Dün akşam İstanbul’da özel bir okulda öğretmenlik yapan Gülşah isminde bir arkadaşımla sohbet ederken okul müdürünün  Covid test sonucu pozitif çıkan arkadaşına “dip dibe yemek yiyorsunuz , dikkat etmiyorsunuz” şeklinde bir serzenişte bulunduğundan bahsetti.

Bunda ne var müdür haklı diye düşünebilirsiniz lakin Gülşah’ın dediğine göre yemek parası verilmediği için öğretmenler yemeklerini evden getirmek zorunda kalıyorlarmış ve oturabildikleri tek yer 35 öğretmenin ortak kullandığı öğretmenler odası. Öğrencilere yemek veriliyormuş tabi ama öğretmenlere yok. Bu durumda müdürün serzenişinin ne kadar yersiz olduğunu anlamak güç değil.

Daha sonra Gülşah, yaşadıkları diğer sorunlardan üstü kapalı bahsetti; yol parası alamadıklarından , devlet tarafından kırtasiye gideri altında yapılan ödemelerin öğretmenlere verilmediğinden, maaşlarının bir kısmının bankadan bir kısmının da elden verilerek sigorta primlerinin alçaktan yatırıldığından. Arkadaşımla konuştuktan sonra internetten küçük bir araştırma yaptım Birlik Sendikası bu konu ile ilgili “2021-2022 Eğitim Öğretim Yılı Başında Özel Okullar ve Özel Okul Öğretmenlerinin Durumu” adında hazırladığı raporu okudum.

Raporda Gülşah’ın bahsettiği bütün sorunlar mevcut ve hatta çok daha fazlası. Raporda bu konudaki kanuni hususlarda değinilmiş, mesela 12 Eylül dönemi sonrası çıkartılan 625 sayılı kanunla, “Öğretmen ücret ve ek ödemelerinin kamuda çalışan öğretmenlerden daha az olamayacağı ve geciktirilen ödemelerin yüzde 1 zamlı olarak ödeneceği belirtilmiş. Haftalık ders saatleri de 30 saat olarak belirtilmiş” öğretmenlere tanınan bu haklar 2007 yılında çıkarılan “5580 sayılı özel eğitim kurumları kanunu ve buna ilişkin düzenleme”  ile rafa kaldırılmış ve 625 sayılı kanun geçerliliğini yitirmiş, bu sayede binlerce eğitimci özel okullarda asgari ücrete hatta bazılarında daha düşük ücretlere mahkum edilmiş, ayrıca haftalık ders saatleri de 40 saate çıkarılmış.

 Dershanelerin kapatılması tartışmaları ile yüzlerce dershanenin özel okul olması sonucunda binlerce özel okul açıldı ve bir çoğunda korkunç bir emek sömürüsü söz konusu.

 Rapora göre 2002 - 2003 yılı döneminde 1.377 okul ve 20.730 öğretmen varken 2020 - 2021 yılı döneminde bu sayı 13. 501 okul ve 162.215 öğretmene çıkmış. Eğitimin nasıl piyasalaştırıldığı ve eğitim emekçilerinin sömürüsünün nasıl yaygınlaştığı raporda gayet açık bir şekilde ortaya konmuş. Bu koşullarda eğitimciler nasıl öğrencilere nitelikli ve kaliteli bir eğitim verebilirler ki ?

Bahsettiğimiz öğrenci sayısı 2020 - 2021 yılı döneminde 1.310.605 öğrenci. Ülkemizin gençliği korkunç bir sömürü düzeni altında geleceğe hazırlanıyor. Bu sömürünün bitmesi eğitim emekçilerinin ve diğer emekçi sınıfların örgütlü mücadelesine bağlı. Eşit, bilimsel ve laik eğitimi savunmak zorundayız, bu bizim ve çocuklarımızın geleceği için elzem bir konu.