Milliyetçi Hareket Partisi Bilecik Milletvekili Bahattin Şeker, partisinin Merkez İlçe Başkanlığında basın toplantısı düzenledi. Toplantıda, son günlerin 1’inci gündem maddesi olan rüşvet ve yolsuzluk skandalı hakkında açıklanma yapan Şeker, hükümete sert sözlerle yüklendi. “AKP’nin AK’ı gitmiştir, bu gemi artık karaya vurmuştur” diyen Şeker, Bileciklileri MHP çatısı altında toplanmaya çağırdı. “Gelin MHP çatısı altında fukaranın rızkını savunalım, yetim hakkı yiyenin gırtlağını sıkalım, hırsızdan, rüşvetçiden, bölücüden hesap soralım.” diyen Şeker’in konuşması sık sık alkışlarla kesildi.

Şeker basın toplantısında şöyle konuştu:

“Türk Milleti son derece sancılı ve karanlık bir sürecin içindedir. Yaşanan bu süreç, beraberinde getirdiği siyasi krizlerle milletimizin sırtına yük olarak yansıyacak ve milletimizin bu dönemin bedelini ağır şartlar ödemeye maruz kalacaktır.

Bu AKP'nin AK’ı gitmiştir. Bu gemi artık karaya vurmuştur; artık gemicikler gelse de kurtaramaz.

MHP kadroları olarak bizler yapıcı, onarıcı ve iyileştirici bir muhalefetle, ülkemizin gelişmelerini takip ettik. Her zaman uyarılarımız oldu. Gelişmelerin hiç de iç açıcı olmadığını, ülkemizin içinde bulunduğu ve maruz kaldığı bu düzenin ağır kayıplar yaşattığını, siyasetin artık giderek kirletildiğini söylemeye gayret ettik.

Bu zamana kadar bizler, her ortamda milletimizden gerçeklerin saklandığını, gerçek gündemin ülkemizde süregelen bu karanlık ilişkiler yumağının kararlarında olduğunu dile getirdik.

Ve işte herkesin önünde, bahsetmiş olduğumuz bu gerçekler ortaya çıktı.

Bakınız, göz göre göre, aziz milletimizin iradesi ve vicdanı su yüzüne çıkan bunca hadiseye rağmen başka mecralara yönlendirilmeye çalışılıyor.

Göz göre göre hukuk devleti ilkeleri suikaste uğruyor. 100 milyar dolarlık bir yolsuzluk davasında savalar görevden alınıyor.


Bağımsız Türk yargısına ve soruşturmanın selametine açık açık müdahale ediliyor. Emniyet güçleri, tarihte eşi görülmemiş ithamlar altında bırakılıyor. Yapılan baskılar ve görevden almalar sonucunda, Türkiye'de hukuk iptal edilmiştir.

Fedakâr ve vefalı bir şekilde, vatansever ve millete sevdalı bir şekilde- görevini yapan emniyet mensuplarımıza türlü iftiralar atılıyor. Bu zamana kadar, her türlü zorluğa rağmen hakikatin ortaya çıkması için cesaret gösterip, adaletin tecellisi için mücadele veren savcılara görevleri yaptırılmıyor; savcı siyasi iradenin baskısıyla soruşturmayı yürütemiyor, polisi operasyona sevk edemiyor.

Soruyoruz, bu efendiler cevap versin, hangi ileri demokraside böyle bir uygulama vardır. Yoktur efendiler yoktur. Bunun hesabını elbette vereceklerdir.

Kul hakkının ne olduğunu bilerek, fakir fukaranın rızkını koruyarak, milleti bütünleştirici ve birleştirici olarak iktidar olacaklarını söylediler. Ancak ne kul hakkı, ne fakirin ekmeği ne de ülkenin bütünlüğü kalmıştır. Vaziyet ortada...

Bu parti, adalet kavramını zaten deniz feneri hadisesinde bitirmiştir. Artık bu rüşvet ve yolsuzluk konusu öyle bir duruma gelmiştir ki, üstü örtülemeyecek vaziyettedir.

Bunlar Suriye, Mısır, Libya ve Irak'ta zaten batağa saplandılar. Ülkemizi yanlış yönlendirdiler. Türkiye ağır bedeller ödemeye başladı. Daha sonra da gezi olayları ve dershane tartışmaları derken; şimdi rüşvet ve yolsuzluk batağına saplandılar. Pusulayı şaşırdılar.

Reyhanlı'da 50 vatandaşımızın bombalı saldırıda can vermesinin ardından ABD'yi Regaip Kandili’nde ziyarete gidenler, ABD ortağımız, müttefikimiz, BOP'ta patronumuzdur, biz de eşbaşkanız diyenler; Gezi'de ABD yaptı dediler, İsrail dediler, Dış mihraklar, karanlık odaklar dediler, faiz lobisi dediler. Sonra da insanlarımızı tahrik ettiler; "milyonları evde zor tutuyoruz" dediler. Gördük, milyonlarca doları evde zor zapt etmişler... Kasalara sığdıramamışlar, para sayma makineleri bile yetmemiş saymak için, hatta saklamak için ayakkabı kutularına koymuşlar milyonları...


Şimdi görüyorsunuz, bu yolsuzluk operasyonu başladığından beri de aynı şeyleri söylüyorlar...

Son 12 yıldır hükümette olan, bu zaman zarfında, bütün kararların altında (kendi bakanı Erdoğan Bayraktardın da ifade ettiği gibi) imzası bulunan, aydınlatılması gereken bu olaylarda apar topar görevden almalarla itibarına gölge düşüren bir başbakanla ve hükümetle karşı karşıyayız.

Sormak gerekmez mi değerli arkadaşlar; vicdanı olan, idraki olan ve olayları aklıselim değerlendiren herkes cevap versin:

Olaylarda kendisinin ve oğlunun adı geçen bir bakan istifa ederken, baskı altında olduğunu ve başbakanın da istifa etmesi gerektiğini söyledi. Kardeşim bunu senin bakanına faiz lobisi mi söyletti? Dış mihrakların ajanı mıydı yoksa bu bakan? Yoksa istifa metnindeki o konuşmaları İsrail mi hazırladı? Yoksa bu bakan gezicilerin mi adamıydı?

Peki bu kadar para sayma makinesini ve bunca kasayı ne yapacaklardı? Ayakkabı kutularındaki milyonlar kimin işiydi?

Bakın eski bakan Ertuğrul Günay, Haluk Özdalga, Erdal Kalkan 3 AKP milletvekili, partisinin disiplin kuruluna sevk edildi. İstifalar ardı ardına geliyor.

Bu mızrak çuvala sığmaz beyler...

Başbakan, bir revizyon yaparak 10 bakan değiştirmiştir. Allah aşkına Cumhuriyet tarihin en büyük yolsuzluk vakası, böyle bir makyajla mı kapatılacak?

"Paralel devlet" deniyor. Yazıklar olsun. 12 yıldır bu ülkenin iktidarındasınız, işinize gelen, siyasi olarak sebeplendiğiniz davalarda "kahraman" ilan ettiğiniz, hatta yargıya saygı duymak lazım, bırakın savcılar işini yapsın, ben de bu davanın savcısıyım dediğiniz, hatta "kahraman" ilan edilen savcıya bizzat başbakanın araba tahsis ettiği o günler şundan 3-4 yıl öncesidir. Bugün aynı savcı, malum operasyondan dolayı "hain" olarak nitelendirilmektedir.

Yahu böyle hukuk devleti mi olur? Türkiye Cumhuriyeti bir kabile, bir hanedan, bir saltanat, bir diktatörlük devleti değildir. Türkiye Cumhuriyeti, muz cumhuriyeti değildir. Büyük Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyet, gelinen nokta itibariyle içler acısı ve son derece vahim bir noktadadır. Bu hale getirenler utansın. Devran utansın. Utanmayan arsız suratlar utansın.

Bakan çocuklarının yatak odalarından fışkıran milyon dolarlar, çelik kasalar, para sayma makineleri, bakanların kolundaki 700 liralık saatler, envayi çeşit hediyeler, inanılmaz boyuttaki para transferleri; bütün bunlar yaşanmış ancak örtbas edilmeye çalışılmıştır. "Rabia" dedikleri meğerse 4 buçukmuş, rüşvet verilen 4 buçuk milyonu işaret ediyorlarmış…


30 yaşına girmemiş Rıza Sarraf adında biri, bakanlarla oyuncak gibi oynamış, çocuklarıyla al takke ver külah yapmış, milyon dolarlar havada uçuşmuştur. Resmi ortamlarda, yüksek mevkilerde bulunanların bile oturamadığı bu protokollerde, bu kişi, başbakanla, bakanlarla beraber oturmuştur. Başbakanın etrafındaki zevatla adeta kanka olmuştur.

Bakınız, en büyük rant kapısı haline getirdikleri İstanbul'da, seçilmiş belediye başkanları umursanmayarak, en üst seviyede, bakan ve başbakan seviyesinde işler yürütülmüştür. İmar planları ve emsaller bunu göstermiştir.

Şimdi bunlar kapatılarak, halkımıza "cambaza bak" denilmeye çalışılıyor. Ancak görüyorsunuz işte, sapır sapır dökülüyorlar.

Şaşırdılar iyice, başbakan bir gün ayrı, diğer gün ayrı konuşuyor. Bakanların ayrılmasının ardından "çürükleri ayıkladık" demiştir. Yahu sormak lazım, sen bu zamana kadar çürüklerle çalışıyordun madem, başka kimin çürük olduğunu nereden bileceğiz?

Öyle 10 tane bakan değiştirmeyle, revizyona gitmeyle, makyaj yapmayla, her gün ayrı kıvırmayla bu iş yürümez.

Şimdi değişen kabinede yer alan bakanların, toplamda 26 çocuğu varmış. Buna duyan millet eyvah diyor eyvah...

3 çocuk dediler, işte gördük 3 çocuğu...

Bakın dünyada bu yolsuzluk ve rüşvetin yaşandığı yerlerde örnekler var: İspanya'da yaşandı. Japonya'da rüşvet olayı ortaya çıktı, derhal istifalar geldi. Yunanistan'da Ulaştırma bakanı cipte sahte plaka bulunduğu için istifa etti.

Uruguay’da Ekonomi bakanı, adı karışan yolsuzluk davasında "yargı önünde sıradan bir vatandaş olarak yargılanmak için" istifa ettiğini açıkladı.

İtalya'da ise, başbakanın çok yakın ahbabı olan ve oğlunun da nikâh şahidi olan Berluskoni ve bakanları, yolsuzluk iddiaları üzerine istifa ettiler, vekillikleri düşürüldü. Yargılanacaklar.

Ülkemizde ise bunca iddialara rağmen, 9-10 gün sonra, üstelik adı geçen İçişleri Bakanı Muammer Güler'in görevden alma talimatlarının ardından koltuktan ayrılmışlardır.

İstifa etmemişler, görevden alınmışlardır. Bu bile yüz kızartıcıdır.

Artık bu mızrak çuvala girmez. Güneş balçıkla sıvanmaz.

Artık bu millet sizin yalanlarınıza kanmaz. Bu gerçekler birer birer ortaya çıkacaktır.

Çırpındıkça batar hale geldiniz. Kirli çamaşırlar ortaya çıkıyor, kirli ilişkiler ortaya çıkıyor, kirli paralar aklanmaya çalışılıyor, milyon dolarlar ortaya çıkıyor; bu iş böyle gitmez.

Bunun bedelini millet vergisiyle, faturasıyla, ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerle mi ödeyecek?

Bu ülke ve bu millet size mecbur ya da mahkûm değildir.

Artık millet "hırsız var" deyip sokağa dökülse, hırsızı yakalayacak polis bırakmadınız.

İstifa ediniz ve bu milleti rahatlatınız.


Bu ülkede başbakan, kaset komplosuna kurban giden Baykal için seçim meydanlarında "bunlar özel hayat değil ahlaksızlık. Bu özel değil genel, genel..." diye bağırmıştır. Kimse unutmamıştır. Şimdi de, "aynı şeyi Baykal'a da yaptılar" diyor. Yahu bundan haberin vardı da, neden takipçisi olmadın. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...

Paralel devlet mi arıyorsunuz siz?

Paralel devlet, KCK adı altında PKK'yı ülkemizde meşrulaştırmak adına, devletimizin, milletimizin, cumhuriyetimizin ve demokrasimizin kazanımlarına sirayet ederek, kendi yasama, yürütme ve yargı organlarını kurduğu; özerklik ilan etmeye kalktığı doğu ve güneydoğu ¡İlerindedir.

Bakınız KCK operasyonlarını bizler her ortamda desteklediğimizi, devam etmesi gerektiğini, sonuna kadar bu yapılanmanın içinde olanların takipçisi olunması gerektiğini söyledik. O dönem, operasyonların başlatılmasına vesile olan ve milletimizin takdirini kazanan eski içişleri bakanı İdris Naim Şahin; “Bu yaşanan gelişmelere daha fazla sessiz kalmayarak, hukuksuz görevden almalar ve yargıya müdahale karşısında partimden istifa ediyorum.” demiştir.

KCK yapılanması ile ilgili operasyonların devam etmesi, bu bakanın değişmesine sebep olmuştur. Ardından da PKK'nın talepleri birer birer yerine getirilerek, KCK operasyonları durdurulmuş,"çözüm süreci" altında hem İmralı ile hem Kandil'le müzakereler yapılmış, Barzani ve Şivan Perver Türkiye'ye getirilerek yıllar boyu Türk Milletinin varlığına kast edenlerle şov yapılmıştır.

Kimse bu yaşlananları unutmamıştır. Unutmayacağız ve unutturmayacağız.

Paralel devlet budur! KCK orada özerklik faaliyetlerine devam etmektedir. PKK ülkemizde elini kolunu sallamaya, palazlanmaya ve her fırsatta milletimizi tehdit edip şov yapmaya devam etmektedir. Üniversitelerdeki yapılanmalarıyla olaylar çıkarmaya devam etmektedir.

Türk Milleti gözünü açmalıdır. Artık bu gidişata "Osmanlı tokadını" vurma vakti gelmiştir.

Bu rüşvet ve yolsuzluk düzeni, bu bölücülerin ve hırsızların düzeni son bulmalıdır. Milyon dolarlarla yapılan yolsuzluğa rağmen, 800 lira maaşa talim eden vatandaşımız hala AKP'ye oy vermeyi mi düşünecektir? Ayyıldızlı Bayrağımızın tahrik, milli kimliğimizin, Türklüğümüzün ırkçılık, kafatasçılık, faşistlik olarak suçlandığı zamanlardayız... Genci-yaşlısı, kadını-erkeği, bütün bir millet buna dur demelidir. Açık açık söylüyorum Türk Milleti bayrağı eline almalıdır, egemenliğine sahip çıkmalıdır, demokratik haklarını kullanmalıdır, meşru müdafaa hakkını kullanmalıdır.

Bakın değerli arkadaşlar, her şey konuşulur, ancak akla ziyan açıklamalarla bu konulardaki sis perdesi kalkmaz. Ortada olan ve peşinden başka gerçekleri de ortaya çıkaran hadiseler var. Bu gerçekler gölgelenmek istenebilir, hatta milletimizin zekâsına hakaret edercesine çeşitli yayınlar yapılabilir, yandaş medya buna alet olabilir. Ancak güneş balçıkla sıvanmaz.

Milletimiz, bu karanlık dönemden başını kaldıracak güçtedir. Bu karanlık günlerde umudumuzu kaybetmeyeceğiz. İşte MHP ayaktadır. Gelin bu çatı altında, milletimizin, ülkemizin, devletimizin, bayrağımızın bekasını savunalım. Gelin MHP çatısı altında fukaranın rızkını savunalım, yetim hakkı yiyenin gırtlağını sıkalım, hırsızdan, rüşvetçiden, bölücüden hesap soralım. 




Editör: TE Bilişim