Geçtiğimiz günlerde Saadet Partisi teşkilatının Bilecik’te başlattığı “Siftah bizden, bereketi Allah’tan” temasını işleyen hareket, duyarlı vatandaşları ve gerçekten siftah yapmadan dükkanını kapatan esnafları duygulandırdı. 
Bir sabah işyerlerimize geldiğimizde, üzerinde Saadet Partisi logosu bulunan bir zarfla karşılaştık. Zarfı açmadan içinde madeni bir şey olduğu anlaşılıyordu. Zarfı açtığımızda ise madeni 1TL. ile Merkez İlçe başkanı Mehmet Turgut’un “Bilecik’imizin kıymetli esnafı” başlığını taşıyan, kısa ancak duygu dolu, unuttuğumuz hasletleri hatırlatan mektubu ile karşılaştık. Önce bu mektubu okuyalım, ardından mektubun hatırlattıkları ile günümüzde yaşadıklarımızı paylaşalım. 
İşte Mehmet Turgut’un mektubu:
“Bilecik’imizin kıymetli esnafı;
Yeri geldi dükkânınıza uğrayan bir düşküne yardım ettiniz. Zaman oldu bir garibanı doyurarak dini ve sosyal sorumluluğunuzu yerine getirdiniz. Kimi zaman zor durumda olan esnaf arkadaşlarınızın alım-satım işlerine katkıda bulundunuz. Kimi zaman onlar da size yardımcı oldu. Birbirinizin sevincine ortak olurken bazen de birlikte üzüldünüz. Gün geldi bereketli kazançlar elde ettiniz. Gün geldi siftahsız kepenk indirdiniz.
Siftah, güne başlangıçtır. İstedik ki sürekli birbirleriyle dayanışma halinde olan esnafımızın bu günkü siftahı bizden olsun. Siftah bizden, bereketi Allah’tan... Hayırlı sabahlar, Gününüz mübarek olsun. Allah, helal ve bereketli kazançlar nasip etsin.”
Aslında günümüzde tedavüldeki en büyük madeni para birimi olarak bilinen 1TL’nin alım gücünün neye yaradığının üzerinde durmak istemiyoruz. Bu gazetenin yayın hayatına başladığı yıllarda insanlar arasındaki ilişkileri, sözün senet yerine geçtiği günleri hatırladıkça, eskiye olan özlemimiz artıyor. Hatta bazı çevrelerin dilinden düşürmediği Osmanlı döneminde, siftah yapan bir esnafın, dükkanına alışveriş için gelen müşterisini siftah yapmayan komşusu esnafa yönlendirdiği rivayet edilir. 
Yıllar öncesi uygulamaya konulan bir sistemi tartışmak gibi bir düşüncemiz yok. Ne var ki bu ekonomi modelinin toplumda her şeyin fiyatının serbestçe belirlenip, serbestçe satılabileceği gibi yaygın bir düşünce yarattığı yadsınamaz. Serbest piyasa ekonomisinin bile bir kuralı, kendi içinde bir disiplini olduğu toplum tarafından algılanamamıştır. Aslında burada hatayı toplum katmanlarından ziyade bu ülkeyi yönetenlerde aramak daha doğru olacaktır. 
Hayali ihracatın belleğimizde yer ettiği, “Benim memurum işini bilir” gibi söylemlerin toplumda tepki yerine giderek tebessümle karşılanır duruma gelmesi, ülkemizin bugün geldiği noktanın ipuçlarını vermiştir. Okumayan, araştırmayan, sormayan ve sorgulamayan bir nesil yaratılması amaçlanmış ve bunda büyük ölçüde başarılı da olunmuştur. Eğitim sistemi üzerine kısa bir sohbet yaşadığımız bir öğretmen arkadaşımız, yeni mezun olan öğretmenlerin ve üniversite öğrencilerinin 1970’li yıllardaki lise son sınıf öğrencileri ile aynı kültür düzeyinde olduklarını söylemesi düşündürücüdür. Nitekim geçtiğimiz günlerde bir TV kanalında yayınlanan yarışma programında yaşananlar, öğretmen arkadaşımızın söylediklerini haklı çıkaracak gelişmelere sahne olmuştur. Para ödüllü yarışmaya katılan bir üniversite öğrencisi 7 Haziran’da yapılacak seçimlerde Başbakan mı, Milletvekili mi, Bakan mı, Belediye Başkanı mı seçileceği yönündeki soruyu yanıtlayamamış, seyirciye sormak istediğini söylemiştir. Ne yazık ki büyük kısmı yine üniversite öğrencisi olan seyircilerin ancak %45’inin 4 seçenekli soruya doğru yanıt verdikleri gözlenmiştir. Program sunucusu, ülkemizin en önemli gündemini oluşturan milletvekili genel seçimlerine ve toplumsal olaylara karşı üniversite öğrencilerinin biraz olsun duyarlı olmaları gerektiğini vurgulamak zorunda kalmıştır. Sistem, daha önce de belirttiğimiz gibi okumayan, araştırmayan, sorgulamayan bir nesil yaratmıştır. Emek vermeden kazanmayı, üretmeden tüketmeyi, kısa yoldan köşe dönmeyi benimseyen toplumumuzda haksızlıkları hak olarak görenlerin sayısının artması ayrıca düşündürmekte ve kaygı vermektedir. Saadet Partisi teşkilatı, esnaflara siftah parası vererek unuttuğumuz, hasret kaldığımız hasletleri hatırlatmak istemiştir. 
Paranın tüm değer yargılarının önüne geçtiği, bırakın yardımlaşmayı, varlığını rekabet adı altında aynı sektördeki işletmelerin yok olmasına bağlayan, bu yönde her türlü eylem ve girişimi mübah gören bir zihniyetin yaygınlaşma eğilimi gösterdiği bir dönemde, hasret kaldığımız hasletleri geçtiğimiz günlerdeki davranışı ile bir spor adamı hatırlattı. Ülkemizde başarılı bir futbol döneminin ardından uzun zamandan bu yana Kasımpaşa Kulübünün Teknik Direktörlüğünü yapan Şota Arveladze; hak, hukuk ve adaleti çiğnemeyi yaşam biçimi olarak görenlere unutulmaz bir ders verdi. Süper Lig’de bu sezon sıkıntılı bir dönem geçiren Kasımpaşa, kendisi gibi kümede kalma mücadelesi veren Torku Konyaspor ile deplasmanda oynadıkları maçın henüz başlarında Donk’un attığı haksız golle 1-0 öne geçer. Futbolcuları birbirine büyük bir sevinçle sarılırken FairPlay anlayışına uymayan bu golü kabul edemeyeceğinin işaretini verir. İşaret, Kasımpaşa kalesinin açılmasına ve Konyaspor’un santra yuvarlağından atılan şutla beraberliği sağlamasına yol açar. Şota, Kasımpaşa’nın 2-1 kaybettiği maçtan sonra da istifa eder. Şota Arveladze bir Türk değil, Müslüman da değil, ama maç sonrası yaptığı yorumlardan, esprili, aynı zamanda bilgi dolu, dostluk ve barış yanlısı, saygın bir kişiliği olduğunu bilmeyen yoktur. Bu davranışı ile hem futbol hayatının en çok alkışlanan golünü atmış, hem de hoca olarak en unutulmaz dersini vermiştir. 
Ticarette, siyasette, futbolda, hatta yaşamın her alanında bu tür örnek davranışlara hasret kaldık. ‘Para her insanın ahlaki pusulasını şaşırtabilir’ gibi yaygın bir anlayışın hakim olduğu günümüzde, ahlaki pusulasını şaşırmayanlara ne mutlu. 

YARIN
Editör: TE Bilişim