OSMANLI'DA MODERNLEŞME ( BATILILAŞMA ) (3)

2. Mahmud Döneminde  Modernleşme  Çalışmaları ( 1808-1839 )

                2. Mahmud dönemi Tanzimat öncesi refomların zirve noktasıdır. Yumuşak ve kararsız kişiliği ile tanınan 3. Selim'in aksine, 2. Mahmud  katı ve radikal kararlarıyla ön plana çıkmıştır. Fakat yine de Ulema'ya ve halka, kafasındaki reformları nasıl kabul ettireceğine dair bir örnek de yoktur.

                Osmanlı'da modernleşme çabaları aynı zamanda geleneğin de muhafaza edilmesi çabalarıyla birlikte yürütülmeye çalışılmıştır. Batılılaşmacı bir Sultan olan 2. Mahmud dönemini, ıslahatlar ve din-devlet ilişkisi açısından 1826'dan öncesi ve  1826'dan sonrası olmak üzere iki döneme ayırmak daha yerinde olacaktır. Çünkü 1826 yılı  İmparatorluk'ta  Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı ve  tarihimize Vak'a-i Hayriyye ( Hayırlı Vaka ) olarak geçen olaydır.

                Daha önce yapılan bütün modernleşme çabalarının   önünde İlmiye sınıfını da arkasına alarak engelleyici bir konumda olan Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, modernleşme çalışmalarının ve ıslahatların önünün açıldığı dönem olmuştur.

                18. Yüzyılın sonunda ve 19. Yüzyıl'da, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki reform girişimlerinin bir tek nedeni vardır: Hıristiyan Avrupa'ya, özellikle Rusya'ya karşı durabilmek. 19. Yüzyıl bütün Osmanlı camiasının en hareketli, en sancılı, yorucu, uzun bir asrıdır; geleceği hazırlayan en önemli olaylar ve kurumlar bu asrın tarihini oluşturur.*

                2. Mahmud'un Tahta çıkışı ve Sened-i İttifak:

                Saraya girdiğinde 3. Selim'in cesediyle karşılaşan  Alemdar derhal 2. Mahmut'a biat etti. Osmanlı padişahlarının otuzuncusu olan  2. Mahmud, kendisini tahta çıkaran Alemdar Mustafa  Paşa'ya sadaret mührünü vermek zorunda kaldı. Bu durum devlet içerisinde eskiden de örnekleri Çandarlılar ve Köprülüler ailelerinin hükümdarları gölgede bırakmasında görüldüğü gibi, şimdi de Alemdar Mustafa Paşa aynı rolü oynuyordu.

                Göreve başlar başlamaz genel asayişi sağlayan ve 3. Selim'in katillerini cezalandıran Alemdar, Devletin eyaletlerdeki otoritesini gevşetmesinden dolayı idare edilemez hale gelen  derebeylerini, valilerini ve ayanlarını devlete itaat hale getirmek üzere,  “ Meşveret-i Amme ” olarak tabir edilen ve  Kağıthane'de yapılan  toplantıya davet etti. ( 29 Eylül 1808 )

                Bu meşveretten, Osmanlı tarihinde daha önce örneği bulunmayan ve Padişahın mutlak otoritesini  sınırlandıran “ Sened-i İttifak ” denen meşhur bir vesika doğdu.

                Tarihçi H. İnalcık hoca bu olayı siyasi bakımdan değerlendirirken şu tespiti yapar: “ Taşrada hakim ayanın, devletin karar verme yetkilerini fiilen ele geçirme mücadelesidir.”  Bu vesika ile, Padişah Ayana emniyet, Ayan'da Padişah'a sadakat veriyordu.

                Yaptırımı ahlaki ve dini olan bu belgeyi taraflar karşılıklı olarak vaatlerini Allah'a ve Peygamber'e yemin ederek pekiştirmişlerdir. (7 Ekim 1808 ) (Bülent Tanör Osmanlı-Türk Anayasal gelişmeleri adlı eserinde Sened—i İttifak'ı Hukuki ve Siyasi Yönleriyle Ayrıntılı Olarak Anlatmıştır.)

                Sened-i İttifak'ın imzalandığı bu süreçte Yeniçeri'lerle artık bu işin yürümeyeceğine inanan Sultan, “ Sekban-ı Cedid ” adıyla yeni ordu kurdurmuştur. (Ekim 1808) Ancak Sekban-ı Cedid'de reformları önlemeye hazır bekleyen Yeniçeri'lerin yeni hedefi haline gelmiştir.

                16 Kasım 1808'de yine ayaklanan Yeniçeri'ler Alemdar Mustafa Paşa'yı öldürdüler. Böylece Sened-i İttifak etkisini büyük ölçüde yitirmiş ve kendisinden bahsedilmez olmuştur.  Bu isyan yenilik çalışmalarına büyük bir darbe vurmuş, fakat Padişah'ın idareyi tamamen ele geçirmesine de vesile olmuştu. Bundan sonra yapılacak reformların en önemli özelliği, merkezi yeniden olabildiğince güçlendirmek olacaktır.

                18 Kasım 1808'de 2. Mahmud,  Sekban-ı Cedid'i  ilga ettiğini açıkladı. Artık Sultan 2. Mahmud 18 sene sonra Yeniçeri Ocağını ortadan kaldırmak için Ulema'nın ve İstanbul  Halkının desteğini elde edeceği uygun bir zamanı bekleyecekti.*

Devşirme sisteminin tıkanması, tımarlı sipahinin çözülmesi, maliyenin iç borçlanmayı had safhaya çekmesi ve ayanlık sisteminin getirdiği iktidarsızlıklar yeni bir şeyler yapmanın zaruretini dayatmıştır.**

                Aslında, 19. Yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı  İmparatorluğu krallıklar, prenslikler, yerel feodaliteler ve yerel yönetimler yığını durumundaydı. İstanbul'daki Sultan ülkenin geniş alanları içinde  bu parçalanmışlıklara hakim olmaktan çok uzaktı.

                2. Mahmud döneminde tüm bunların çözümü, merkeziyetçi yapıların tahkim edilmesini sağlayacak, aracı kurumların tavsiyesini getirecek reformlarda aranmıştır.***

Bir sonraki  yazımızda  Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına  ve sonrasındaki modernleşme çalışmalarına değineceğiz.

                (*) :Prof. Dr. İlber Ortaylı / İmparatorluğun En Uzun

                Yüzyılı /  Timaş Yay.

                (**): Aytekin Ersal / Türkiye'de Ulus Devlet

                Ötüken yay.

                (***): Prof.Dr. Bernard Lewis/ Modern Türkiye'nin Doğuşu

Editör: TE Bilişim