Lozan Konferansına verilen arada 1. Meclis’in dağılmasıyla ülkede seçimler yapılmış Mustafa Kemal’in tabiriyle “ Kız Gibi Meclis ” oluşmuştu. Artık, 11 Ağustos 1923’de çalışmalarına başlayan bu yeni Meclis çetin müzakerelerden sonra 23 Ağustos’da Lozan’ ı onaylar. Bu bağımsız ve modern yeni Türkiye’nin uluslararası hukukta ve siyasette tescili anlamını taşımaktadır. Mustafa Kemal Atatürk Lozan’ın biran önce sonuçlanmasını çok istiyordu. Artık onun kafasındaki devrim projelerinin yolu açılmıştı. Tabii bu projenin ilki Cumhuriyet’in ilanı olacaktı.

Aslında Mustafa Kemal’e göre üç yıldır uygulanan sistem Cumhurbaşkansız bir Cumhuriyet’ti. Halk Laik kelimesine yabancı olduğu gibi Cumhuriyet kelimesine de yabancıydı. Bu sözcük halk arasında bazılarına göre ‘gavur’ gibi anlamlarda çağrıştırıyordu. Bunu çok iyi bilen Mustafa Kemal yerli ve yabancı basına kafasındaki düşünceleri açarak ortamı hazırlamaya çalışıyordu. Ve nihayet son işgal gücü de İstanbul’u terk ettikten sonra görüştüğü Neue Freie Pres temsilcisine Türkiye’nin Cumhuriyet’le yönetilen ve bir halk devleti, başkentinin de Ankara olduğunu söylemekten kaçınmadı.(7)

13 Ekim 1923 ‘te başşehir ve hilafet merkezi olan İstanbul’un siyasi başkentliği Ankara’ya taşındı.29 Ekim günü de Teşkilat-ı Esasiye’de yapılan değişikliklerle Türkiye Devleti’nin yeni siyasi rejimi Cumhuriyet olarak ilan edildi. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa Türkiye Cumhuriyet’inin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanı olmasını ilk kutlayanlar arasında Hailfe Abdülmecid Efendi de vardı.(1)

Mustafa Kemal saltanatın kaldırıldğı gün Meclis de yaptığı konuşmada saltanatı siyasi hakimiyet makamı olduğunu; hakimiyetin millete intikat etmesiyle saltanatın bir hükmü kalmadığını fakat Hilafet’in ruhani ve dini bir makam olduğunu bu yüzden ikisini birbirinden ayırıp saltanatı kaldırmak ve hilafeti devam ettirmenin akla ve mantığa daha uygun olduğunu anlatır.. Şimdi ise, Mete Tuncay’ın deyimiyle, Gazi ve arkadaşları artık “ hilafet hükümet demektir, sultan demektir, Cumhuriyet’te bu olmaz ” diye yeni bir söylem geliştirmişlerdir.

Hilafetin kaldırılması tartışmalarında en etkili konuşmayı Adliye Vekili (Bakanı) Seyyid bey yapar:

“ Evvelemirde şu ciheti arz ederim ki, hilafet meselesi dini olmaktan ziyade dünyevi bir meseledir ve itikat (inanç) meselelerinden değil, millete ait hukuk ve kamu işleri cümlesindendir. İnançla ilgisi yoktur..”

O dönemde Meclis’e gidecek kanun teklifleri Halk fırkası grubunda görüşülüp karara bağlanır öyle Meclis’e giderdi. O günde grupta yapılan tartışmalardan sonra hazırlanan teklifte “ Halife hal edilmiştir. Hilafet kaldırılmıştır. ” deniliyordu. Halifenin ‘hal’ edildiğine kimsenin itirazı yoktu ama “Hilafet mülgadır” ibaresine itirazlar oldu. Daha sonra Mustafa Kemal’in de onayıyla Adliya Vekili Seyyid Bey’in de imzaladığı bir değişiklik önergesi ile üslup yumuşatılıyor; Hilafeti esasen “ hükümet ve Cumhuriyet mana ve kavramında mündemiç” yani “ içinde mevcut” olduğu belirtiliyor, “ hilafetin” değil “hilafet makamının” kaldırıldığı ifade ediliyordu.

Meclis’e gidecek olan yeni 1. Madde artık şöyledir: “ halife hal edilmiştir. Hilafet, hükümet ve Cumhuriyet mana mefhumunda esasen mündemiç olduğundan hilafet makamı mülgadır.”

Yani, hilafet anlam olarak “ hükümet ve Cumhuriyet kavramında” devam ediyormuş da sadece “makam” ilga edilmiş gibi diplomatik bir ifade…(10)

Şeyh Saffet efendi ile 53 arkadaşının imzasıyla kanun teklifi meclise sunulan kanun teklifi ezici çoğunlukla kabul edilince 400 yıl Türklerin umdesinde kalan Hilafet makamı tarihe karışmış oluyordu…3 Mart 1924

SEZAİ BALTA

(1): Doç.Dr. Ali Satan “Türk ve İngiliz belgelerinde hilafetin Kaldırılması S.215

(7): Prof. Dr. Seçil Karal Akgün “Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik S.145

(10): Taha Akyol “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” Doğan Kitap S.395

Editör: TE Bilişim