“Kaldırdı yırtık ceketinin yakasını,

Emdi yudum yudum son izmarit sigarasını.

Kimseye mihnet etmezmiş

Satarmış takasını.” dörtlüğü ile isyanın ve umudun sesi olan Fethi Giray’ı Cahit Sıtkı Tarancı, “Şiiri, ilham perisinin lütfuna bırakmayan, herhangi bir gönül eğlencesinden fazla bir şey sanan bir şairdir. Kendi ferdiyeti içinde mahpus kalmaya razı olmayıp da topluma taşıması, onunla kaynaşması, dertlerini dert, sevinçlerini sevinç edinmesi bundan ileri geliyor.” sözleri ile tanımlar.

1918 yılında Bilecik'in Söğüt ilçesinde dünyaya gelen Fethi Giray, İkinci Dünya Savaşı yıllarında toplumcu şair olarak Türk Edebiyatında önemli izler bıraktı. Söğüt topraklarının hamuru ile yoğrulan ve her zaman halk ile bağını kuvvetli tutan Fethi Giray’ın Bilecik’te ne yazık ki gerektiği kadar değer görmediğini düşünüyorum. Ne herhangi bir yerde isminin geçtiğini ne de Bilecik’te bir yerde resminin asılı olduğunu gördüm. Şöyle ki herhangi bir şehre gittiğimizde en azından orada tarihe ismini yazdırmış kişilerin bir izini görmek mümkün oluyor.

İlk olarak lise yıllarımda edebiyat öğretmenimden duyduğum Fethi Giray isminin geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde geçmesi ve Bilecikli olarak vurgulanması içimde farklı heyecanlar yarattı.

Şöyle bir baktığımda Bilecik’te aydın olarak nitelediğimiz kişiler tarafından dahi Fethi Giray değerinin bilinmemesi ise ne yazık ki içimde ayrı bir üzüntü uyandırdı.

Bu noktada Fethi Giray gibi birçok Bilecik’in toprağı ile harmanlanan değerin, başta Şeyh Edebali Üniversitesi çatısı altında irdelenmesi ve en azından bu noktada Edebiyat Fakültesi’nde bazı çalışmaların yapılabileceği kanaatindeyim. Ve yazımı sonlandırırken, dost meclisinde ağızlardan dökülen Giray’ın şu şiiri ile noktayı koyayım:

"Sen ey! İnsanoğlu
Ve sen ey! Yirminci asrın aziz medeniyeti!
Kanserli ciğerlerinde;
Daha asırlarca homurdanacak barutun hürriyeti."