Çünkü mahkumları salona çıkarmak riskli iştir. Çünkü birbiriyle hasım olanlar vardır, yan yana olmak istemeyenler vardır, birbirini görmek istemeyenler vardır dolayısıyla infaz korumanın sıkıntısı vardır, birde görüş günü görüşe de iniyorlar yani personelin en sıkıntılı günlerini yaşadıkları halde salonlarını açıyorlar’ dedi.”


Tiyatro ekibi: Soner Akçay, Bahri Öztürk, İsmet Ege Tonbul ve Yönetmen Gürol Tonbul


“Kaç gün devam edeceksiniz?”

“3 ün Bilecik’te oynayacağız sonrada Ankara’ya geçeceğiz.”

“Oyununuzda nerelerden esinlediniz?”

“Sait Faik’in hikayeleridir bunlar. 1951 yılında yazdığı hikayelerden cımbızla toplana toplana hikayeler oluşturuldu. Birde benim kendi yaşadıklarım vardı 1970’li dönemlerde. Annenin, babanın, hasretliğin ne olduğunu bilen bir adamım, bu yüzden hepsini harmanladım. Çocukluğumuzdan beri herkes bir masalla büyümüştür. Bizim masallarımız mutlaka bir şeyi anlatır. Ya bir duruş biçimini, ya bir halka yaklaşma biçimini, örf ve geleneklerden çıkan masallardır. Mesela bir Hollandalının masalıyla bizim masallarımız çok farklı. Bizde bütün masallarda insan ilişkisi vardır. Masalları yaratan yaşayan insanlardır. Bu yüzden insanlarımızın duruş biçimini biz buraya masal olarak getirdik. Halk ozanımız da var. O da hikayenin oluşumu içerisinde hemen bestesini yapıyor ve türküsünü söylüyor. Tipik bir ortaoyunu esintisi diyebiliriz. Oyunda hem toplumsal eleştiriyi yapıyoruz, hem mahkumu eleştiriyoruz, hem de idaremizi ama ülkemizin bütünü adına da son finalde de barışı yakalıyoruz. Burası özelliği olan bir cezaevi. Burada Türklerde var, yabancı uyruklularda var. O yüzden öyle bir kontak kurulmuş ki yabancılar Türkçeyi öğrenmişler kitap okuyorlar. Buradaki insanlara da diğer mahkumlarda olsun, infaz korumalarda olsun bunlara destek olmuşlar bu çok özel bir şey. Çünkü bu çocuklar geçici olarak buradaki konuşma şeklini algılayacaklar ki, hem haklarını savunacaklar, hem infaz korumayı dinleyecekler. İnsanları dışarıda kursa gönderemezsin o yüzden ilişkiler güzel ki onlar Türkçeyi kapıyorlar burada. Türkçe bilenler oyunumuzu izlediler, bilmeyenlerde ortaoyunu olduğu için jestlerden, mimiklerden öğrenmeye çalıştılar. O yüzden özelliği olan bir cezaevi burası. Çünkü diğer cezaevlerinde benim bildiğim kadarıyla Erzurum, burası ve Maltepe cezaevlerinde yabancı uyruklular var. Burası özel çünkü Anadolu’nun tam ortasında bir yer burası. O yüzden ben buradan çok mutluyum, ekibim de öyle.”


Oyundan bir kare

“30. Cezaevi dediniz Bilecik’e buradan sonra kaç cezaevine gideceksiniz?”

“Merkezi olan 223 cezaevi var Türkiye’de. Yaklaşık 168.000 bindi şimdi 170.000 mahkum olmuştur. Hepsine ulaşmaya çalışacağım. 3 yıllık bir proje bu. İlk önce Ege bölgesini bitirdim. Şimdi İç Anadolu’yu Eskişehir, Bilecik ve Ankara’ya dönüşüm olacak. Sonra Karadeniz’e çıkacağım. Güneydoğu’yu da biraz kışa bırakacağım. Çünkü oranın havası sıcak oluyor. Böylece tüm mahkumlarımıza ulaşmaya çalışacağım. Tabiki üzüntü duyuyor insan, gönül ister ki mahkum az olsun, cezaevi az olsun ama buna gördüğüm kadarıyla ihtiyaç var. Ben yaşadığım süreçte bu kadar çeşitli suçlar yoktu ülkede standartlar vardı, kişiler daha farklıydı. Böyle salonlar yoktu. Son kuşlar eserimizle de mahkumlar ve toplumdaki sıkıntılar son olsun istiyoruz. Bu mahkum arkadaşlarda inşallah son kuşlar olur ve bir daha gelmezler. 3 ay oldu oyun başlayalı. Kütahya’da mahkum olan arkadaşla Eskişehir’de karşılaştık. Sarıldık, tahliye olmuş, oyunda bir lafın vardı dedi o beni çok etkiledi dedi. Ben bir daha cezaevine dönmem dedi. Dedikodu ve olaylar boşluktan meydana gelir. İnsanlarımıza ekmeği değil de ekmek yapmasını öğretirsek toplumsal olaylar azalır diye düşünüyorum.”


Bilecik Cezaevi'nin mahkumları oyunu dikkatle izlediler...

“Bugüne kadar 30 cezaevi gezdiniz. Birçok mahkumla bir araya geldiniz. Unutamadığınız bir anınız, farklı bir hatıranız var mı?”

“Benim 3 tane evladım var. Cezaevinden aldığım evlatlarım var, anneleri ile bir arada 6 yaşına kadar duruyorlar, 6 yaşından sonrada devlet bunları yetiştirme yurtlarına alıyor. Benim kendi çocuğum olmadı. 2 tane de infaz korumadan aldığım çocuklarım var. Onlarda memur onlarında geliri belli. Çeşitli dizilerden kazandığım parayla o çocukları okutmaya çalışıyorum eşimle beraber. 2 tanesi de ODTÜ’de okuyor. Bir tanesinin gittiğimizde çocuklarımdan birisinin babası hala içerde. (Gözleri doluyor) Yanımızda kızımızı gördüğü zaman kalp krizi geçirmiş içeride oyunu seyrederken. O beni çok üzdü. Onun için benim ülkem çok güzel bir ülke. Dilerim bu ülke barışı yakalayacak. Barış yakalandığı zamanda infaz koruma memurları kendilerine  başka bir iş arayacak. Sanıyorum devletin daha rahat, daha huzurlu yerlerinde görev yapacaklar. Böyle bir ülke özlüyorum. Bu ülke barışı elde etmeli.” 

Editör: TE Bilişim