Doğuşuyla beraber bir takım haklara sahip olan insan, hiç şüphesiz yüce bir varlıktır. O’nun bu sıfatı Yaratan’dan gelen bir sıfattır. Bir düşünürün “Özgürlük her insanda doğması gereken bir güneştir” deyişi her insanın hürriyet sahibi olduğunu anlatır.
Yeryüzünde insan hakları alanındaki mücadele insanlık tarihi kadar eskidir. Dolayısıyla insan haklarının günümüzün bir buluşu, yeni bir icadı gibi sunulması doğru değildir. İnsanın doğuştan beraberinde getirdiği ve Yüce Yaratıcı’nın kendisine bahşettiği dokunulmaz haklarını elinden almaya veya kısıtlamaya hiçbir kimsenin hakkı yoktur.

10 Aralık; insanın asırlarca verilen mücadelenin sonucunda doğuştan ve eşit bir şekilde sahip olduğu hakları ifade eden uluslararası bir belgenin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca kabulünün yıldönümüdür.  Bu Beyanname, 6 Nisan 1949 da ülkemiz tarafından da onaylanmıştır. Her yıl 10 Aralık’ta; insan haklarının güvence altına alınması, yeni çıkan sorunlara paralel geliştirilmesi, bu konuda tüm dünyada insanların bilgilendirilmesi ve insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması konularının gündeme getirilerek tartışılması açısından da önem arz etmektedir.

Beyannamenin temel mesajı;  tüm insanların hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olduğu’dur. Bu çerçevede dili, dini, ırkı, ideolojisi, cinsiyeti, siyasi anlayışı, ekonomik durumu ve statüsü ne olursa olsun hayatın odak noktasındaki temel varlık “insan” olarak tüm hak ve özgürlüklerden yararlanma hakkına sahiptir ve bunlar hukuki yollar dışında kısıtlanamaz.

Bu gelişmeyi takip eden yıllarda insan hakları ihlallerini önlemek amacıyla kurulan mekanizmalara rağmen; günümüz dünyasında insan haklarının ihlali problemi ciddi bir problem olarak dünya gündemini meşgul etmeye devam etmektedir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensibi gereği bu haklardan yararlanamayan insanların olduğu ülkeler iç barışı sağlayamadıkları gibi, ekonomik ve sosyal yönden de problemlerini çözmede ciddi sıkıntılarla karşılaşmaktadırlar. Diğer yandan insan haklarının tam anlamıyla gözetilmediği toplumlarda anarşi ve düzensizlik kaçınılmaz olabilmektedir.

İnsanları bir tarağın dişleri gibi eşit sayan dinimiz “insanın kanı akıtılmaz, canına kıyılmaz, dini inancına, namusuna, toprağına, mesleğine ve meskenine dokunulmaz” prensipleriyle insan hak ve özgürlüklerine büyük önem vermektedir. Bir insanın canına kıyılmasının bir anlamda bütün insanlığın canına kıymak olarak değerlendirildiği, bir insanı hayata tutundurmanın da bütün insanlığı kurtarmak sayıldığı ilahi mesajın; insan hakları ihlallerinin günümüzdeki boyutu değerlendirildiğinde çok derin anlamlar ifade ettiği şüphesizdir.

Geçmişten bugüne insan hakları ihlallerinin ülkesel bazda ortadan kaldırılması veya en iyimser ifadeyle asgari seviyeye indirilmesi sorumluluğu öncelikle o ülkenin yöneticileri üzerindedir. Ancak bu konuda ortaya konan düzenlemelerin ve önlemlerin yeterli olduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir. Bu açıdan tüm kamu kurumları ve toplumun her ferdi, özellikle de yazılı ve görsel basınımız aracılığı ile insan hakları konusunda bilgilendirici çalışmaların yapılması, hukuki zeminlerde ülke bütünlüğünü ve üniter devlet yapısını bozmaya yönelik olmayacak tarzda demokratik hak arama bilincinin geliştirilmesi ve insan temel hak ve özgürlüklerinin her fert için korunarak hayata geçirilmesi hayati bir zorunluluk haline gelmiştir.

 

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle;

 

HAKÇA PAYLAŞMANIN, DOSTLUĞUN, KARDEŞLİĞİN, SEVGİ VE HOŞGÖRÜNÜN, BARIŞIN HAKİM OLDUĞU, İNSANLARIN ŞEREF VE HAYSİYETLERİNİN KORUNDUĞU , KAN DAVALARININ, TÖRE CİNAYETLERİNİN, KUL HAKKI İHLALİNİN OLMADIĞI BİR DÜNYA TEMENNİSİYLE,

 

Kamuoyuna saygıyla sunarım.

 

HÜSEYİN ŞENSOY

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ

BELEDİYE BAŞKAN ADAYI

Editör: TE Bilişim