Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Demir, "Milleti bir arada tutabilmenin sırları ahilikte saklı."

Kıymet Aslan- 

Bilecik Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi'nde, Tarih ve Kültür Sohbetleri ve Ahilik Haftası etkinlikleri kapsamında "Anadolu'da Ahilik" konulu konferans gerçekleşti. Konferansa konuşmacı olarak Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa  Demir katıldı.

Prof. Dr. Mustafa Demir,  Ahiliğin Anadolu da yaygınlaşmasında  oynadığı esas roller ve siyasi rollere kadar , Osmanlı Devletinin gelişmesinde oynadığı roller ve daha sonra Osmanlı Devleti  tarafından nasıl tasfiye edilmesine kadar bazı değerlendirmelerde bulunduğu konuşmasında insanlık tarihi boyunca dünya üzerinde 900 yıl, farklı din ve etnik unsurun bir arada yaşamın sürdürüldüğü başka bir örnek olmadığına dikkat çekti.

Aynı zamanda Ahilik için, Müslümanlığı yaşatan bir hareket olduğunu söyleyerek “13. yüzyılda Hristiyanlar, o fikri atmosferden o kadar çok etkilendiler ki, din olarak Hristiyan kaldılar ama kültür olarak Türkleştiler. Geleneklerini, kültürel umdelerini, bütün her şeylerini Türkler gibi yaptılar. İnsanlık tarihi boyunca dünya üzerinde 900 yıl, farklı din ve etnik unsurun bir arada yaşamın sürdürüldüğü başka bir örnek yoktur. Etnik unsur farklı, din de farklı 800-900 yıl bir milletle beraber, gayrimüslim unsurlar savaşsız nasıl yaşayabildi? Bizim milletimizi, geleceğe yönelik olarak bir arada tutabilmemizin sırları burada saklıdır”dedi.


AHİLİĞİN ANADOLU’YA GELİŞİ

13yy da Anadolu da Anadolu da gelişen düşünce ve felsefe akımlarının daha sonraki 900 yılda biz elde edememişiz

Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi  Prof. Dr. Mustafa Demir Ahiliğin Anadolu’ya gelişini tarihsel olaylara yer vererek ve derin şekilde anlatarak sözlerine başladı.  “Ahiliğin Anadolu’ya gelişi Abbasi Halifeliği vasıtasıyla olmuştur. Ahi Arapça da kardeş demek. Muasır Biiznillah zamanında Abbasî halifesi Nâsır Lidinillah tarafından ahi teşkilatının Anadolu’ya gelmiş şekli olarak karşımıza çıkıyor. Anadolu ya gelen teşkilat bambaşka rol oynuyor ve bambaşka biçim alıyor.  Bu anlamda Ahilik Anadolu’da oynadığı ekonomik sosyo kültürel yapısını asla Abbasi Devletinde karşılığını bulamadığımız bir teşkilat olarak tespit ediyoruz. Türkiye Selçukluları 1. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde uhuvvet teşkilatıyla karşılaşıyor.

Anadolu da Rumların oynadığı rol 13. YY da Fütüvvet teşkilatını geliştirmek şeklinde gerçekleşiyor. Muhiddin İbni Arabi Vahdeti Vücut Felsefesini bizzat Anadolu’da yaygınlaştıran kişidir. Anadolu’ya 13 yy da Türkmenlerin arasından yayılan, Ahmet Yesevi ekolüne bağlı olan tarikatlar da bizzat Mevlana tarafından temsil edilen Mevlevilikte de, kübreviyyelikte  ve bütün bu ekollerin içinde de temel olarak ortaya çıkan felsefi ekol Vahdeti Vücut almıştır. Yani Tek bir Varlık vardır kainatta, Allah’ın birliği anlamındaki Vahdeti Vücut Meselesini bu sistemi Anadolu’ya getiren kişidir. 13yy da Anadolu da Anadolu da gelişen düşünce ve felsefe akımlarının daha sonraki 900 yılda biz elde edememişiz. Selçuklu 13 yy da ulaştıkları o fikri boyut, o kültürel boyut ne düzeyde olmuştur.”dedi.


13YY.FİKRİ BOYUTUNDAN EN ÇOK HRİSTİYANLAR ETKİLENDİ

“Türklerin İslam’a karşı felsefi ve düşünce ekolü bütün toplumun ihtiyacını karşılayacak bir seviyeye yükselmiş”

Ardından Prof. Dr. Mustafa Demir, Bu fikri boyutun öneminden en çok etkilenenlerin Hristiyanlar olduğuna vurgu yaparak, O dönemde Hristiyanların din olarak Hristiyan kaldıklarını söyleyerek  Kültür olarak Türkleştiklerini, yani geleneklerini, kültürel umdelerini Türkler gibi yapmaya başladıklarına dair çok önemli ifadelerde bulunan bir konuşma yaptı.

“Mevlana Celalettin Rumi’nin, Ahi Evran’ın, Hacı Bektaşi Veli’nin, Şeyh Edebali’nin, Hacı Bayram Veli’nin bütün bunların içinde büyüdüğü o fikri atmosfer 13 yy’da Selçukluların oluşturduğu fikri atmosfer olmuştur. Hatta Batılı bir düşünür şöyle diyor; Hristiyanlar o fikri atmosferden o kadar çok etkilendiler ki din olarak Hristiyan kaldılar, kültür olarak Türkleştiler. Yani Geleneklerini, kültürel umdelerini Türkler gibi yapmaya başladılar. Sadece Dinen Hristiyan ünvanıyla kaldılar. Türkler nasıl yaşıyorlarsa öyle yaşamaya başladılar. Çünkü Türklerin İslam’a karşı felsefi ve düşünce ekolü bütün toplumun bütün ihtiyacını karşılayacak bir seviyeye yükselmiş. Dünya çerçevesinde bugün bu seviyeyi bir türlü yakalayamıyoruz. Ama o gün o dar imkanlarda o düşünürlerimiz yakalamıştı.”dedi.

“İslam’a dayalı Türk anlayışının Anadolu’da yaygınlaşmasını sağlayan kişilerde vardı”

“Evhaduddin Kirmani bir Türkmen tasarrufu olarak Türkmenler arasında yani ahiliğin sadece Türklere mahsus bir ekol olmasını sağlayan kişidir. Türkmenler arasında fütüvvet teşkilatını geliştirmiştir. Kendisi bir Türkmen Babasıdır, ekol olarak ta Ahmet Yeseviye bağlıdır. Bu anlayışla yetişmiştir. Bu ekol içinde Muhiddin İbni Arabinin arkadaşıdır, Mevlana ile aynı iklimde büyümüştür. Bu meselede Gıyaseddin Keyhüsrev ile beraber o dönemde Abbasilerden getirdiği o kültür ithalinin İslam’a dayalı Türk anlayışının Anadolu’da yaygınlaşması açısından ne derece önemli rol oynadığı açıkça görülmektedir.  Bu daha sonra yüzyıllar boyunca önemli bir anlayışın gelişmesini de sağlıyor.

Şeyh Edebali, Hacı Bektaşi Veli’nin talebesidir. Osmanlı Devletinin kuruluşunda bizatihi rol oynuyor. Aynı anlayıştan gelen etkilerle Ahmet Yesevi’nin fikri ekollerinden etkileniyorlar.”dedi.


AHİLİĞİN ANADOLU’YA GELİŞMESİ

Anadolu da ahiliğin gelişmesinde ve etkilerinin ortaya çıkmasında temel etkenler olarak 4 hususun olduğunu söyleyen Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi  Prof. Dr. Mustafa Demir bu unsurların etki alanlarını da tarihsel önemi bakımından açıkladı. Tam anlamıyla tarih dersi niteliğinde gerçekleşen konferansta çok önemli bilgiler verildi. Bu unsurlar şöyle;

1-Ahiliğin Anadolu da lonca teşkilatı olarak birleşmesinde hangi etken ortaya çıkmıştır.

2-Ahiliğin Selçuklu Devletinin yıkılışıyla beraber aldığı rol. Batı Anadolu’ya göçen Türkmenler olarak aldığı rol itibariyle vurgulanması gereken hususlar.

3-Osmanlı Devletinin Kuruluş ve Gelişmesinde Ahilerin oynadığı rol.

4-Osmanlı Devletinin Merkeziyetçilik anlayışlarıyla ahilik arasındaki ilişki

“Anadolu’da Ahiliğin Türklere has bir etki haline gelmiştir”

Ahiliğin Anadolu da lonca teşkilatı olarak birleşmesinde hangi etken ortaya çıktığını açıklayan Demir, bu etkileriyle de bir takım gelişme gösterdiklerini şöyle anlattı.

“Anadolu Selçuklu Sultanlarına ilk defa İzzettin Keykavus bir ahi vasfı kazanır. Bu siyasi iradenin Anadolu da Türkmenlere ahilikle beraber buluşturması açısından siyasi iradenin olgunlaşmasının ve onlara büyük imtiyazlar vermesini sağlar. Bunun önemi şudur. Ahi Evran, Alaattin Keykubat döneminde yaşamıştır. Ahi Evran Alaattin Keykubat’ın bu anlayışla geliştirdiği bir yapı içinde kendisi Kırşehir bölgesinde yerleştiği için bir noktada Alaattin Keykubat tarafından büyük vakıflara nail olmuştur. Kendisi Debba’lığın reisidir. Yani tabak, deri işleme üstadı olarak karşımıza çıkıyor. Burada siyasi iradenin bu şekilde tecelli etmesinde  iki önemli Selçuklu sultanı görüyoruz ki bunlardan bir tanesi İzzettin Keykavus’tur. Diğeri de Alaattin Keykubat’tır.

Fütüvvet teşkilatıyla Türkmen ümerasındaki irtibatı sağlayarak Anadolu da Ahiliğin Türklere has bir hale gelmesinde Türkmen ümerasının ve Türkmen şehirlerinin başlıca rolü oynamalarında da aynı etki sahip. Alaattin Keykubat Dönemi aynı zamanda Moğol istilasından kaçarak buraya gelen Türkmen düşünürlerinin Anadolu’ya yerleştirendir. Bunların Başında da Necmettin Dai gelir. Sivas ve Konya Merkezli olarak Anadolu da Ahilikte çok etkili olan bir Kührevilik tarikatının kurucusudur.

Kührevilik Tarikatı da Ahmet Yesevi Hazretlerinin ekolünü devam ettirendir. Dolayısıyla Siyasi İrade 13.yy da Anadolu da Türkmenleri öne çıkaran ve Türkmenlere düşünce akımlarını son derece aşılanmasını sağlayan bir sistem olarak ortaya koymuştur. Bunları vurgulamadan Anadolu daki Türklük hareketlerini değerlendirmemiz mümkün değildir.”dedi.

“Ahilik, debbalar arasında bir ekol olarak bir sanat anlayışı olarak teşkilatlandırılmıştır”

Ahiliğin Selçuklu Devletinin yıkılışıyla beraber aldığı rol. Batı Anadolu’ya göçen Türkmenler olarak aldığı rol itibariyle vurgulanması gereken hususu anlatarak şöyle konuştu.

“Olayın 2. Yönü ise Ahiliğin teşkilatlı bir müessese haline gelmesidir. Evhadiddin Kirmani damadı olan Ahi Evran’ın rolü büyüktür. Ahi Evran tarafından Anadolu’da Ahilik sistemli bir şekilde bir lonca hareketi haline dönüştürülmüştür. Kendisi zanaatkardır, sanat erbabı, debba’dır. Ahilik, debbalar arasında bir ekol olarak bir sanat anlayışı olarak teşkilatlandırılmıştır. Anadolu’da Ahilik teşkilatının kuruluşu Alâeddin Keykubat döneminde vuku bulmuştur. Anadolu Kültür tarihine ait bir kaynağımız var. Bu kaynakta  menakıbü'l arifindir. Burada Ahiliğin nasıl bir teşkilatın içinden geldiği, Anadolu’daki düşünce hareketleri arasında düşünce olduğunu tespit ediyoruz. 13.yy hakkında eşsiz bir bilgi kaynağımızdır. Bunların okunması halinde Orta Çağ hakkında, Selçuklular hakkında çok mühim malumat bulabilirsiniz.

Ahi Evran tarafından ahilik teşkilatı Bir Esnaf ve Sanatkarlar Teşkilatı halini almıştır. Esnaf yapılanmasında Şeyh, Usta, Kalfa, Çırak hiyerarşisini ortaya koyarak dini bir terbiye  ile imtizacını sağlayarak topluma hizmet noktasında Türk Ticaretine ve Türk Sanayine standart getiren bir kurum olma özelliğini kazanmıştır.  Sanatkarlar arasındaki yapılanması da ayrı ayrı olmuştur.

Ahilik Teşkilatının ne zaman kurulup, geliştiğini gösteren kayıtlardan biriside  Babai İsyanıdır. 1240 yılında olmuştur, bu tarihte Babailer Kayseri’ye girer ve Ahilerle mücadele eder, ahi başısının müridlerini şehit ederler. Çünkü Şehirli ve Ticaret erbabı olmalarına yönelik yeni, kültürel ve yaşam oluşumlarını ret ederler. Onlara göre göçebe, fakir ve daha çok yoksulluğa dayalı kültürel yapılanma Babailikle karıştırılarak bunun yaşatılması gerek. Bunun içinde Kayseri’deki bütün ahilik zaviyelerini yıkmışlardır.”dedi.

“Disiplin ile dine bağlı bir ahlak anlayışıyla yetişip millete hizmet ediyorlar”

Demir, zaviyelerde nelerin olduğunu açıklayan konuşmasında ise, “Gündüz sanat ile uğraşan ahiler, çıraklar, ustalar; akşam zaviyede toplanıyorlar. Ahi Çelebi emrinde kendi ekollerine dayalı olarak kührevilik ve yesevilik tarikatının düsturlarını öğreniyorlar. Gece dini sohbetler yapan bu çıraklar, gündüz işerini gevşetmeleri mümkün değil. Disiplin ile dine bağlı bir ahlak anlayışıyla yetişip millete hizmet ediyorlar. Onun için o dönemden Osmanlı dönemine geldiğimiz zaman yüksek düzeyde ticaret potansiyeli ortaya çıkmıştır. Bizler zanaat ekollerinde müthiş bir maharet ortaya çıkmıştır. Ahlaki anlayışla birbirine  dayalı büyük bir ekonomik gelişme süreci yaşanmıştır. Türk Tarihinde ilk defa Türkler tarafından Türk burjuvazisi Selçuklu döneminde ahiler tarafından oluşturulmuştur. Baştaki siyasi iradeyi denetimleri altına alacak düzeyde olmuştur. Hatta Selçuklu devleti yıkıldıktan sonra siyasi iradeyi kendileri kuracak düzeyde oluşum vardır. Örneğin Ankara Ahi Devleti 1299 yılında kurulmuştur. Ankara’nın bütün sorunlarını çözüyorlar. Çünkü Türkler olarak kendi içimizde organizeyiz.

Bektaşiliğin formu içinde Ahiliği Değerlendiremiyoruz. Onun için Ahilik gerçek anlamda İslam anlayışını da samimi manada yaşatan unsurlar olmuştur. Bektaşilikte bu anlamda samimi şekilde İslam anlayışını yaşatmıyor anlamı çıkmasın. Bektaşilikte de İslam unsurlarının yavaş yavaş Türkmenler arasında sonradan katıldığı anlaşılmıştır.”dedi.

“Selçuklularda sadece şehirlerde icra edilen Ahi faaliyetleri , Osmanlı da  köylerde de icra edildiğini görürüz”

Osmanlı Devletinin Kuruluş ve Gelişmesinde ise  Ahilerin oynadığı role ilişkin ise şöyle konuştu.Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Selçuklu Devletinin yıkılışı ve Anadolu’ya Moğolların girişiyle alakalı. Batı Anadolu’da 14.yy başında 400bin Türkmen çadırı tespit edildi. Bu nüfus olarak orada 2 milyon Türk’ün 14.yy başında Batı Anadolu’ya geldiğini gösterir. Osmanlı Devletinin temelleri Batı Anadolu’daki Türk Nüfusu üzerinde kurulmuştur. Bu topluluklar arasında Ahilerde vardır.

Bazı kaynaklarda bu dönemde Ahiliğin formatının değiştiğini gösteriyor. Selçuklu Döneminde Ahilik Şehirlerde yerleşmiş bir unsur idi. Osmanlı Devletinin Kuruluş Coğrafyasındaysa Ahiler hem şehirlere yerleşiyorlar hem de köylere ve kırsal bölgelere yerleşiyorlar. Bu anlamda ahiler Türkiye Selçuklu Devletinde sadece şehirlerde, şehirli iktisadi yapıyı temsil eden Sivil Toplum teşkilatı iken, Osmanlı Devletinin kuruluşunda aynı zamanda bir gazi ve derviş rolü de oynamaya başlıyorlar. Osmanlı askerlerinin daha ileri harekatlanması için merkez karakol görevi görüyor. Yani Osmanlı Devleti kuruluşunda Bizans topraklarına karşı yayılmasında Ahilerin bu anlamda gaza ruhunu oluşturmada çok önemli bir unsurdur. Bunlar savaşçı ruhlarıyla da savaşıyorlar. Selçuklularda bu durum sanatçı kişiliklerin varlığı söz konusu. Selçuklularda sadece şehirlerde icra edilen Ahi faaliyetleri , Osmanlı da  köylerde de icra edildiğini görürüz. Yavaş yavaş köy merkezleri nafiye haline gelir hale gelmiştir”dedi.

“İslam’dan gelen ahlaki esaslılık, milletleri kardeşçe yaşama hareketi oluşturdu”

Konuşmasının devamında Anadolu’da yüzyıllarca kardeş çe yaşayan toplulukların İslam’dan gelen ahlaki esası, ticari hayatta sürdürmesine bağlayarak önemli noktalara temas etti.

“Biz iktisadi hayatta yan yana yaşadığımız Rum ve Ermeni esnafıyla yüzyıllarca kardeşçe yaşayabildiysek bu İslam’dan gelen ahlaki esaslılık, ticarette herhangi bir şekilde yanı başımızdaki Rum ve Ermeni esnafları zarara uğratmama prensibiyle hareket ettiğimizdendir. Dünya üzerinde 900 yıl farklı din ve etnik unsur bir arada yaşam kültüründe, bir arada yaşam sürdürdüğünde başka bir örneği yoktur. En fazla Kanada da var 400 yıldır. Bizde etnik unsur farklı, dinde farklı 800-900 yıl bir milletle beraber gayri müslim unsur bir arada savaşsız nasıl yaşayabildi? Geleceğe yönelik olarak bizim Milletimizi bir arada tutabilmenin sırları burada saklıdır. Düstur olarak şehirlerdeki bu ekonomik anlayışlarla kendilerini bizzat Ahiliği kabul ettirdikleri gibi, dışarıdaki bir çok Rum ahalisinin de hidayete ermesine vesile oldular. Böylece beraber yaşama kültürünü oluşturdu.”diyerek anlattı.

AHİLERİN ANADOLU’DAKİ ETKİSİNİN AZALMASI SÜRECİ

Osmanlı Devletinin Merkeziyetçilik anlayışlarıyla ahilik arasındaki ilişki ve etkilerinin azalmasında  2 etki olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mustafa Demir, “Osmanlı Devletinin Merkeziyetçilik anlayışıyla ortaya koyduğu müdahalelerdir. Diğeri de Avrupa’dan gelen etkilerdir” dedi.

Demir, “Avrupa dan gelen etkileri anlayabiliriz. Sanayi inkılabıyla 18. Yy’da bir baskı oluşuyor. Mesela Yün eğirme yani iplik yapımında giden sürecin maliyeti 5 akçe ise, Avrupa’da bunun makinaların imali sonrasında pamukların eğirilerek Türkiye’ye getirilen pamuklar 2 akçe olmuştur. İşte buradaki etki Osmanlı Devletinin tarımsal ve ekonomik yapısının sanayi sürecine uyduramadığı için maalesef bu ekonomide ithalatçı rejimin ikame etmesiyle Ahiliğe en büyük darbeyi vurmuş oluyor.

Merkeziyetçi anlayışta da, bütün Ahi başları öldürülüyor. Çünkü Ahi başta bulunduğu sürece yönetimsel etkenlerin hükmü kalmıyor. Özellikle Fatih döneminden sonra Ahilerin etkisinin azaldığı görüyoruz. Birde temel olarak Anadolu’daki Ahiliğe Vakıflar üzerinden verilen iradelerin tımar arazilerini daha sonra değişik yollarla yüksek vergilendirilmesi ahiliğin zayıflamasında çok önemli bir rol almıştır.”diyerek sözlerini sonlandırdı. Ardından Soru-Cevap kısmının bitmesiyle Vali Yardımcısı Süleyman Deniz tarafından, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi  Prof. Dr. Mustafa Demir’e Armalı  tabak hediye edildi. Programa az sayıda esnafın katılması ise dikkat çekti. 

Editör: TE Bilişim