MHP İl Kongresine katılan Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, yaptığı konuşmada çok tartışılacak ifadeler kullandı. AKP Bilecik milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanıyken teftişini yapanlardan birisi olduğunu ve vekillik görevine ulufe olarak getirildiğini söyledi. AKP iktidarı dönemini “Küçük sevaplarla büyük günahların kapatılmaya çalışıldığı 13 yıllık bir dönem” olarak niteleyen Uzunırmak, 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin hüsrana uğrayacağını düşündüğünü söyledi. Uzunırmak, çok çarpıcı açıklamalar yaptığı konuşmasında şunları söyledi:

“Duygulara akıl yönettiği zaman akılla duyguyu örtüştüğü noktayı yakaladığımızda neticeyi almamız mümkündür. Aklın yönetmediği duygu, yönü belli olmayan, hayalin her yere götürdüğü bir ruhsal harp olmaktan öteye gidemez. Onun için sizlerden istirhamın duygusal konuşmadan daha öteye rahatça koltuklarınıza yaslanmanız ve Türkiye’mizin bugününü akılla bir değerlendirme ile bütünleştirmek istiyorum.

“Bana vicdansız bir basın ver, sana bilinçsiz bir halk sunayım”

Hitlerin propagandadan sorumlu bakanı meşhur Gobbels diyor ki, ‘Bana vicdansız bir basın ver, sana bilinçsiz bir halk sunayım.’Yani halkın haber alma kaynaklarını, düşünce dünyasını ve eylemin şekillenmesinde ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Bugün Türkiye’mize baktığımızda Türkiye’miz bir deli gömleği giydirilmiş bir akıl tutulması yaşanmıştır. Söylenenlerle yapılanlar 180 derece birbirinden farklı, söylenenlerle yapılanların hiç alakası yok. Söylenenler inanç ve düşünce dünyamızın, demokrasi düşüncemizin taban tabana zıttı olmasına rağmen maalesef iktidar her alana en feci şekilde abanmış ve gündem adeta dalından kopmuş bir yaprağın rüzgarın önünde sürüklendiği gibi sürüklenmektedir. Hiçbir şey birbiriyle tutmamaktadır.

Demokrasi insanlık aleminin bugüne kadar bulabildiği en güzel rejimdir. Demokrasi, kurumlar ve kurallarıyla bir sistemdir. Eğer demokrasinin kurumları, demokrasinin kurallarını içerisinde işletilmezse herkes kendine göre bir demokrasi tanımında eğer hayat sürmek isterse orada kaos doğar, orada kavramlar ve kurallar karışır. Düzen diye bir şey kalmaz, orda anarşizmden söz edilir. Bugün Türkiye fikir anarşizmini yaşamaktadır. Söylenen şeyler, söyleyen kişiler, Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz hale gelmiş, yüzleri kızarmaz ve hiç mesuliyet duymadan toplum içerisinde kendilerini gezdirebilmektedirler.

“Türkiye’nin iç ve dış borç toplamı 620 Milyar dolar”

Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma baktığınızda siyasi değerlendirmelerimizde önce ekonomiden başlamak istiyorum. Eğer hükümete bakarsanız, Türkiye tarihinin en parlak dönemlerden birini yaşamaktadır. Peki aslı o mudur? Yalanla doğru birbirine karıştırılıp, yalanı doğru ile karıştırıp doğru ile söylemekle mesele halloluyor mu, hayır. Sokaktaki vatandaşımıza sorsak, Türkiye’nin iç ve dış borcu ne durumdadır? Diyecektir ki, ‘IMF’e borçlarımızı ödedik, borç verebilir duruma geldik.’ Bir yeri ile doğru. 22,5 Milyar Dolar IMF borcu ödenmiş ama 60 küsur milyar dolarlık bir özelleştirme yapılmış. Ama Türkiye’nin 2002 yılında özel sektör 42 Milyar Dolar, devlet kamu sektörü iç ve dış borcu 180 Miyar Dolar olmak üzere kümülatif toplam 222 Milyar Dolar toplam borcu vardır. Bunun üzerine 60 küsur milyar dolar özelleştirme yapılmış ve bugün Türkiye’nin özel sektör devlet, kamu, iç ve dış borç toplamı 620 Milyar Dolar’a yaklaşmıştır. Cumhurbaşkanı ve hükümetin söyledikleri bir yönüyle doğrudur. Ziraat Bankası’nı örnek vermek gerekirse 23,5 Milyar Dolarlık borcu ödenmiştir ama Halk Banka’sına olan borç artmıştır, Finansbank’a olan borç artmıştır. Garanti Bankası’na yeni borç yapılmıştır.

“2013 yılından bugüne Türk parasının dolar karşısında yitirdiği değer %43”

Peki bu yalan yok mu olur, ne kadar sürdürülebilir ve ülkeye ne fayda getirir? Bu yalan, ancak mumu yatsıya kadar yanacak olan yalancının iktidarını uzatır. Eğer halk, aydınlar, ülkenin mesuliyetli insanları buna kanmaya devam ederlerse ülkenin sonu ekonomik yönden bir felakete gider. Bir tek açıklamalarıyla Cumhurbaşkanı’nın Merkez Bankası’na müdahalesi ile dolarda 2013 yılından bugüne kadar Türk parasının dolar karşısında yitirdiği değer yüzde 43’tür. Bunun bir diğer yönü ile anlamı şudur; Dolar borçları, Türk parası kazanan Türk firmaları son Cumhurbaşkanı’nın çelişki açıklamaları neticesinde Türk firmalarına maliyet 52 Milyar Dolar civarındadır.  Herkes feryat etmekte ama bu feryat öyle bastırılmakta ki ya maliyeci ya emniyetçi ya vali bunun karşısında duracak olan bürokratlar hep sıkıştırılmakta hep bir baskı altında yaşamaktalar. Ekonomi, öyle anlatıldığı gibi rahat değildir. Ülkenin iç ve dış borcu arttığı gibi vatandaşımız da; ev kredisi, kredi kartı, ihtiyaç kredisi, işletme kredisi borçları derken 90 kat artan borçlarla karşı karşıya kalmışlardır. Bu borçlanma bir yönüyle de demokrasiyi ve vatandaşın iradesini tehdit olarak sunulmaktadır. Eğer bunlar iktidardan giderse, istikrarsızlık olursa biz iktidardan gidersek istikrasızlık olursa faizler yükselirse borçları ödeyemez hale geliriz. Borçlarını ödeyemezsiniz diyerek vatandaş demokratik bir iradeye ipotekle karşı karşıyadır.

“MHP iktidarında faizler devlet tarafından sübvanse edilecek”

Herkes şunu bilsin ki; Milliyetçi Hareket Partisi’nin yaptığı çalışmalarla yarınlarda, Milliyetçi Hareket Partisi’nin tek başına iktidarında eğer faizlerde bir oynama olursa vatandaşın lehindeki düşecektir. Vatandaşın aleyhindeki faizler sabitlenecek, faizler Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında devlet tarafından sübvanse edilecektir.

Vatandaşımızın demokrasiyi tehdit eden en büyük ikinci tehdit duygusu sosyal yardımlar duygusudur. Bundan iki hafta önceki grup toplantısında sayın genel başkanımız konu ile ilgili açıklamasını da yapmıştır. Bugün ortaya çıkan ve ortaya çıkmayan yolsuzlukları irdelediğinize Türkiye vahim durumları yaşamaktadır. Rahmetli Necip Fazıl diyor ki, ‘9 kişiye 1, 1 kişiye 9 pul. Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara şah olsa.’ Bunlardan kastımız nedir? Bilecik’te, Kart’ta, Antalya’da, Aydın’da ilk defa gıda yardımıyla, kömür yardımıyla, süt yardımıyla karşılaşmış vatandaşlarımız olabilir.  Elbette ki Türkiye’deki ve dünyadaki finans modelleri bundan 30-40 öncesine göre çok değişmiştir.  Eskiden yap işlet devret modeli ülkelerde yoktu. Türkiye bu modelle 200’li yılların başında tanıştı. Eskiden İstanbul-İzmir otoyolu yapılırken devlet bütçesinden oraya yatırım payı ayırıyordu. Şimdi bütçesinden yatırım payı ayırmıyor. Yap işlet devret modeli ile uluslar arası finansman sağlanıyor ve devlet daha işletme başlamadan bile gelir elde etmeye başlıyor. Dolayısıyla geçmişteki devletin bütçe imkanları bugün finans modeli ile daha farklı modele kavuşmuş ve devletin sosyal yardım portföyü daha da genişlemiştir. Hiç kimse şunu unutmasın; demokrasi, insan hakları ve refah, savaş yılları ve olağanüstü durumların haricinde dünyada hep artı yöne gitmiştir. Bu Afrika kıtasında da böyledir, Avrupa ve Amerika kıtasında, Asya’da da böyledir. Türkiye’de de öyledir. Bugün duran bir saat bile mecburiyetten 24 saatte 2 defa doğruyu göstermektedir. AKP hükümetinin yaptığı bazı iyi şeyler var mıdır? Mutlaka ki o kadar bütçenin kullanıldığı bir zaman da mutlaka iyi şeyler olacaktır. Onları görmezlikten gelmemiz mümkün değil. Ama 24 saatte 2 defa doğru gösterdi diye 22 defa yanlış gösteren saati de görmemek bu ülkeye kör bakmak demektir.

“13 yıllık AKP iktidarı, küçük sevaplarla büyük günahların kapatılmaya çalışıldığı bir 13 yıldır”

Bugün 13 yıllık AKP iktidarını Ali Uzunırmak bize bir cümle ile tanımlarsınız derseniz, ben hemen şunu söylerim; 13 yıllık iktidarlarında küçük sevaplarla büyük günahların kapatılmaya çalışıldığı bir 13 yıldır. Küçük sevaplar işlenmiştir ama bu ülkede öyle büyük günahlar işlenmiştir ki millet ve devlet hayatımızın hayatiyetine tekabül edecek ve ortaya çıktığı zaman kanserin nasıl gecikmiş olduğunda insanı ölüme götürdüğü bir gerçek ise ülkenin en önemli hayati meselelerinin kahredercesine bir 13 yıl yaşanmıştır.

Türk Milliyetçileri, ülkücüler bunları vatandaşımızla mutlaka hemhal olarak anlatmalıdırlar. Toptancı hali işgal edilmiştir. Bizim düşüncelerimizi, fikirlerimizi, ürünlerimizi toptancı halinde pazarlamamız mümkün kılınmamaktadır. Bundan katım şudur; halkın haber alma kaynakları kuşatılmış, basın, radyo ve televizyon kurumları havuz medyası vasıtasıyla halkı adeta uyutmakta ve halkı kandırmaktadır. Bunu yenebilmemizin, düşüncelerimizi toptancı halince pazarlayamamamızın bir tek telafisi vardır. Ülkücülerin gönül seferberliği içerisinde dünün, yarının hesabını yapmadan bir kardeşlik duygusu içerisinde köy köy, ev ev, eş eş, dost dost hep birlikte vatandaşımızı genel başkanımızın ve partimizin mesajlarını ulaştırmamızdır. Vatandaşta şöyle bir psikoloji ayılıyor. İktidar tamam, bundan bıktık da ama karşısında muhalefet mi var? Muhalefet bu konuda ne diyor? Muhalefet çok şeyler, sayın genel başkanımız çok şeyler söylüyor. Ama ne bizim söylediklerimiz ne de ülkenin Güneydoğu’sunda batısına varıncaya kadar birçok olay havuz medyasında yer bulmamaktadır. Onun için bu anlayışı yenmenin yolu sizlerin çalışmasından, sizlerin iradesinden geçmektedir. Bugün, Bilecik’te dünden bugüne görev yapmış, sıfat taşımış, seçilmiş, atanmış bütün kardeşlerimizin burada toplanmasından duyduğum büyük mutluluğu ifade ediyorum bunu sayın genel başkanımıza aktaracağımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Demokrasi yüce dinimiz İslam’la da en çok örtüşen rejimdir”

Demokrasi insanlık aleminin bugüne kadar bulabildiği en güzel rejimdir dedik. Çünkü demokrasiyi yanlış ve kasıtlı davranışlarıyla her ne kadar karalamak, saptırmak isteyenler olsa da demokrasi aslında yüce dinimiz İslam’la da en çok örtüşen bir rejimdir. Çünkü biz biliyor ve inanıyoruz ki eşrefi mahlûkat olarak yaratılmışlardır. İnsanların eşrefi mahlûkat olarak yaratılmasının en önemli iki büyük özelliği vardır. Onların diğer canlılardan ayıran bu diğer iki özelliktir. Bunlardan birincisi, akıldır. Aklı olmayan, ne yüce dinimiz İslam’da ne de beşeri kanunumuzda sorguya çekilmez. Aklı olmayan sorgudan muaftır. Akıl, eşrefi mahlûkat olmamızın en büyük önemli nimetlerimizden birisidir. Aklın en iyi kullanılabildiği rejim demokrasi rejimidir. Ne teokratik düzenlerde, ne totaliter düzenlerde aklın en uç noktasına kadar kullanılabildiği bir sistem, bir düzen yoktur.

İnsanların eşrefi mahlûkat olmasından dolayı ikinci en büyük özelliği insanın kendisini ifade edebilmesi, konuşabilmesidir. Özgür ve dürüst şekilde kendimizi en iyi ifade edebildiğimiz rejim de demokrasidir. Dolayısıyla Türk milliyetçiliği, demokrasi ile her zaman at başıdır. Halkı sapık göstererek, demokrasi dışı davranışlarla yaftalamak isteyenler şunu bilsinler ki; Türk milliyetçiliği, Türk demokrasisinin teminatıdır ve gelişmesinin en büyük yıldızıdır. Onun için Türk milliyetçileri sonuna kadar demokrasi, sonuna kadar özgürlük demektedir. Bireyin özgür ve dürüst kendisini ifade edemediği hiçbir toplum gelişemez. Türk milliyetçileri, milletler ailesi arayışında gelişmiş bir Türk milleti istiyorlarsa kendisini özgür ve dürüst ifade eden bireylerin toplam kaliteye tesir ettiği bir Türk milliyetçiliği hareketi Türkiye’nin ve dünya insanlığının teminatı olacaktır.

“İktidar sarhoşluğuna tutulmuş,  diktatoryalarını kurma gayreti içerisindeler”

Buradan hareketle, bugün Türkiye’deki rejim tartışmaları da doğru gitmemektedir. Dünya görüşü ve felsefi derinliği olmayan, tesadüflerin ve konjonktürün getirdiği fırsatı ganimet ile iktidar sarhoşluğuna tutulmuş ve bu iktidar sarhoşluğu içerisinde diktatoryalarını kurma gayreti içerisindedirler. Söyledikleri hiçbir şey ama hiçbir şey birbirini tutmamaktadır. Kavramlar üzerinden kurmaya çalıştıkları siyaset algısı aslında bir yalan furyasıdır. Türkiye, öyle yaman mantık çelişkileri yaşamaktadır ki bu mantık çelişkilerine ancak ülkücüler uyanabilmektedir.

Fransa’da bir hadise oldu. Charlie Hebdo Peygamber Efendimiz’in karikatürünü çizdi gerekçesiyle saldırıya uğradı ve oradan İslamiyet üzerinde bazı spekülasyonlar meydana getirildi ve bugün Avrupa’daki Türklük çok büyük sıkıntılar içerisine doğru sürüklenmektedir. Bu hadise Müslümanlara ve bilhassa Müslüman Türk toplumuna Avrupa’da çok büyük yaptırımlar getirecektir ve maalesef dünyadaki son zamanlardaki Türkiye algısı da bu terör yanlısı olan İslami gruplarla Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bağlantılı olduğu kanaatleri yerleşmiştir. Siz bakmayın Türkiye’de bu mantık çelişkilerini halka kandırmak için kuşatılmış asırla hükümet ve sayın Cumhurbaşkanı temin edebilir ama Avrupa’da bunu temin etmesi mümkün değildir.

“Recep Tayyip Erdoğan kutsi hadisi kendisine mal etti”

Şimdi sizi bir mantık silsilesine götürüyorum. Bu ülkede “Eğer 2. Peygamber gelseydi Hz. Muhammed’den sonra Recep Tayyip Erdoğan olurdu” diyen AK Parti’li yöneticiler oldu mu, olmadı mı? Bu ülkede “Recep Tayyip Erdoğan’a dokunmak ibadettir” diyen Bursa AKP Milletvekili var mı, yok mu? Peki bu ülkede “Allah’ın bütün vasıflarını sayın Recep Tayyip Erdoğan üstünde taşıyor” diyen Bolu Milletvekili Fevai Arslan var mı yok mu? Peki bu ülkede “Peygamber efendimiz Mekke’yi fethettiği zaman gurura kapıldı. Biz o hataya düşmeyeceğiz, gurura kapılmayacağız?” diyen bu ülkenin İçişleri bakanı AKP’li Efkan Ala’mıdır değil midir?  Bütün bunların ötesinde 17-25 Aralık sürecinden sonra meydan mitinginde “Biz rahmet için geldik, rahmetimiz gazabımızı aşacaktır” kutsi hadisini kendisine mal ederek sayın Recep Tayip Erdoğan okudu mu, okumadı mı? Peki şimdi sizlere soruyorum. Peygambere hakaret, İslam’a hakaret bunlardan daha büyük hakaret olur mu? 

 

“Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” diyen sen değil misin?

Peki dindarım, milliyetçiyim, muhafazakarım deyip o kimlikle Ak Parti’de siyaset yapan yüzsüzler, dindarım, milliyetçim, muhafazakarım deyip basının, medyanın kuşatılmışlığında etkilerini göremeyip halen daha Ak Parti’ye oy vermeye devam eden milliyetçi muhafazakar kardeşlerim. Ak Parti’nin siyasetine evet demeye devam edecekler mi acaba? Cumhurbaşkanlığı sarayında ecdadımızın kurduğu devletlerin temsili olarak 16 Türk Devletini temsilen Cumhurbaşkanının sarayının merdivenlerine kıyafetlerini uydurma şekline bir komedi sunumu içerisinde bir şeyler sergiledi. Ey sayın Cumhurbaşkanı, “her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum” diyen sen değil misin? Bana Türklük meselesiyle karşıma gelmeyin diyen sen değil misin? Ne oldu da 16 Türk bayrağının askerinin altına sığınmaya çalışıyorsun? Bu yaman çelişkiler bu halkın gözünden kaçmaya devam edecek mi? Kendisine aydın diyenler, bu ülkenin mesuliyetini taşıyanlar, bu yaman çelişkileri görmeyecekler mi? Bu yaman çelişkilerin acaba Türk milletinde ne kadar daha iz yapmasını bekleyeceğiz? Böyle bir Türkiye yönetilebilir bir Türkiye değildir. Kadın cinayetleri, İslam’ın kadına bakışı ne yaman çelişkiler yaşamaktadır. Hz. Hatice annemiz Peygamber efendimizle evlenmezden öncede zengin ve ticaret yapan bir kadındı, Peygamber efendimizle evlendikten sonrada ticaretine devam etti. İslam, kadını evine kapatan bir din olmadı. Türklük, Orta Asya Türklüğü İslam’dan önceki Türklükte de Hatun Hakan, Hakan’ın sağında oturup onaylamadığı idam kararları bile yerine getirilmezdi.

“Rahmetli Başbuğ’muz öbür dünyadan evlatlarının bugünkü mücadelelerini gururla seyrediyor”

Biz Türk İslam ülkücüleri olarak paradigmalarını, dünya görüşünü ve fikrini, Türklüğün şuur ve gururundan, engin Türk tarihinden ve Türk kültüründen, Türk töresinden alan, inanışlarını son dinimiz Allah’ın yüce dini İslam’ın şuurundan, ahlak ve faziletinden alan bireysel paradigmalarını ve ülkedeki insanlığa ve hizmete bakışını bu düşünceden inşa eden Türk Milliyetçiliği hareketinin siyasi  organizasyonuyuz, fikrimizde samimiyiz. Dün samimiydik, bu dava uğruna istikbal bedellerini de ödedik, istiklal bedellerini de ödedik, can bedelini de ödedik, her türlü bedeli ödedik ve bu şuurla inanarak yarınlara umutla bakıyoruz. Yolumuzdan hiç sapmadık. Yılmadık, yıkılmadık ve ama hiç ama hiç günü birlik düşünen ucuzcu olmadık. Hep hakkı tuttuk, hakkı kaldırmaya çalıştık. Garip kaldık, öksüz kaldık, ezildik ama hiç gerilemedik, hiç gerilemeyeceğiz. Rahmetli Başbuğ’muz uzun emeklerin neticesinde biliyor ve inanıyoruz ki o öbür dünyadan evlatlarının bugünkü mücadelelerini gururla seyrediyor ve daima bizlerle beraberdir inşallah.

Türk milleti tarih boyunca hep insanlığa ışık tutmaya çalıştı. Orta Asya bozkırlarından kopup geldiğimiz, yurt edindiğimiz Anadolu topraklarında da hep dünya insanlığına medeniyet saçmaya çalıştık. İnşallah bugünkü bu arızi durumlarda geçici olacaktır ve Türkiye mutlaka ve mutlaka Türk milliyetçilerinin, milliyetçi hareketçilerin önderliğinde layık olduğu milletler ailesinin en önde yarışçısı durumuna gelecektir. Mantık çelişkilerinde ve ülkede yaşanan problemlerde en güçlü, doğru teşhisleri koyan siz dava arkadaşlarım birlik ve beraberliğimizi, mananın ne ifade ettiğini anladığımız gün önümüzde hiçbir engel duramayacaktır. Bugün Bilecik kongremizde inanıyorum ki 7 Haziran seçimlerinin çalışmasının programı daha yarından itibaren başlayacaktır. Sandık bazında örgütlenmeyle bunun üzerinde ısrarla durmak istiyorum.

“Her sandıkta en az 3 kardeşimiz görevlendirilmelidir”

Her sandıkta en az o sandık seçim çevresiyle ilgili 3 kardeşimiz görevlendirilmelidir. Bunlardan birincisi beylerden bir temsilci, hanımlardan bir temsilci, gençlerden bir temsilci olmalıdır. Örneğin bir 11 no’lu sandıkta 300 kişi oy kullanıyorsa o sandıkta oy kullanan bu üç kardeşimiz o seçim çevresiyle görevli olmalı ve seçim gününe varıncaya kadar o sandık listesindeki her kişiyi mutlaka o üç arkadaşımız ziyaret etmeli ve seçim günü o sandığın çevresinde olmalılar, ziyaret ettikleri o kimseleri o sandıkta oy kullanırken mutlaka onlarla göz göze gelmeliler. Meselelerini anlatmış bu yaman çelişkileri onlarla beraber mütalaa etmiş vaziyette tercihlerini Milliyetçi Hareket Partisinden yana kullanmayı o sandıkta oy kullanıncaya kadar takip etmeliler ve ikna etmeliler. Bizim başka yolumuz kalmamıştır. Çünkü bizim ne başkaları gibi büyük sermayelerimiz var, ne basın organlarımız var, ne yayın organlarımız var. Ama bilip de inandığımız zaman hepimiz birer ayaklı televizyonuz, hepimiz birer ayaklı gazeteyiz.

Arınç, “Biz teröristlerle anlaşma yapacak şerefsiz ve namussuzlardan değiliz” diyordu. Ne oldu?

Milliyetçi Hareket Türkiye’nin dün sigortasıydı, bugün yarının teminatıdır. Güneydoğu’daki gelişen hadiseleri Türk milliyetçileri doğru okumalıdır. Bugün iç güvenlik yasası diye bir yasayı Türkiye Büyük Millet Meclisine tasarı olarak getirmiştir hükümet. O tasarı da çok büyük yaman çelişkiler yaşamaktadır. Efendim işte yüzünü örterek gösteri yapanların yasaklanması lazım. Peki şimdi ben Bilecik’ten soruyorum. Cizre’nin sokaklarının kazıldığı, tünellerin kazıldığı, askerlerin şehit edildiği Cizre’de kanunun uygulanması için, sokaklardan teröristlerin temizlenmesi için kanuna mı ihtiyaç var? 2001-2002 yıllarında Türkiye’de şehit sayısı 6’ya düşmüş, olay sayısı 160’a düşmüştü. O günkü kanunlarla o sağlanmış acaba 2003’ten sonra 10 defa değişen terörle mücadele yasasından sonra Türkiye’de günde 50 kişinin öldüğü, kadınların katledildiği Türkiye’de Amerika’ya, Meksika’ya gidip ey Obama Türk gençleri Müslüman gençler öldürdü neredesin? diyeceğine kendi ülkende ölen 50 kişiden haberin yok mu Sayın Cumhurbaşkanı? Böyle günü birlik gösterilerle bu halkı ne kadar kandırmaya devam edebilirsin? Biliyor ve inanıyoruz ki bugün terörle mücadele için sözde getirilen yasa aslında Güneydoğu’daki teröristlere, PKK’lılara falan uygulanmak istenen bir yasa değildir. Güneydoğu’da polis birlikleri kurulmuş, mahkemeler kurulmuş, hakimler, savcılar, kaymakamlar atanmış. Bunlardan haberleri yok mu devletin birimlerinin? Kaymakamlar kaymakamlıklardan çıkamaz duruma gelmişler ama hiç kimse bizi keriz zannetmesin. Sen eğer Apo’ya ev hapsini çıkarmak, başka şeyler yapmak, PKK’ya af getirmek, bölgesel yönetimleri güçlendirmek, Güneydoğu’daki özerklik taleplerine yeşil ışık yakmak için onları yaptığın zaman Batı’daki halkın göstereceği tepkilerden korkun. Eğer Batı’daki halk için bu yasaları çıkartmak istiyorsak bil ki bu yasaları sana çıkartmayacağız. Çünkü gelecek olan yasa terörle mücadele yasası falan değil. İşte Oslo’daki 2008 yılındaki anlaşmayı PKK bozdu diyen Efkan Ala’ya sesleniyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum, sayın Bülent Arınç’a sesleniyorum. Hani Bülent Arınç, Turgutlu Adalet ve Kalkınma Partisi Kongresinde “Biz teröristlerle anlaşma yapacak şerefsiz ve namussuzlardan değiliz” diyordun. Ne oldu şimdi Bülent Arınç?

“Peki bu halk acaba neden bunlara halen itibar eder?

Çözüm süreci diyorlar. Kavramlar üzerinden bir algı yönetiyorlar. Türkiye’nin problemlerinin çözülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır. Demokrasi içerisinde elbette ki biz problemlerimizin hep çözülmesinden yanayız. Problemin çözülmesinden yana olmayan bir milliyetçi hareket anlaşılabilir mi? Ama diyoruz ki bu çözümün içeriği ne? Bu çözümün ne içerdiğinden kavrama karşı değiliz ama çözümün ne içerdiğinden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bilen Milletvekili var mı? Yok. Ana muhalefet Partisi Genel Başkanı biliyor mu? Yok. Sayın Genel Başkanımız biliyor mu? Yok. Peki Bakanlar Kurulundan bu çözümün içeriğiyle ilgili kim ne biliyor. Bilen çıksın anlatsın, anlatan yok. Peki o zaman bu kavramın üzerinden karşı mısın, yanında mısın propagandasını yürütmek medeni bir davranış mı, ilmi bir davranış mı? Hayır. Peki Oslo’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti diz çöktürülmüş, PKK vesayetinin altına girmiştir dediğimizde bu anlaşmadan hiç kimsenin haberi yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devletini mi yönetiyorsunuz, gizli bir örgüt mü yönetiyorsunuz? Çözüm dediğiniz yıllardır gündeme oturan, halkı meşgul eden bu içeriği belli olmayan meseleden siz böyle yönetim metotları ortaya koyarak, Apo’yla ana yasa yaparak, özel gizli görüşmeler yaparak yönettiğiniz ülkeyi demokrasiyle yönetiyoruz diyebilir misiniz? Peki bu halk acaba neden bunlara halen itibar ederler? İşte Türk Milliyetçilerinin, Milletçi Hareket Partisi’nin çözmesi gereken düğüm buradadır.

“Bizim karnımızı Firavun doyuruyor”

Hz. Musa vaaz ediyor, Firavun’dan şikayet ediyor, Allah’ın emirlerini tebliğ ediyor ama vatandaş diyor ki sen doğruyu söylüyorsun ya Musa ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor diyor. Halkın duygularına ters düşmeden, halkın ihtiyaçlarına doğru cevaplar verip biz halkla beraber, halkı mutlaka yanımıza almalıyız ve aydınlatmalıyız. O zaman Türkiye’de siyaset ve demokrasi çizgisi de oluşacaktır.

“Poyraz, ulufe olarak vekil oldu”

Kongremizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Allah’ın izniyle 2 milletvekilini de Milliyetçi Hareket Partisi alacak mı? Çünkü AKP her yerde olduğu gibi burada da farklı ulufeler dağıtıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın müdahil olarak sorgusunu yapan, teftişini yapan veya kararını veren ne kadar devlet görevlisi hakim, savcı, polis varsa hepsi takif görüyor. En son yine Yüksek Mahkeme’ye başkan oldu birisi. Bilecik Milletvekili de Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanıyken onun teftişini yapanlardan birisiydi. O da ulufe olarak geldi oraya. Onun için inşallah aklı selimle Türk milletini buluşturup ve Bilecik’te ve Türkiye’de birinci parti olarak Milliyetçi Hareket üç hilaliyle Türkiye’nin aydınlanmasını bekleyeceğiz.  

Editör: TE Bilişim