5 Nisan Avukatlar günü dolayısıyla Bilecik Barosu Başkanı Av.Halime Aynur ve beraberindeki avukatlar Cumhuriyet Meydanındaki Atatürk Anıtına çelenk koyarak saygı duruşunda bulundular.


        Baro Başkanı Av.Halime Aynur, törende yaptığı konuşmada, son günlerde ülkemizde meydana gelen terör olayları karşısında Barolar ve Avukatlar olarak büyük üzüntü ve endişe taşımakta olduklarını belirterek, Türkiye'nin son derece zor bir dönemden geçtiğini söyledi. Aynur, konuşmasında; "ülkemizin içinden geçtiği bu sıkıntılı ortamda her zamankinden fazla hukuka, hukuk güvenliğine, birlik ve beraberliğe, huzura, yurtta sulh cihanda sulh ilkesine ihtiyacı vardır. Türkiye son derece zor bir dönemden geçiyor. Toplum giderek daha çok kutuplaşıyor, insanlarımız birbirine düşmanlaşıyor. Küresel ve bölgesel güçlerle çeşitli bağlantılar içinde olduğu anlaşılan terör örgütleri doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alıyor. Saldırının hedefi, bir bütün olarak ülkemizdir. Türk Milleti bu saldırıya karşı birlik olmak zorundadır.


         Millet olma bilincini ve ruhunu tekrar tazeleyerek insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve adalet paydasında kucaklaşmaya her zamankinden fazla ihtiyaç duymaktayız.
         Millet olmak demek; kaderde, tasada ve kıvançta bir olmak demektir. Kısa vadeli iç siyaset hesaplarıyla kutuplaştırılmış, birbirine düşman hale getirilmiş bir millet, varlığına kasteden bir saldırı karşısında tek vücut olamaz. Başta siyasi iktidar ve muhalefet olmak üzere, herkesin, devlet ile siyasi iktidarın farklı kurumlar olduğunu bilmesi ve buna göre davranması zorunludur. Devleti korumak, siyasi iktidar lehine çalışmak değildir. Siyasi iktidarı eleştirmek de devlete düşmanlık yapmak değildir. Türkiye’nin milli menfaatleri her türlü siyasi hesabın üzerindedir.


         Özellikle ülkemizin bölünmez bütünlüğüne, toplumun etnik ve kültürel yapısına yönelik olduğu, onlarca insanımızın, gençlerimizin canına kasteden terör olayları karşısında birlikte tavır ve ortak duruş sergilemenin her zamankinden daha çok gerekli olduğu inancımızı bir kez daha dile getirmekteyiz. Bu vesile ile terör saldırılarında kaybettiğimiz vatandaşlarımızı, terörle mücadelede şehit düşen güvenlik görevlilerimizi rahmet, minnet ve saygı ile anıyorum.
         Hukuk devletinde tüm kişi ve kurumların, işlemin temel meşruiyet kaynağı; Anayasa, anayasaya ve hukuka saygı, Türk Milleti adına karar veren yargının ( bağımsız ve tarafsız olması kaydıyla) kararlarına uyulması ve saygı gösterilmesidir.


         Cumhurbaşkanı’nın Anayasa Mahkemesi kararına ilişkin “Ben bu kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum.” İfadesini kabul etmek mümkün değildir. Anayasaya ve anayasal bir kurum olan yargı kararlarına en çok saygı göstermesi gereken makam da; 103. Madde uyarınca Anayasaya ve hukuka uymaya ant içen ve yine 104. Maddeye göre “ Anayasanın uygulanmasını gözetmekle” görevli ve yükümlü olan Cumhurbaşkanlığı makamıdır.
         Cumhurbaşkanı bu şekilde, bağlı kalmak ve uygulanmasını gözetmekle yükümlü olduğu Anayasayı tanımadığını beyan ederek esasen onu ilga etmekte, onu ortadan kaldırmaktadır ki bu son derece kaygı verici bir durumdur. Anayasanın 11. Maddesine göre Anayasa hükümleri tüm kişi ve kurumları bağlamaktadır. Bu açıdan yetkili ve sorumlu tüm kişi ve kurumları Anayasaya, hukuka ve yargı kararlarına saygılı olmaya, yargıya emir vermek, tavsiye ve telkinde bulunmak gibi fiillerden kaçarak Anayasanın 138. Maddesine uygun davranmaya davet ediyoruz.


         Ülkemizin güvenliği ve huzuruyla ilgili ciddi sıkıntılar ve endişelerimizin olduğu bu dönemde, bu sorunların örtülerek gerekli ve ivedi olmadığına inandığımız yeni anayasa adı altında çalışma yapılmasını gündeme taşıyarak ilave uyuşmazlıklar yaratmayı da zamanlama açısından doğru bulmuyoruz.
         Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni bir anayasadan ziyade hukuka saygılı olmak, yargının Türk Milleti adına karar verdiği gerçeğini biran önce anlamak ve bunu içselleştirmektir. Anayasanın 9. Maddesine göre yargı Türk Milleti adına karar verir. O kürsüde gördüğünüz tek bir hakim bile olsa, o tek hakim 78 milyon insanı temsil etmektedir ve onun adına karar vermektedir. Meclis ne kadar Türk Milleti adına yetki kullanıyorsa, kürsüde gördüğümüz o tek hakim de Türk Milleti adına bu yetkisini kullanmaktadır.
         Milli egemenlik devredilemez. Millete ait olan egemenliği, milletimiz, kuvvetler ayrılığı kapsamında üç kuvvete dağıtmıştır. Bizim bunu anlamamız ve hukuk devletini tesis etmemiz gerekmektedir.
         Son günlerde basında yer alan “ Yeni Anayasa yapamıyorsak, mevcut Anayasayı kaldırabiliriz.5-2-3 yıl anayasasız kalabiliriz.” söylemleri asla kabul edilemez. Cumhuriyetin, demokrasinin, kişi hak ve özgürlüklerinin, yargı bağımsızlığının güvencesi ve temel taşı olan Anayasanın kaldırılmasını tartışmaya açmak son derece vahim bir durumdur.


         Yine son günlerde tartışma konusu olan basın özgürlüğüne de değinmek istiyorum. Suçla mücadelede ve her türlü uygulamada basın özgürlüğünün ve kamu yararı doğrultusunda hareket eden “özgür basınının” ifade özgürlüğü ve toplumu bilgilendirme hakkının demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olduğu unutulmamalıdır. Bu husustaki Anayasal kurallar uygulanmalı ve göz ardı edilmemelidir.
         Avukatların ve Baroların pek çok mesleki sorunu vardır. Son on yılda ülkemizdeki nüfus artışının ve ekonomik büyüme oranının yaklaşık 13 katı daha fazla oranda avukat sayısında artış olmuştur. Söz konusu artışın yegane sebebi plansız, programsız, ülkenin gerçek ihtiyacı tespit edilmeden özellikle öğretim kadrosu ve altyapısı sağlanmadan açılan hukuk fakülteleri ve yine bilimsel yöntemler kullanılmadan belirlenen öğrenci kontenjanlarının sürekli arttırılmasıdır.
Sorunun çözümü için;
Gereğinden fazla hukuk fakültesinin varlığı sonucu yeni fakültelerin açılmasına izin verilmemesi, mevcut hukuk fakültelerinden hukukçu yetiştirme standartlarını yakalayamayan hukuk fakültelerinin de kapatılması, eğitime devam edecek hukuk fakültelerindeki öğrenci kontenjanlarının da gerçek ihtiyaç sınırına çekilmesi gerekmektedir.
Avukatlık stajı ve avukatlık mesleğine kabulde yargının diğer kurucu unsuru olan hakim ve savcılar için sınav koşulunun zorunlu olduğu gözetildiğinde, aynı zorunluluğun savunmayı temsil eden avukatlık mesleği için de zorunlu bir koşulu olarak kabulü gerekmektedir.
Mesleki sorunlarımızın çözümü yönünde kararlılıkla mücadelemizi sürdüreceğimiz gibi, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı mücadelemizden de asla vazgeçmeyeceğiz.
Son olarak hepimizi derinden üzen bir konuya değinmek istiyorum. Küçük çocukların istismarı ve kadına yönelen şiddet…
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki Bilecik Barosu olarak Karaman’daki olayın takipçisi olacağız.
Suç faillerinin ve ihmali olanların ivedilikle tespiti, adli merciler önüne çıkarılması, yasal müeyyidelerin en caydırıcı şekilde tavizsiz uygulanması, bu suçla mücadelede etkin bir yöntem olacağı gibi, örselenmiş kamu vicdanını bir nebzede olsa rahatlatacaktır.
Küçüklere karşı cinsel taciz ve kadına karşı şiddet eylemlerinin sadece adli önlemlerle sonlandırılamayacağı; konunun ahlaki, dini, eğitsel, sosyolojik ve ekonomik boyutları irdelenmeksizin çözülemeyeceği, devletin bu konuda adeta seferberlik ilan ederek bütün paydaşları da çözüme katarak bu insanlık dışı problemi ivedilikle çözme sorumluluğu bulunmaktadır.
Bir defadan çok şey olur… Bir dünya yıkılır ve hepimiz onun altında kalırız…
Bu anlamda tüm ilgililerin sorumluluklarının bilinci ile, her türlü eylem ve söylemlerine özen göstermeleri gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
Cumhuriyetimizin 80 yıllık kazanımlarından vazgeçmeyeceğiz. Bilecik Barosu olarak Kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğüne olan inancımızla her türlü hukuksuzlukla, hukuk meşruiyeti içinde kararlılıkla mücadele edeceğiz.
Anayasa’da öngörülen Demokrasinin, Kuvvetler Ayrılığı, Adil Yargılanma Hakkı ve Hukuk Devleti ilkelerinin biran önce tam ve eksiksiz olarak hayata geçirilmesi arzusuyla bütün meslektaşlarımın Avukatlar Günü’nü kutluyorum" dedi.
Editör: TE Bilişim