İslamcılık kavramı Osmanlı modernleşmesine kadar gider. Biz bu yazımızda sadece yakın dönem  (Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne) siyasal İslamcılığını  ele alacağız. Bu dönemde İslam asıl anlam ve amacından çarpıtılarak ideolojik bir zemine taşındı.  

Siyasal İslamcı  hareketlerin temsil ettiği dindarlıkta ya bir ideolojiye ya da bir lidere bağlılık, körü körüne itaat en belirgin özellik oldu. 

İdeoloji basit ve yalın anlamıyla “ bir dünya görüşü “ olarak tanımlansa da negatif bir anlam olarak; ideolojik tavır, önceden kabul edilmiş bir görüş ya da inancı karşı tarafa benimsetme ve yayma amacı güder. Her bir ideoloji kendi efsanesini, kendi gelecek vaatlerini kendi içinde kendi mantığına göre oluşturur. Bu düşüncelerinin temelinde insanın fikri değerlerine ve demokratik haklara riayet yoksa toplum tarafından kabulü ancak baskı ve dayatmalarla mümkün olur. 

İslamcılık, İslam ile özdeş olmadığı gibi onunla tek irtibat kurma biçimi de değildir.(1) Her İslamcı Müslüman olabilir ama her Müslüman İslamcı değildir. İslam bir dindir ve insanlık medeniyetidir, İslamcılık ise dinin ideolojiye/siyasete  evrilmiş halidir.  

Siyasal pratiğinin merkezine İslam’ı koyan her türlü Müslüman oluşumu İslamcılıktır. Özellikle radikal İslamcılık 1980’den sonra yükselişe geçti. İslam’ın Sünni yorumu siyasal erki elinde tutanlara itaat etmeyi tavsiye etmesine rağmen Radikal İslamcılık Kur’an’dan devşirdikleri kavramlar yoluyla terminolojik öze dönüşü temsil iddiasını dile getirdi. Onların dağarcığında T.C Devleti tağut, onun yöneticileri müşrik, bir rejim olarak demokrasi ise küfürdü.(3) 

 İlk Müslüman neslinin en belirgin özelliği sorgulama, danışma, paylaşma ve fedakarlıktı. İslam peygamberi sahip olduğu bütün imkanlara rağmen, kişisel otoritesini hiçbir zaman bir karizmaya dönüştürmemiş, toplumu ilgilendiren konularda danışma ilkesine hep uymuştur. Peygamber döneminde toplumun eğitiminde ve öğretiminde bir rehber olan İslam, Peygamber sonrasında toplumun yönetiminde ve denetiminde bir ideolojiye/siyasete dönüşmüş, fikirler hep kendi için ‘hakikat’ olmuş, bölünmenin ve düşmanlığın taşları döşenmiştir. 

İşin aslına gelince: İslamiyet’in bir siyasi modeli, demokrasiyi öngörme, emretme veya reddetme gibi bir konumu olamaz. Dini açıdan birinci derecede önemli olan, nasıl yönetildiğidir, haktır, adalettir, doğrunun egemen olması, zulmün, haksızlığın olmamasıdır. Hukukun üstünlüğü, barış ve güven içerisinde insanların yaşaması, kanun önünde eşitlik, açıklık ve şeffaflık, keyfiliğin olmaması, insan onurunun ve haklarının korunması  gibi temel ilkelerdir.”(2) 

Cumhuriyet dönemi Türk siyasal İslamcılığı da daha çok siyaset ve devlet  merkezli olarak örgütlenmiştir. Bunun neticesi olarak yukarıdan aşağıya gelişim göstermeye çalışmış, fakat  tüm bunlara temel teşkil edecek entelektüel birikimi ve gelişmeyi bir türlü üretememiştir. Bunun da nedeni, İslamcılık anlayışlarının sadece iktidar ile sınırlı olmasıdır. Çünkü yakın geçmişte Hilafet ile kaybedilmiş ve ellerinden alınmış bir iktidar/devlet vardı. 

Hareket “başarıya” ulaşınca, alternatif üreten, sorgulayan bir hareket olmaktan çıkıp, güç ve maddiyata aç olan kesimlerin, iktidarın tüm nimetlerinden yararlanma fırsatına, daha basit bir ifadeyle, var olan bir rejim içinde, sadece yukarıya doğru yönelen “artık sıra bizde” diyen bir mobilizasyona dönüştü.(5) 

“Tabii ki, iktidar bir güçtür. Bir ideolojinin elini güçlendirebilir ama o ideoloji entelektüel bir üretimden beslenmediği zaman  varılacak yer gücün meşrulaşması olacaktır. “(1) 

“Günümüz Türkiye İslamcılığının en büyük sorunu laiklik ve milliyetçilikle olan ilişkisindeki bozulmalardır. Laiklikle olan ilişkisinde kendisini ‘güçlü bir şekilde var kılabilmek’ için iktidar aracını amaç haline getirmiş, bu iktidarı kaybedip eski mazlum konumuna düşmemek için maddi gelişmeleri, savaş teknolojilerini ve lüks yaşam üstünlüğünü elinde tutma ihtiyacı hissetmiş, toplumsal ayrışmanın iki şıkkından birini ortadan kaldırmak adına kendi ilkelerinden taviz vererek kimlik kaybına uğramıştır.”(4) 

Yazımızı büyük bilge/devlet adamı Aliya İzzetbegoviçin insanlığa mirası olarak bıraktığı şu güzel sözleriyle bitirelim inşallah:” Kur’an edebiyat değil hayattır; dolayısıyla ona bir düşünce tarzı olarak değil, bir yaşam tarzı bakılmalıdır.” (Allah ondan razı olsun.Mekanı Cennet olsun inşallah) 

Sezai Balta 

(1):Prof. Dr. Mustafa Tekin / “İslamcılık Ne Önerdi? ”Yetkin Düşünce S:8 

(2):Prof.Dr. Ali Bardakoğlu / Yüzleşme 

(3):Doç.Polat Alpman /”Müslüman Öznenin Politik İmkanı 

(4):Dr. Muhammed Çelik / İslamcılık Kavram ve Tehditler 

(5): prof. Dr.Ferhat Kentel/Kapitalizm İle Hemhal Olmuş  

İslamcılarında KatkısıylaBugün Umutsuzluk Arttı 

Tağut: Allah’tan başka tapılan put,şeytan 

Müşrik: Allah’a ortak koşan, putlara tapan 

Editör: BETÜL KESİK